YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Kılıçdaroğlu’nun adalet yürüyüşü

Bu yürüyüşün Gezi Direnişi benzeri bir toplumsal hareketliliğe yol açmasından iktidarın çekindiği de gözlemleniyor. Bu kaygıyla olsa gerek, sık sık, yürüyüşü kriminalize etmeye, karalamaya yönelik açıklamalar yapılıyor.

CHP milletvekili Enis Berberoğlu’nun MİT tırlarıyla ilgili davada tutuklanıp hapse atılması CHP cephesinde büyük bir tepkiyle karşılandı. Tutuklama kararının açıklanmasından hemen sonra, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’liler Ankara’dan İstanbul’a kadar sürecek zorlu bir ‘adalet’ yürüyüşü başlattı.

Uzun süredir Türkiye’yi, bilhassa Kürt siyasal hareketini ve her türden muhalif hareketi büyük baskı altında tutan bu ağır rejimin CHP’yi de hedefine almasıyla ülke artık yeni bir döneme girmiş bulunuyor. Kılıçdaroğlu her ne kadar bu yürüyüşünde hapisteki HDP’liler ve Kürt siyasal hareketiyle ortak bir frekans tutturmaktan uzak kalmaya çalışsa da, saydığımız tüm kesimler bu hamlenin nereye varacağını dikkatle izlemekte.

Yürüyüş başladığında CHP’nin HDP’li vekillerin ve eşbaşkanların tutuklanmasına sessiz kalması, bunun da ötesinde dokunulmazlıkların kaldırılmasına onay vererek bu yolu açmış olması hatırlatıldı, ancak bu bilanço çok uzun boylu tutulmadı ve CHP’nin hamlesine genel manada bir destek verildi.

Yürüyüşün en çok iktidarı zor durumda bıraktığı anlaşılıyor. İlk gün provokatif bir açıklama yapan MHP lideri Devlet Bahçeli sonraki günlerde daha düşük tonda da olsa bu gelişmeden memnuniyetsiz olduğunu belli etti. Gerekçesini kimse anlamadı.

İktidar blokunda ise, tehditten “Bu yürüyüş bizim lütfumuzdur”a uzanan bir yelpazede tepkiler var. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’na yönelik “Yargı bir gün sizin de kapınızı çalar” açıklaması, apaçık bir tehdit mahiyetinde. Kılıçdaroğlu ise tüm bu provokatif tepkilere soğukkanlı bir şekilde yanıt vererek, ortamı germemeye çalışıyor.

Doğrusu iyi de yapıyor. Ancak yine de yürüyüş epey bir soru işaretiyle ilerliyor.

İktidar yürüyüşe müdahale etmeme pozisyonunda şimdilik. Ancak kafile büyük kentlere, bilhassa İstanbul otobanlarına yaklaştığında ne olacağı soru işareti. Bu aşamada uygulamaya konacak sert bir polis müdahalesinin nasıl sonuçlara yol açacağını muhtemelen iktidar da hesaplayabilmiş değil. Ancak bu yürüyüşün Gezi Direnişi benzeri bir toplumsal hareketliliğe yol açmasından iktidarın çekindiği de gözlemleniyor. Bu kaygıyla olsa gerek, sık sık, yürüyüşü kriminalize etmeye, karalamaya yönelik açıklamalar yapılıyor.

Doğrusu CHP’nin de konuda (yani Gezi benzeri bir koalisyonun öncülüğünü yapma konusunda) net bir tavrı yok. Gezi bileşenleri ve siyasal aktivist gruplar bu yürüyüşe bir aşamada geniş bir şekilde katılmaya çalışırlarsa CHP ne yapacak? Bu grupları benimseyecek mi, yoksa ‘yürüyüş’ün ahengini bozacağı gibi bir düşünceyle bu gruplara mesafeyle mi bakacak? Bunların henüz net bir cevabı yok.

Bunların ötesinde, bu yürüyüş diyelim ki geniş bir katılımla İstanbul’da başarılı bir biçimde sonuçlanırsa (CHP, yürüyüşün Selahattin Demirtaş’ın tutuklu bulunduğu Edirne’ye uzanmayacağını duyurdu) bunun siyasetteki yansımaları nasıl olacak?

Diyelim ki, Enis Berberoğlu serbest mi bırakılacak, yoksa iktidar çıtayı yükselterek CHP’ye yönelik bir baskı hamlesine daha girişecek ve sonuçlarını mı bekleyecek?

Bunlar da henüz cevabı belli olmayan sorular. Ancak yaşanan sürecin CHP ile HDP’yi yan yana durmaya ittiği, bununla birlikte her iki siyasetin çeşitli çekincelerle şimdilik birbirlerini uzaktan gözlediği ortada.

Çok parçalı bir muhalefet yürüyor, özetle. Siyasal Kürt hareketi için şu son ağır baskı döneminin de etkisiyle bilhassa Kürt illerinde kitlesel bir muhalefet yürütmek gitgide güçleşiyor. Ulusalcı, sosyal demokrat ya da kimi sol gruplardan oluşan yelpaze ise, Kürt hareketinin bundan birkaç yıl önce sokak hareketlerinde yakaladığı kitleselliğin ve canlılığın bir benzerini kendi hesaplarına gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceklerini gözlüyor olmalılar. Ancak bu yelpazede sokak hareketlerinin ‘ton’unu belirleme konusunda bir anlaşmazlık yaşanması muhtemel. Kimi kesimler daha kararlı bir sokak hareketinden yana olacak ve CHP buna katılmadığı sürece partiyi sıkıştırma yönünde bir siyaset güdecekler gibi duruyor. Bunun ipuçları ne zamandır vardı, son olarak 16 Nisan referandumu sonrası iyice su yüzüne çıktı.

CHP de muhtemelen kendi etrafındaki bu grupların taleplerini yanıtsız bırakmamak, ama bir yandan da tamamen ‘kararlı’ bir sokak hareketi yürütüp yürütmeme konusunda hassas ayarlar yapmak zorunda hissedecek kendini. Ancak bu hassas ayarların bahsettiğimiz yelpazede çatlaklar yaratması muhtemel. CHP bu aşamada kendini “İktidar bize size okunduğu gibi dokunamaz” düşüncesiyle avantajlı görüyor olsa gerek.

Ok bir şekilde yaydan çıktı. CHP’nin ve etrafında, yakınında duranların bundan sonra nasıl bir yol izleyecekleri ve neyi ne kadar göze alacakları yeni dönem için kritik önemde. Tüm bu soru işaretlerine rağmen bu yürüyüşün geniş bir kitleselliğe ulaşması durumunda, yaşadığımız şu ağır atmosferden çıkmak için bir imkân olabileceği muhakkak. Dolayısıyla, bu sadece CHP’ye bırakılabilecek bir sorumluluk da değil. Neyin ucundan, ne kadar ve nasıl tutulduğuna da bağlı olacak.

not: KHK ile atıldıkları görevlerine dönmek için açlık grevi yapan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın durumu ciddiyetini koruyor. Son gelen bilgilere göre Nuriye Gülmen’in nabzı çok düşük ve göğsünde sancı var. Daha ne kadar bu iki sesi duymazdan gelecek bu ülke?