Öfkeli bir hayır

“Elimize aldığımız her banknot,
her gün on binlerce insanın öldüğü
bir savaş alanıdır.”

Bir süredir ilkokul öğrencilerine öğretilmesi gereken değerler eğitimi ile içlidışlıyım. Bana kalırsa onların hiçbiri değerler değil üstelik öğretilmesi beklenen haliyle pek te parlak bir hal alamayacağını düşünüyorum. Değerler olmadığını savunmamın nedeni öğretilmesi beklenen maddelere baktığımda toplumsal/ahlaksal normların oluşmasına temel sağlayacak insan davranışlarında beklenenler olduğunu düşünmem. Değerler ise bunlardan farklıdır. Ama yine de gittikçe artan yozlaşmanın engellenebilmesi için bir kaçının doğru bir şekilde öğretilmesi işe yarar olabilir. Ancak bu birkaçını bile layığıyla öğretmek pek kolay değil. Çünkü çelişkilerle dolu ve çocuklarımızı korumamız gereken dünyada yaşıyoruz.

Rekabetin sırrı

Örneğin, yardımlaşma, empati yapma, büyüklere saygı gibi başlıkları öğretmeye kalktığımız aynı anda para için çocukları kaçıran, istismar edenleri düşünmek durumunda kalıyor ve bunları nasıl çelişkisiz anlatabiliriz kısmını ele alıyoruz. Artık neredeyse hiçbirimiz ‘karşıdan karşıya geçmeye çalışan, poşetleri ağır olan yaşlılara yardımcı ol’ öğüdünü verecek naiflikte değiliz. Bir yandan yoksullara, yoksunlara yardımı anlatırken öbür yandan daha iyi mevki, daha çok para için rekabetin içine atarız.

O halde bu çelişkili, adaletsiz dünyadan eğitimle kurtulmak isterken bunu çelişkisizce çocuklarımıza karşı nasıl anlatırız, değişimi nasıl sağlarız?

Görünüşe göre bu iş büyüklere düşer ve ‘Paranın Hükümranlığına Karşı Öfke’ ile gerçekleşebilir çünkü John Holloway’e göre, “Öfke, bilimsel düşüncenin merkezidir ve kızgınlık da ussal düşüncenin temeli”dir. Öfkenin böyle tanımlanışına ilk defa tanık oldum çünkü öfke genellikle kontrol edilmesi gereken bir ruh hali olarak ele alınır. Holloway de bunun farkındadır ve “Öfke, kolaylıkla bir nefret ve yıkım öfkesine dönüşebilir” der. 

Holloway’in bahsettiği öfke “Bizi hedef tahtasına oturtan saldırıya verilmiş bir yanıttır”. Bu saldırı, paranın hükümranlığının saldırısıdır. İnsan eliyle üretilen paranın, bir mübadele aracı olan paranın giderek hakikatin kendisine dönüşmesi ve bu hakikatin insanın insanca yaşamının önünde engeller oluşturmasıdır öfkenin sebebi. Ve bu saldırıya verilecek yanıt güçlü bir ‘Hayır’dır. “O halde öfkelenelim, akademik ve resmi söylemin sahte tarafsızlığına karşı öfkelenelim. Tarihin öznesiz, bizsiz bir süreçmiş gibi sunulmasına karşı öfkemizi kuşanalım.” deme vakti gelmiştir Hollaway’e göre. Çünkü “öfke toplumsal değişim için ısrarlı bir talebin keskin yüzüdür.” Ve böyle bir öfkede “Kurban acısını bir kenara atar ve faal bir özne olmaya başlar; bir araya gelmiş pek çok ben, bir Biz’e dönüşür. İşte bu, haysiyetli bir öfkedir, haklı bir öfkedir, umudun öfkesidir.”

Hakkın hakikate dönüşebilmesi, umudun gerçek olabilmesi için Biz’e dönüşen öfkeye birkaç şart gerekir. Örneğin öfkeyi kişileştirmemek gerekir çünkü sorunun kaynağı sistemin kendisindedir. Eğer ki öfke kişiselleşirse “(…)’Zenginleri gebertin!’ sloganı son derece ilgi çekici olabilir; ancak yapısal açıdan ‘Yahudileri gebertin! Göçmenleri gebertin!’ demekten hiçbir farkı yoktur.” O halde ne siviller arasında ‘öteki’ bireylere ne siyasetçilere kişisel bir odaklanma doğru değildir, yapılması gereken sistemin kendisine odaklanmak. “Sonuç olarak, protestomuzun sınırları açısından kişisel olan yeterli değil; tek tek bireylerin ötesine geçmek zorundayız.” 

Öfke GünleriJohn Holloway
Çeviri: Utku Özmakas
İletişim Yayınları
86 sayfa.