OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Kılıçdağı’nın hikâyesi

Türkiye’nin soyadı macerası ilginçtir. Türkiye siyaseti, toplumu ve Cumhuriyet ideolojisi hakkında önemli ipuçları barındırır. 1934 yılında Soyadı Kanunu çıkınca herkesin bir soyadı olması mecburi hale geldi. Çoğu örnek ve yerde soyadları aslında devlet tarafından dağıtıldı. Bu dağıtım yapılırken bir yandan milliyetçi Türkçü ideoloji takip edildi ama bir yandan da, devlet işleyişinde alışık olduğumuz üzere, hem keyfî hem zorba davranıldı. Ülkenin dört bir yanına gönderilen nüfus memurları astığı astık, kestiği kestik birer paşa gibi davrandılar. Yetki ve inisiyatifleri genişti, soyadınızı onlara beğendirmek zorundaydınız. Emine Gürsoy Naskali’nin, ‘Cumhuriyet Tarihi Soyadı Hikâyeleri’ başlıklı bir derlemesi var. İnsanlarla konuşarak soyadlarının nasıl alındığının veya verildiğinin hikâyesini dinlemiş ve bir kitapta toplamış. Analiz açısından çok güçlü olmasa, soyadı meselesinin ideolojik yönünü görmezden gelse de, çok örneği bir araya getirmesi açısından faydalı bir kitap. 

Memurların keyfiliğini göstermesi açısından, bu kitaptan bir örnek olay aktarmakta fayda var. Nüfus memuru bir köye gidiyor, sırayla evleri gezip soyadı kaydediyor veya ‘veriyor’. Evin birinde sadece bir çocuk görüyor, “Baban nerede?” diye soruyor. Çocuk da, “Dam basıyor” diyor. Bilmeyenler için, toprak damları ara ara ağır bir taşla sıkıştırıp sertleştirmek gerekir ki su sızdırmasın. O işleme de o yörede ‘dam basmak’ deniyormuş. Çocuk öyle deyince, memur “Tamam”, demiş “sizin soyadınız Dambasan olsun.” İnsanın “Adam iyi ki başka bir iş üstünde değilmiş!” diyesi geliyor.

Tabii, hikâyelerin hepsi bu kadar komik veya yumuşak değil. Asimilasyon motivasyonu çok açık. Örneğin, Kürtlerde içinde ‘Türk’ geçen soyadları epey yaygındır. Emine Gürsoy Naskali sormadı ama, bizim soyadımızın hikâyesi de bu minvalde ilginç bir örnek olabilir. Şöyle ki, ‘Kılıçdağı’ aslında bizim ailenin soyadı değil. Bilindiği gibi, Hıristiyan ve Musevilerde 1934’ten önce de soyadı kullanımı zaten var. Bizim ailenin esas soyadı Mazmanyan. Nüfus memuru bizimkilerin köyüne geliyor, masayı kuruyor, köylüler masanın karşısında kuyruk oluyor. Sırası gelen kendi soyadını deftere kaydettiriyor. Sıra dedeme gelince, haliyle “Mazmanyan yaz” diyor. Söylemesi ayıp, nüfus memuru, “Hastir ordan gâvuroğlu, öyle soyadı olmaz” diyor. Dedemin de inadı tutunca, olurdu-olmazdı, çekişmeye başlıyorlar. Derken, nüfus memuru ve yanındakiler başlıyorlar dedemi dövmeye. Dövüyorlar ama bir türlü hırslarını alamıyorlar, dedemde ağız burun dağılıyor. Sırada dedemin arkasında duran köylüsü bakıyor olacak gibi değil, dedemi dayaktan kurtarmak için araya giriyor, “Durun” diyor, “bırakın adamı dövmeyi, bizim soyadımız Kılıçdağı olacak, onunkini de Kılıçdağı yazın.” Memur ikna oluyor, böylece bizim soyadımız da Kılıçdağı oluyor. Sonuçta bugün, bizimle aileyle hiçbir ilgisi olmayan Müslüman bir Kılıçdağı ailesi var. Kılıçdağı nedir diye soracak olursanız, bizimkilerin köyünün yakınında, dağ değil ama hallice bir tepenin adı. Babam oraya koyunları otlatmaya götürdüğünden bahsederdi. Herhalde, sırada dedim arkasındaki adamcağız kendine soyadı ararken etrafına bakınıp bu tepeyi görünce, “Dur” dedi, “biz bunu kendimize soyadı yapalım.” Allahtan adam münasebetsiz bir soyadı seçmemiş, yoksa biz de ister istemez o soyadını taşıyor olacaktık. Ya da dedemin arkasına başka biri düşseydi, bizim soyadımız da belki başka olacaktı. Gerçi, bu soyadı bana yurtdışında çok zorluk çıkarıyor, çünkü hem içinde Türkçe karakter çok, hem de yabancılar için telaffuzu zor. Ama buna da şükür...