OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Hem narsistik hem ezik

Milliyetçilik ve onun çocuğu olan milletten evvel de dünya barış ve huzur dolu bir yer değildi. İnsanlar başka kimlikler, hatlar üzerinden birbirini ayırıp öldürüyordu. Ama şu da açık ki, şöyle böyle 200 senedir milliyetçilik ve onun başka bir çocuğu olan ulus devletler muazzam yıkıma ve ölümlere sebep oldular. İnsanlığın başına bela oldular desek yeridir. Milliyetçilik literatürünün önemli bir sorusu da, bu kadar tutarsız, bu kadar sığ bir ideolojinin nasıl olup da bu kadar güçlü ve uzun ömürlü olduğudur. Muhtemelen tam da bu kadar tutarsız ve sığ olduğu için bu kadar yayılabildi ve dayanabildi. Daha komplike veya daha fazla duygusal zeka gerektirseydi muhtemelen kitleler arasında yayılması bu kadar kolay olmayacaktı.

Evet, milliyetçilik tutarsızdır, başkasında yanlış gördüğümüz, ‘bizimkiler’ tarafından yapıldığında doğru olur. Başkasında görmek istemediğini kendi yapar, kendisine yapılmasını istemediğini başkasına yapar. Bu anlamda, milliyetçilik ahlaksızdır. Bu hemen hemen her milliyetçilik için geçerlidir ama kolektif başka karakter özellikleriyle de birleşince lümpen Türk milliyetçiliği hiçbir ahlaki dip tanımıyor. Bunu bana bir kere daha düşündürten ve yazdıran İngiltere Ampute Futbol Milli Takımı’nın İstanbul’da Türk Ampute Futbol Milli Takımı’yla çıktığı final maçında yuhalanması oldu. (Bilmeyenler için ampute, bir bacağını kaybedenler için kullanılıyor.) Milliyetçiliğin insanı ahlaktan ne kadar uzaklaştırdığını görmek için yakın ve uzak geçmişte bulabileceğimiz onlarca, belki yüzlerce örnekten biri. Milli maç diye, tek ayaklarıyla futbol oynamaya çıkmış insanları yuhalamak, yani bir çeşit nefret kusmak nedir, nasıl olabilir, nasıl açıklanabilir? Çünkü milliyetçilikte yabancı düşmanlığı, düşmanlık değilse de yabancıyı hor görme neredeyse otomatik. Halbuki, ruh sağlığı ortalamayı tutturmuş her insan evladında, zorluklarına rağmen azim ve direniş gösteren, kendilerine bir hedef koyan bu kişilere karşı uyanması beklenen his saygıdır. Bu basitçe, “Kendini bilmez üç beş çürük elma”, diye geçiştirilebilecek bir durum değil. Birincisi, sayıları üç-beşten çok fazla; yeterince, hatta olmamaları gerektiği kadar çoklar. Çoğunluk mudurlar bilmem ama sosyal bir sorun olmaları için çoğunluk olmaları da gerekmiyor zaten. İkincisi, buna benzer tepkiler çeşitli mecralarda çok sık tekrarlanıyor. Dolayısıyla, münferit olaylardan bahsetmiyoruz, burada bir sosyal örüntü (pattern), başka bir deyişle sosyal bir sorun var. İşte bu sorunun bir kısmı da yaratılan ve bu kitleye zerkedilen milli kimlik bilincinde yatıyor.    

Türk milliyetçiliğinin yarattığı ortalama bir zihniyet ve tip var. Bu tipin biraz okumuşlarını, yani yarı cahillerini, siyasetçi, köşe yazarı, gazeteci, yorumcu hatta akademisyen sıfatı altında görebilirseniz. Okumamışlarını ise her yerde... Bu tip, bir yandan narsistik, bir yandan ezik. Bu iki uç arasındaki gelgitler ve gerilim onu hem saldırganlaştırıyor hem de yıpratıyor. Narsistik çünkü, kendini dev aynasında gördüğü gibi, bütün dünyanın derdinin de kendisi, daha doğrusu kendisini alaşağı etmek olduğunu düşünüyor. Kendisini dünyanın merkezine koyuyor ama dışarıda koca bir dünya olduğunun farkında değil. Öte yandan ezik çünkü yüzyıllardır haksızlığa uğradığına, mağdur olduğuna ve bunun hala devam ettiğine inanmış, inandırılmış. Buna rağmen, ahlakını, vakarını ve gücünü kaybetmediğini düşünüyor. Kendi inandığı gücünü, başkalarına da ispat için çırpınıyor ve her defasında gerçeğin duvarlarına çarpıyor. Ezikliği biraz da buradan kaynaklanıyor. Kendini ve gücünü ispatlamak için her kayd ü şart altında ve hangi yolla olursa olsun kazanmak istiyor. Bu dürtü onu asgari ahlak normlarından uzaklaştırıyor. O normlardan uzaklaştıkça da, tabiidir ki dış dünya tarafından tepkiyle karşılanıyor, daha fazla öteleniyor, daha fazla horlanıyor. Daha fazla horlandıkça da ezilmişlik ve mağduriyet hissi güçleniyor ve böylece başa dönüyoruz. 

Çocuklarımıza, kişinin iradesi dışında mensubu olarak doğduğu kimliklerin üstünlük veya aşağılık vesilesi olmadığını anlatabilmemiz gerekiyor. Milli kimlikler, milliyetçiliğin iddiasının aksine doğada hazır bulunmazlar, yapılırlar, her kimlik gibi. Yapay kimliklere tesadüfi mensubiyet adına ahlaksızlaşmaya değmez.