Meryem’in sesine kulak verin

ÖZLEM ERTAN

O, her şeyden evvel bir anneydi. Oğlunun bebekliğine, çocukluğuna, serpilip genç bir adam olduğu yıllara dair anılarını zihninde her daim canlı tutan; evladının acısıyla üzülen, sevinciyle mutluluğa ulaşan bir anne… Hangi anne, oğlunun, başında dikenli bir taç ve sırtında çarmıhla ölüme yürüdüğünü gördükten sonra aynı kalabilir? Bu tarifi imkânsız acının ardından gelen günler, anımsamanın acısı ve ıstırabından başka ne getirebilir insana? 

İrlanda edebiyatının yaşayan en büyük yazarlarından Colm Toibin’in kaleme aldığı ‘Meryem’in Tanıklığı’, oğlunun çarmıha gerilmesine şahitlik etmek zorunda kalan Meryem’in derin acısını her kelimesinde taşıyan bir eser. Okurların ‘Brooklyn’, ‘Usta’ gibi romanlarıyla tanıdığı ödüllü yazar Colm Toibin, Everest Yayınları’ndan çıkan bu kısa ama derinlikli metninde anımsamanın, içe dönmenin, sorgulamanın gücünü kullanıyor. Oğlunun ölümünden sonra onun takipçilerinin yardımıyla Kudüs’ten ayrılıp Efes’e yerleşen Meryem’e bırakıyor sözü. Meryem konuşuyor, biz dinliyoruz. Bu, öyle bir konuşma ki, acılı bir annenin yüreğini, geçmişin tozuna toprağına karışmış umutlarını tüm sahiciliği ve çarpıcılığıyla okurların gözleri önüne seriyor. 

Öteki İsa 

‘Meryem’in Tanıklığı’ gücünün önemli bir kısmını sade, arı ve içtenlikli dilinden alıyor. Tabii bir de İncil’den bildiğimiz, İsa Peygamber’in mucizelerine, çilesine ilişkin anlattıklarından… Yayımlanır yayımlanmaz büyük ilgi gören, pek çok dile çevrilen ve edebiyat dünyasının en prestijli ödüllerinden Man Booker’a aday gösterilen ‘Meryem’in Tanıklığı’nın hafızalara kazınmasının temelinde içerdiği bu farklı bakış açısının da yattığı kuşkusuz. Bu, Hıristiyan inancında ‘Tanrı’nın Oğlu’ kabul edilen İsa’nın ve tabii ki Meryem Ana’nın insani yanını vurgulamakta direnen bir roman her şeyden önce. 

Usta yazar Colm Toibin, hem tarihi hem de dini anlamda büyük öneme ve zaman ötesi etkiye sahip bu iki kişiyi, onlara atfedilen kutsallıktan arındırarak kitabının sayfalarına taşıyor. Bu romanda insan ve anne Meryem ile insan İsa’yı görüyoruz. Oğlunun kötü kaderini değiştirmeye gücü yetmeyen Meryem, onun ölüme yürüdüğü günü hatırlıyor ve bu sırada dudaklarından şu sözler dökülüyor: “Doğurduğum çocuktu o benim ve şimdi o zaman olduğundan da daha savunmasızdı. Doğumunu izleyen günlerde onu kucağıma alıp seyrederken aklımdan geçirdiklerim arasında, artık ölürken bana göz kulak olacak, öldüğümde cenazemle ilgilenecek bir kimsem olduğu düşüncesi de vardı. O günlerde onu böyle kan revan içinde, daha da kana bulanması için yapmayacağı olmayan gözü dönmüş bir kalabalıkla kuşatılmış halde bulacağımı rüyamda görseydim, tıpkı o gün haykırdığım gibi haykırırdım ve bu haykırış varlığımın özünden kopup gelmiş olurdu. Geri kalanım et, kan ve kemikten ibaret.” 

Anılar 

Meryem’in geçmişe dair anımsadıkları arasında İncil’de bahsedilen mucizeler de var. İsa’nın Lazar’ı ölümünün üzerinden günler geçtikten sonra diriltmesi, suyu şaraba dönüştürmesi ve diğerleri… Ancak romanın anlatıcısı Meryem,  bu mucizelerden ziyade takip altındaki oğlunun kaderiyle ilgileniyor. Hem o dönemde Kudüs’ün de dahil olduğu geniş bölgeyi egemenliği altında tutan Romalıların, hem de Yahudi din adamlarının oğlunu yok etmeye kararlı olduğunun bilinciyle onu korumaya, birlikte kaçmaya ikna etmeye çalışıyor. Ancak, bunu başarması mümkün olmuyor. Efes’teki evinde o günlerin gölgesi altında yaşarken acı çekiyor. Kendisini koruyan ve Efes’e getiren oğlunun takipçileriyle de ters düşüyor Meryem. Çünkü o bir anne ve öncelikle anne gözüyle bakıyor geçmişe. 

Ona, “Oğlun dünyanın kefaretini ödemek için öldü. Onun ölümü insanlığı günahtan ve karanlıktan kurtardı. Babası onu çarmıhta acı çeksin diye dünyaya gönderdi. İnsanlığı kurtarmanın yolu buydu” dediklerinde üzülüyor. Oğluna ait sözleri dünyaya yayacağı söylenen havariler hakkında konuşurken ise “Oğlum ölürken saklanıyorlardı” diyor. 

Onu Efes’e getiren ve kollayan iki kişiden birinin İncil yazıcılarından biri olduğunu Meryem’in romandaki şu sözlerinden anlıyoruz: “Yazılarında kendisinin de, benim de görmediğimiz şeylerden bahsettiğini biliyorum. Benim yaşadıklarımı ve kendi tanıklıklarını eğip büktüğünü, sözlerine itibar edilmesi, kulak verilmesi için ne gerekiyorsa yaptığını da biliyorum.” 

Yazarın başyapıtı 

Meryem’in Tanıklığı, bir annenin yürek acısına yaslanan, içerdiği sıra dışı bakış açısıyla insanı sarsan, düşündüren ve tüm bunların yanı sıra İsa’nın yaşadığı dönemin toplumsal yapısını da yansıtan bir roman. Colm Toibin, başyapıtı olarak tanımlanan bu kitabında İsa Peygamber’in çilesini İncil’de okuduğumuzdan farklı bir yorumla ve edebiyattan güç alarak anlatıyor. Handan Balkara’nın Türkçeye kazandırdığı ‘Meryem’in Tanıklığı’ kısalığıyla ters orantılı olarak son derece etkileyici.  

Meryem’in Tanıklığı Colm Toibin
Çeviri: Handan Balkara
Everest Yayınları
104 sayfa.