YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Bitmeyen “Bir gece ansızın” lafları..

Öncelikle şu soruyu sormak gerek. Kuzey Irak’ta yaşayan Kürtler, hele ki son 60-70 yılda sık sık Bağdat rejiminin katliamlarına maruz kaldıkları düşünüldüğünde, neden kendi kaderleri hakkında bir oylama yapamasınlar? Buna bu sertlikte karşı çıkmanın somut gerekçesi ne olabilir?

 

 

“Biz yaptık, oldu ile olacağını zannediyorlar, olmayacak ya, olamayacak zaten. Yaptırımları uygulamaya başladığımızda ortada kalacaksın. Vanayı kapadığımızda iş bitti. TIR'lar Kuzey Irak'a çalışmadığı anda bunlar yiyecek bulamayacaklar. Mecburuz, yaptırım. Bunlara İsrail neyi, nereden, nasıl gönderecek? Bunu gözden geçirmedikçe atacağımız birçok adımı da bundan sonra İsrail ile de atamayız.”

Kuzey Irak’taki Kürt Bölgesel Yönetimi’nin bağımsızlık için referandum kararı alması ve bunu uygulaması, bilhassa Türkiye, İran ve Irak merkezi yönetiminin sert tepkilerine neden olmuş durumda.  Büyük güçler de karardan pek mutlu değil ancak böylesi sert tepki gösteren ülke sayısı az. Başı çekenler Türkiye başta olmak üzere İran ve Irak.

Bölgesel meselelere az biraz kafa yoran herkes aşağı yukarı şunu bilir. Bölgedeki Kürtlerin sıkışmışlığı aynı zamanda uzun yıllar boyunca Türkiye, Irak, İran ve Suriye’nin bu konudaki sert politikaları ile şekillenmişti. Dördü de Kürt nüfus barındıran bu ülkeler Kürtlerin bağımsızlığını geçtik, statü kazanmasının da önündeki en büyük engel olagelmişlerdi.  Ve bu süreçte kimi zaman bu dört ülkeden birisi rakip olarak gördüğü ülkenin Kürtlerini destekleme, işi bitince de desteği kesme yoluna gitmişti. Klasik insan harcayan bölge oyunları yani.

Ancak bölgede son 20 yıla damgasını vuran gelişmeler, bilhassa da Irak devletinin ABD operasyonları sonucu dağılması ve zayıflaması Irak Kürtleri için yeni bir dönemin başladığını gösteriyordu. Bu süreçte Türkiye’nin ekonomik ve siyasi hesaplarla Irak Kürtlerini desteklediğini, bölgede geniş çaplı inşaat işlerine giriştiğini ama en önemlisi enerji alanında önemli anlaşmalar yapıldığını hatırlatalım. Birkaç yıl önce Erdoğan’ın Diyarbakır’da Barzani, İbrahim Tatlıses ve Şivan Perwer ile halkın karşısına çıktığını da.

Elbette ki KDP lideri Barzani Kürt bölgesindeki tek güç değil. Öyle anlaşılıyor ki Barzani’nin bu adımına itiraz eden kimi Kürtler de var. Ancak genel tabloya baktığımızda büyük çoğunluğun bu bağımsızlık adımına büyük bir itiraz yok gibi görünüyor. Barzani belli ki bu adım için uygun bir zaman olduğunu düşünmüş ki zaten bunun sinyallerini yıllardır vermekteydi. Ayrıca bu referandum sonrası hemen bağımsızlık işlemlerine girmeyeceği de anlaşılıyor. Görünen bunu cebinde bir koz olarak tutacağı ve bundan sonraki politikalarını buna göre şekillendireceği. Ancak şurası açık ki, hedef bağımsızlık.

Peki Türkiye bu adıma neden bu kadar sert tepki gösteriyor? Bunun aslına bakarsanız resmi açıdan net bir yanıtı yok. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yazını başında alıntıladığım sözleri herhalde Türkiye’nin hem tarihsel hem de aktüel Kürt politikası açısından epey ipucu barındırıyor.

Öncelikle şu soruyu sormak gerek. Kuzey Irak’ta yaşayan Kürtler, hele ki son 60-70 yılda sık sık Bağdat rejiminin katliamlarına maruz kaldıkları düşünüldüğünde, neden kendi kaderleri hakkında bir oylama yapamasınlar? Buna bu sertlikte karşı çıkmanın somut gerekçesi ne olabilir? Kerkük mü? Belki, ama mesele daha büyük. Konu daha çok “Irak’ın toprak bütünlüğü” çerçevesinde açıklanıyor. Peki Irak’ın toprak bütünlüğü neden bu kadar önemli? Mesela Kıbrıs’ın toprak bütünlüğü konusunda bu kadar hassas mı, Türkiye?

İnsan ister istemez düşünüyor. Acaba mevzubahis Kürtler olunca mı böylesi sert tepkiler veriliyor? “Yanıbaşımızda bağımsız bir Kürt devleti olmasın” politikasının sonuçları mı bunlar? Hele ki Suriye’nin kuzeyinde de Kürtlerin bazı kantonlaşma çabaları içinde olduğu düşünüldüğünde?

Tabii bir de meselenin İsrail boyutu var ki bu Türkiye’deki Türkçü-İslamcı koalisyon açısından bulunmaz bir nimet sunuyor. Değil mi ki İsrail bu referandum için bir itiraz dile getirmemiş hatta destekleyici pozisyonda açıklamalar yapmıştı? Eh, anti-semitizm bu topraklarda güçlü olduğuna göre buradan hemen köprü kurulabilirdi. “Yahudi Barzani” lafları ortalıkta dolandı yine, hatta Barbaros Bulvarı’nda bir üst geçide böyle bir pankart asıldı. Ama bunlar elbette başka yerlerden, yukarılardan ilham alıyordu.

Ve yine kulaklarımızda “Bir gece ansızın gelebiliriz” lafları.  Erdoğan bir de böyle dedi Kuzey Irak yönetimine ve Suriye Kürtlerine. Daha önce de defalarca yazdık. Sağlığında Hrant Dink ile uğraşan milliyetçi-ulusalcı grupların Agos kapısında söyledikleri slogandı bu. Sonrasında olanları biliyorsunuz. Sadece bu yüzden bile bir siyasetçi bu cümleyi kullanmaktan imtina etmelidir, bırakın Cumhurbaşkanını. Ama öyle olmuyor. Erdoğan son aylarda bu cümleyi ikinci kez kullanıyor. Sözlerinin manşet olacağını bilerek.

Anladık, bilhassa son yıllarda Türkiye’nin dış ve iç siyaseti sürekli Türklük ve İslamcılık bıçağını bileylemek ve bu bileyleme işlemini sergilemek üzerine kurulu. Bunun zararlarını yazıp çizip duruyoruz. Ama şu cümlenin sık sık devletin en tepelerinde dillendirilmesi Hrant Dink’i hedef haline getirenlerin gönlünü okşamaktan başka bir mana taşımıyor, bilesiniz.