Fotoğrafçı Murat Ezer yakın zamanda Sivas Zara’nın yolunu tuttu, eski Ermeni mahallesinde gezindi, fotoğraf çekti, mahalle sakinleri ile söyleşmeye, Ermenilerin yaşadığı zamanlara dair izler bulmaya çalıştı. Yolu 90 yaşında Kazime Üstün ile kesişti. Murat Ezer ve Kazime Teyze birlikte yıllar öncesine Ermenilerin Zara’da yaşadığı döneme kısa bir yolculuk yaptılar. Kazime Üstün, Ermenilerle birlikte yaşadıkları dönemi özlemle yadediyor ve yakın çevresinin “Anlatma” baskılarına rağmen, aklında kalanları anlatıyor.
Otobüsle 14 saatlik yorucu bir yolculuktan sonra Sivas’ın Zara kazasına gittim. Yeni Zara dedikleri meydan ve ana caddesinin, dağ yamaçlarına bakan alt kısmında eski Ermeni mahallesini hemen buluverdim. Harap, tarihe tanıklık eden bu tek ve iki katlı kagir ve ahşap evlerden 20’sinin halen ayakta kalması bile büyük şans. Bazı eski taş kalıntılar ve duvarlar kalmış. Bunlar kuvvetle muhtemel ya Ermeni okulu ya da kilise kalıntılarıydı.
Canlı tarih
Tek tek detaylı fotoğraflarını çektim. Amatörce de olsa video kaydı yaptım. Bu arada tek gözlü, yıkılmasına ramak kalmış bir evin önünde, kınalı uzun saçlarıyla, yöresel rengarenk kıyafetiyle yaşlı bir teyzeye kanım hemen ısındı. Yüzündeki kırışıklıklar sanki hayatını anlatıyordu. Merhabalaştık. Soru sorma, fotoğraf çekme ve video kaydı yapma talebime çok kibarca olumlu yanıt verdi. 90 yaşındaki Kazime Üstün teyzenin anlattıkları canlı tarihti aslında. Kazime teyzeyle konuşmamız esnasında mahalleden yerel kıyafetli orta yaşlarda, iri yarı bir kadının gür sesiyle,
“Gel buraya, gel buraya, sen kimsin, ne soruyorsun, gel buraya” diye haykırışı dağlardan yankılanırcasına kulağıma çalındı. Kazime teyze ise aynı gürlükte “İstanbul’dan misafir, İstanbul’dan misafir, sen gel buraya, sen gel..” diye bağırdı. Kadın tam mahallenin yarı yolunu kat etmişti ki geri dönüverdi,
Kazime teyze “Otur oğlum sana çay yapayım, açsındır bir şeyler atıştırıver” diye ısrar etiyse de ben teşekkür ettim. İki gün önce kapının önünde düştüğünü, belini kötü biçimde incittiğini, iğnelerle ayakta durabildiğini acı bir sesle söyledi. Bu arada evin içinde altmış yaşlarında bıyıklı, orta boylu, esmer adam bir yandan alçı yapıyor, bir yandan da sert bakışlarla bizi süzüyordu. Konuşmamızın ortasında dışarı fırlayıp “Teyze, teyze, ne anlatıp duruyon her şeyi, adamın ne olduğu belli değil, ajan olabilir, gazeteci olabilir, her şey olabilir” dedi.
Kazime teyze ise sinirli bir tonda “O İstanbul’dan benim misafirim, Ermeniler hakkında ne biliyorsam söyleyeceğim. Bu yaştan sonra kimden korkacağım, sen işine bak” dedi.
Çok duygulandım, gözlerimden yaş akmasına ramak kalmıştı.