Cevdet Erek’ten soyut bir labirent

Almanya’da düzenlenen ‘Documenta’ sergisinde Cevdet Erek’in ‘Ritimler Odası’ adlı çalışması da yer alıyor

LARA FRESKO
larafresko@gmail.com

Almanya’nın Kassel şehrinde 5 yılda bir gerçekleşen Documenta sergisi, Almanya’nın II. Dünya Savaşı sırasında neredeyse tümden yok olmuş Kassel kentini yeniden canlandırma çabalarının bir parçası olarak doğdu. İlki 1955’te gerçekleşen 100 günlük Documenta 13, küratör Carolyn Christov-Bakargiev’in deyişiyle, “II. Dünya Savaşı’ndan sonraki travmadan, yıkım ve toparlanma amacıyla ortaya çıktı.”

Cevdet Erek’in sergide yer alan ‘Ritimler Odası’ adlı işinde büyük çaplı bir mimari ve ses müdahalesi. Bu iş, serginin ana mekânlarından biri olan Fridericianum’un karşısındaki meydanda bulunan alışveriş merkezlerinden birinin çocuk katında yer alıyor. Muhtemelen herkesin farklı deneyimleyeceği soyut bir labirent gibi kurgulanmış müdahalenin bazı temel taşları Erek’in şimdiye kadarki pratiğini yansıtsa da; sonuçta ortaya çıkan, bu öğelerin damıtılmış bir estetikte bir araya gelişi.

Ritim koridoru

Beyaz bir koridordan geçerek ya da mağazanın içinden girilen mekânın her köşesinde ritim var. Koridorun sonunda belli belirsiz bir oku takip ederek sağa, ya da ışığı takip ederek sola dönüldüğünde, izleyicinin kendini belli bir ritme kaptırmaması imkânsız. Sağa dönüldüğünde, iki yanına beyaz perdeler çekilmiş alan, Berlin’deki bir gece kulübünde gündüz vakti havası veriyor. Hemen karşıda, bir kolon mekânın ana ritmini tutuyor. Bir koca kat gibi görünen alan tamamen boşaltılmış, döşemeleri sökülmüş, duvarları çırılçıplak. Yedi tane yan yana pencerenin son ikisinde kırmızı stor perdeler var, dikkatle bakıldığında bunun karşıdaki binadan alınmış bir ayrıntı olduğu, girişteki haritaya bakıldığındaysa bunların Cumartesi ve Pazar günlerini ifade ettiği anlaşılıyor.

Bunların hepsi Cevdet Erek’in işlerinde sıklıkla karşılaştığımız öğeler. Mimari, ses, zaman ve mekânı sürekli iç içe geçiren, birbirine tercüme eden, birlikte düşündüren ve hissettiren işler yapıyor. İstanbul Bienali sırasında gösterilen cetveller serisinden ‘Darbeli Cetvel’ buna iyi bir örnek. Üzerinde 1923, 1960, 1971 ve 1980 işaretli olan cetvel sadece siyasi tarihleri çizgisel zamanda yerleştirmiyor, aynı zamanda geçen zamanın müzikal olarak tekabül ettiği bir görsellik sunuyor. Darbe bu anlamda hem siyasi darbeye, hem de sesin ritmini tutan zaman aralıklı darbelere referans veriyor.

Cetvelli tarih

Cetvellerin Erek’in işlerinde önemli bir yeri var ve kendini bu, mimari ve ses müdahalesinde de gösteriyor. Bir masanın üstünde yatay olarak kesilmiş bir ağaç kütüğü üzerine yapılmış cetvel denemesi, bu sefer kütüğün halkalarını temel alarak Documenta’nın tarihini yazıyor: 1945, D1, D2, D3... D13. Kullanılan kütük bir yılbaşı ağacının parçası. Öte yandan, yıllık takvim ritmi tutan, mekândaki ana ritim için gösterge yılbaşı değil, 1 Mayıs. Sıklıkla olmasa da, ritim bu tarihe her denk geldiğinde 1 Mayıs marşından kısa bir alıntı döngüyü yeniden başlatıyor; günlerin arasından bir günü işaretleyerek tekrarlı, düzenli bir yapının ipucunu veriyor.

Ritim devam ediyor, izleyenin yürüyüşünü, düşünüşünü ve bakışını etkiliyor. Odaya girildiğinde sola dönülse varılacak nokta, iki alışveriş merkezini birleştiren köprü gibi bir yapı. Pencerelerin önünde meydandan görünecek şekilde yerleştirilmiş bir LED paneli, “LAST DECADE A DOCUMENTA CHANGED MY LIFE” (Son on yılda Documenta hayatımı değiştirdi) yazısını geçiyor. Bunu görünce insan ister istemez içinden Last Night a DJ Saved My Life (Dün akşam bir DJ hayatımı kurtardı) adlı şarkıyı söylemeye başlıyor. Cevdet Erek ilk defa 10 yıl önce Documenta’ya gittiğini anlatırken, bu serginin aslında güncel sanat için ne kadar merkezi bir yer olduğunu anlıyorum.

Sonsuz çağrışımlar

Hemen karşısındaki duvarda A4 boyutundaki 3 kâğıtta, iki ‘Türk Askeri’nin Zaman Çizelgesi’ ve ‘Documenta Çalışanı’nın Zaman Çizelgesi’ yer alıyor. Askerde geçen ve kalan günleri saymak için internetten indirilebilen şafak kağıtlarından biri, 460 yazmak üzere bir araya getirilmiş 460 günü temsil eden 460 kutucuktan oluşuyor. Documenta Çalışanı’nın Zaman Çizelgesi de aynı şekilde Documenta yazısını oluşturan, serginin sürdüğü 100 güne tekabül eden kutucuklardan oluşuyor. Bunun daha büyük ölçekli hali duvara işlenmeye başlamış, mekânın sorumlusu tarafından her gün bir kutucuğu karalanıyor.

Son olarak, birtakım yazılı işaretler, Erek’in kafasından geçenler konusunda ipuçları gibi duvarlara serpiştirilmiş. Çıkış, Yangın, İtiniz gibi Almanca duvar uyarıları formatında basılmış ‘Chronokratie’, ‘Arrythmia’ gibi bazı kelimeler müdahalenin göze batan parçaları olmasa da, farklı bir bilinç düzeyinde izleyicinin algısına giriveriyor.

Aslında Erek’in işleri, onu deneyimleyenden her zaman bu tür bir açık algı bekliyor. Arka tarafta alışveriş merkezinden kalmış kıpkırmızı indirim tabelaları art arda sıralanarak “REREREREREREREREREDUZIERT” yazılmış. Dediğim gibi, soyut bir labirent içerisinde sonsuz çağrışımlar uyandırıyor Cevdet Erek.

Kategoriler

Kültür Sanat Mimari