YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Devletin bildikleri, bilmezden geldikleri

Baba dava açmasa bu konu böyle kapanıp gidecek. Devlet iki askerinin başına ne geldiği konusunda hiçbir açıklama yapmayacak. Neden? Bu insanlar böylesine değersiz mi? Ya da daha önemli bir soru dolanıyor aklımda.

“Eylül 2015’te IŞİD tarafından kaçırıldığı belirtilen Er Sefter Taş’ın yakılarak öldürüldüğü kesinleşti. Baba Aydın Taş, gaiplik davası haberinin ardından devlet yetkililerinin kendisini ziyaret ettiğini ve oğlunun örgüt tarafından yakıldığını teyit ettiklerini söyledi.”

9 Ekim Pazartesi günü Cumhuriyet gazetesi’nde yayınlanan haber böyle başlıyor. Hatırlanacaktır haberin atıf yaptığı tarihlerde internet sitelerine bir görüntü düşmüştü. Bu görüntüde iki asker IŞİD tarafından canlı canlı yakılıyordu. Devletin bu  görüntü karşısındaki tepkisi ilk önce sessizlik oldu. Hemen internet yavaşlatıldı. “Görüntüler uydurma olabilir” açıklamaları yapıldı. Sonra konu unutuldu gitti. O kadar ağır günler yaşıyoruz ki. Ama ölen askerlerden birinin babası Aydın Taş doğal olarak konuyu unutmadı. Nasıl unutsun? Ateş öyle bir yere düşmüştü ki. Sonunda dava açmış. Haber şöyle devam ediyor:

“Baba Aydın Taş geçtiğimiz günlerde oğlunun bulunması için dava açmıştı. Duruşma öncesi Garnizon Komutanı ve Kaymakam, Taş ailesinin evine gelerek Sefter Taş’ın ‘şehit olduğunu’ bildirdi. Görüşmeyi Journo'dan Fırat Yeşilçınar'a anlatan baba Taş, ‘Bu sabah beni arayıp eve geleceklerini belirttiler. Eve geldiklerinde oğlumun şehit olduğunu söylediler. Yakılma videosunun doğru olduğunu, konunun netleşmesi için beklediklerini anlattılar’ dedi. Baba Taş, Iğdır Aralık Aşağı Aratan Köyü’nde taziye çadırı kurduklarını ve garnizon komutanlığı tarafından oğlu için köy mezarlığında anıt mezar yapılacağını söyledi.”

Şunu anlıyorum. Baba ya da aile diyelim, dava açmasa bu konu böyle kapanıp gidecek. Devlet iki askerinin başına ne geldiği konusunda hiçbir açıklama yapmayacak. Neden? Bu insanlar böylesine değersiz mi? Ya da daha önemli bir soru dolanıyor ta o zamandan beri aklımda. Devlet iki askerinin başına ne geldiğini bile böylesine uzun süre sakladıysa başka neleri saklamamıştır ki, tarih boyunca?

IŞİD demişken. Bu hafta 10 Ekim’i idrak etti. Neydi 10 Ekim? 2015 yılında Ankara’da düzenlenen Barış mitingine  IŞİD’in canlı bomba ile saldırması sonucu 102 kişi hayatını kaybetmişti. Peki neden Barış mitingi düzenleme ihtiyacı duymuştu insanlar? Çatışmalı sürecin en yoğun günleri idi. Kürt sorununun barış yoluyla çözülmesini isteyen herkes elini taşın altına koyuyordu. Bu amaçla bir miting düzenlemişti insanlar işte.

Olanları hatırlıyor olmalıyız. Patlama sonrası ortaya çıkan ihmaller. Ya da aslında ihmal mi demek lazım? Öyle anlaşılıyordu ki devlet mitinge saldıracak insanları epeydir izliyordu. Takip altındaydılar yani. Bu yılki anma toplantıları sırasında bir basın toplantısı düzenlendi. İHD İstanbul Şubesi’nde düzenlenen basın toplantısına 10 Ekim Davası avukatlarından Songül Beydilli de katıldı. Beydilli şunları söyledi: "Katliamın ardından mülkiye müfettişlerince yürütülen soruşturmada bu katliamın gerçekleşebileceği konusunda 62 tane istihbarat olduğu ve bunlarda da yapılacak bir mitingde bombalı saldırı olacağı yönünde çok net bilgi olduğu halde Ankara'daki miting bu bombaların hedefi olacak nitelikte sayılmadı.”

Şunları da söylüyor Beydilli:

“Emniyet yetkilileri gar önünde olmaları gerekirken opera köprüsü üzerinden gar meydanını gözetliyorlar. Alanda görevlendirilen 76 polis var ve onlara da canlı bomba konusunda kendilerini korumaları için talimat verilmiş ve hepsi bir kenarda köşede.”

Devletin bu çapta sorumlu olduğu bir katliamı sokaklarda anmak niye mümkün olamıyor peki? Çünkü bu yıl Ankara’da da şunlar oldu: Patlamanın gerçekleştiği Ankara Garı’nda toplanmak isteyenlere polis biber gazıyla saldırdı.

Şunu anlıyoruz özetle: Devlet mitingi günü alması gereken önlemleri anma gününde almıştı. Bu konu da pekala kapatılabilirdi.

Avukatların “devlet biliyordu” yönündeki açıklamalarını okurken zihnim ister istemez daha geçen hafta cereyan eden Hrant Dink Cinayeti Davası’nda yapılan savunmalara gitti. Bunları daha önce duymuştuk ama mahkeme salonunda söylenmesi insanı bir kez daha irkiltiyor. Emniyetin cinayeti 1 yıl öncesinden bildiği zaten mahkemede tekrar teyit edilmişti. Trabzon Jandarmasında da benzer şeyler olmuş. Yasin Hayal’in akrabası Coşkun İğci buluştuğu iki jandarma elamanına Hayal’in planlarını anlatmış. Şöyle anlatıyor olanları duruşmada ifade veren Veysel Şahin:

“Coşkun İğci benim arkadaşımdır. 2006 Temmuz ya da Ağustos ayında görüşmek istedi. Bize eşinin akrabası olan Yasin Hayal’in İstanbul’da Agos’ta çalışan, Ermeni gazeteci Hrant Dink’i öldürmek istediğini, İstanbul’a gidip geldiğini, evi ve iş yeri çevresinde keşif yaptığını, silah aradığını ve kendisine silah bulması için 500 TL verdiğini söyledi.”

Sonra ne mi olmuş? Trabzon Jandarmasında bu olay kapanmış, bir daha konusu açılmamış. Cinayet sonrasında da sahte evrak üretilmiş.

Yazıya nereden başladık nerelere geldik. Aslında geldiğimiz yer aynı. Her şey biliniyor. İzleniyor. İnsanlar canlarını kaybediyor. Sonra “Araştırıyoruz” deniyor. Devlet her şey hem biliyor, hem de bilmiyor. Ve bu niyeyse hiç değişmiyor.