YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Yürüyüşün rövanşı olarak 15 Temmuz anmaları

Erdoğan rejimi bir ölçüde adalet yürüyüşünde temsilini bulan demokrasi ve insan hakları taleplerini 15 Temmuz anmalarını vesile ederek bastırmaya ve boğmaya çalışacak, bunu ipuçları gayet var.

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun başlattığı ve geniş bir katılımla başarılı sayılabilecek bir mitingle sona eren adalet yürüyüşü, tüm tartışmalara rağmen OHAL rejiminin tüm sıkıntılarını yaşayan muhalif cepheye yeni bir soluk kazandırmış görünüyor. Gerçi bir yandan da hak ihlalleri her alanda katlanarak sürmekte. Büyükada’da deneyimlerini paylaşmak üzere toplanan hak savunucuları anlaşılmaz gerekçelerle gözaltına alındı ve bir haftadır gözaltında tutulmakta. Üstelik AKP medyası her gün onlar hakkında komplo teorileri üretmekten karalama kampanyası yürütmekten geri durmuyor. HDP’li vekil ve siyasetçiler de hala tutuklu vaziyetteler üstelik Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz hafta yaptığı konuşmada milyonlarca kişinin oy verdiği HDP eş başkanı Selahattin Demirtaş’ı terörist ilan etti. İşlerini geri alabilmek için açlık grevine başlayan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça hala tutuklu ve sağlık durumları ne yazık ki günden güne kötüye gidiyor. İktidar cephesinde bu konuda da bir kıpırdanma görünmüyor. Çok sayıda gazeteci hala hiç de ikna edici olmayan gerekçelerle tutuklu vaziyetteler ve öyle görünüyor ki iktidar ve medyası bu durumdan bir nevi keyif alıyor. Çok kabaca rejim tüm baskıcı uygulamalarına devam ettiği gibi, OHAL sayesinde işçilerin grev yapamadığını da ilan ederek işverenlere mavi boncuk dağıtıyor. 

Yine de adalet yürüyüşü yarattığı enerjiyle ve tüm bu alanlarda ciddi mağduriyet yaşayanlara verdiği bir nebze umutla iktidar cephesinde sıkıntı yaratmış görünüyor ki, bu açıdan bakıldığında bile yürüyüş hedefine ulaşmıştır denilebilir.

Bununla birlikte adalet yürüyüşünün yarattığı enerji ve umudu belki de fazla iyimserliğe kapılmadan  değerlendirmekte fayda var. Kılıçdaroğlu “sokaksa sokak” diyerek demokratik bir hakka işaret etti ve tüm muhalif kesime bir tür vaadde bulundu. Ancak bundan sonra ne yapılacağı konusunda CHP’de net bir doğrultu henüz görülemedi. Kılıçdaroğlu hiç şüphesiz artık bu çıtanın gerisine düşmek istemeyecektir, taban da ondan bunu bekleyecektir. Buradan bakıldığında yeni eylemlilik formülleri üretilmesi gerekecek. Burada CHP kendi solundan kimlerle birlikte yürüyecek, bu önemli.

Ancak toplu olarak bakıldığında Kılıçdaroğlu’nun son zamanlarda tartışılan liderliğini güvenceye aldığını ve parti içi tartışmaların bir süre için son bulacağını düşünebiliriz. Yine CHP ile kendi solundaki hareketler arasında varolan mesafenin de artık kapanmaya başladığını söylemek mümkün. Ancak CHP ile HDP arasındaki temkinli duruş henüz kapanmış değil ve burada asli olarak CHP’den bir adım atılması gerektiği ortada. Peki CHP bu adımı atacak mı? Net değil ve galiba çok da muhtemel değil. Ancak yine de siyasi zemin böyle bir yakınlaşmayı mümkün kılabilir ki bence bu hayli gerekli zaten.

İktidarın ise ilk günlerde tepkiyle, sonraki günlerde görece bir sessizlikle izlediği adalet yürüyüşünün bir tür rövanşını almak için 15 Temmuz’un yıldönümünü bekleyeceği üç aşağı beş yukarı belliydi.

Bu kampanyaya da hafta ortası itibariyle başlamış görünüyor Erdoğan ve AKP. Belli ki en çok üzerinde duracakları konu CHP’nin darbe girişimindeki açıklığa kavuşturulamayan, karanlıkta kalan noktaları yakın dönemde öne çıkarması. AKP muhtemelen bu açıklanamayan, karanlık noktaları açıklığa kavuşturmaktansa CHP’ye saldırmayı tercih edecek ve ana muhalefeti bir tür “darbeyi desteklemiş” pozisyonuna itmek isteyecek.

Gelinen aşamada AKP’nin artık bu darbe girişimi vesilesiyle gerçek bir yüzleşmeye girmeyeceği ortada. Gülen cemaati’ne en büyük krediyi kendilerinin açmış olmasına rağmen bu konuda bir bilanço belli ki olmayacak. Tam tersine Gülen cemaati ile ilgisiz kesimler üzerindeki baskı politikası sürecek ve kendi tabanlarını birarada tutmak için kamplaştırıcı dil tüm şiddetiyle devam edecek.

Bu elbette ki yeni bir keskinleşmenin önünü açacak, öyle görünüyor. Bir yanda kendileri (ve bir miktar MHP) hariç herkesi “darbe destekçisi” olmakla suçlayan bu politika, darbe ile yüzleşmeyi bir kenara bırakalım, önümüzdeki dönemin yeni baskıcı politikalarının dayanacağı zemini oluşturmak için kullanılacak gibi görünüyor.

CHP’nin önderliğine oynadığı muhalefet cephesi için ise “gözaltına aldırma, tutuklama” tehdidi ne yazık ki bir kılıç gibi dolanmaya devam edecek muhtemelen ve maalesef.

Özetle Erdoğan rejimi bir ölçüde adalet yürüyüşünde temsilini bulan demokrasi ve insan hakları taleplerini 15 Temmuz anmalarını vesile ederek bastırmaya ve boğmaya çalışacak, bunun ipuçları gayet var.

Bu, OHAL rejiminin sürmesi için en büyük manivela olacak iktidar açısından. Ancak bu, AKP tabanı başta olmak üzere toplumun büyük bir kesiminin bir büyük meselenin daha üzerinden atlamasını, bu mesele ile yüzleşmemesi doğuracak gibi görünüyor.

Çok severiz böyle durumları biz. Başımıza bir iş geldiğinde bunun neden olduğunu araştırmak, bu mesele ile topluca yüzleşmek, bilhassa sorumlu konumda olanların hiç işine gelmez. Çünkü gerçek bir yüzleşmede kendilerinin de sorumluluktan muaf olmadığını göreceklerdir.  O yüzden yapılacak ilk iş başkalarını suçlamak, spotların başka yerlere çevrilmesini sağlamaktır.

15 Temmuz elbette ki uğursuz bir darbe girişimidir. Ancak şu aşamada iktidarın cevap vermesi gereken, hem bu konuda açıklığa kavuşmayan noktaları aydınlatmak için gerekli zemini sağlamak, hem de o meydanda toplanan yüzbinlerce insanın adalet talebine doyurucu bir yanıt vermektir. Darbe ile böyle yüzleşilir.