OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Haklılar, Kavala sadece Kavala değildir

Uzunca bir süredir bir cadı avı sürecinde olduğumuz malum. Gazeteciler, akademisyenler, siyasetçiler vs. bu avın kurbanı oldular, olmaya da devam ediyorlar. Bunlara son olarak Osman Kavala da eklendi. Gözaltına alındı; bu yazı yazılırken tutuklanıp tutuklanmayacağı belli değildi ama Erdoğan’ın çıkışından sonra, içinde yaşadığımız rejimde tutuklama istemeyecek savcıya ve tutuklamayacak hâkime rastlamak biraz zor. Umarız bizi şaşırtan bir sonuç çıkar. 

Gerek Osman Kavala, gerek daha önce insan hakları savunucularına, karanlık medyada isnat edilen suçlara, daha doğrusu yapılan karalamalara baktığınızda ortada bilinmedik, gizli, gizemli bir durum yok. Bu karalamaları yapan internet sitelerden biri de, zaten bilgileri halka açık kaynaklardan derlediklerini söylüyor ama bunları öyle bir üslup ve şekilde alt alta sıralıyorlar ki, zannedersin birilerini gizli faaliyet sırasında suçüstü yakalamışlar. Öyle bir konuşuyorlar ve yazıyorlar ki, saydıkları faaliyetler bir anda açıklanması, hesap verilmesi gereken işler oluyor. Halbuki, birçoğu “Ee, nolmuş yani?” diye karşılayacağınız ‘iddialar’.

Böylece, kendilerince bir gizem, sokaktaki insanın kafasında sorulardan öte cevapları da yaratmaya çalışıyorlar. Alfabeyle birlikte bütün dünyanın kendisine karşı komplo içinde olduğunu öğrenmeye başlayan Türk halkını ikna etmek de pek zor olmuyor zaten. Hele araya bir de yabancı, Ermeni, Kürt vs. bağlarını yerleştirebilirsen, kalabalık linç etmeye hazır hale geliyor. O kadar kolay ki, pratik yemek tarifi gibi. Biraz ondan, biraz bundan koy, karıştır; bulamaç olmuş, ne gam! Yiyenler o kadar midesiz ki! Mesela, yandaş medyadaki kalemlerden biri ve bir site, Haziran 2015 seçimlerinden sonra Selahattin Demirtaş’ın Kavala’nın sahibi olduğu Cezayir Restoran’da ağırlanmasını büyük bir işaret ve keşifmiş gibi belirtiyor. Aynı site, Cezayir’de yapılan faaliyetlerden kendi seçtiklerini, gene hesap verilmesi gereken bir durummuş gibi sıralamış. Örneğin, HDP’nin 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde İstanbul adaylarını tanıtma toplantıları, ‘Holokost ve Türkiye: Geçmişten Günümüze Antisemitizm’ başlıklı panel, Aslı Erdoğan’ın tutuklanmasının ardından 149 yazarın ortak destek açıklamasının okunması ve hepsinin üzerine krema olarak Birinci Dünya Savaşı ve Ermeni “Soykırımı” paneli (tırnak işaretleri tabii ki siteye ait) Cezayir’de yapılmış. Gördünüz mü ‘büyük suçlar’ı! Üstüne üstlük, bir Kürt, bir Ermeni, bir ‘Batılı’ Kavala’ya destek olmaya kalkınca da, kendilerince kafalarındaki kötücül resim tamamlanmış oluyor, “Gördünüz mü Kavala’ya destek çıkanları, demek söylenenler doğru” deyiveriyorlar. Yaptıkları ‘suçlama’yla yalnız Kavala’yı hedeflemekle kalmayıp, ona verilmesi muhtemel desteği de baştan gayrimeşru, hatta suçluluğa delil haline getiriyorlar. Ne güzel kafa, ne güzel dünya! Bir taşla çok kuş!

Soruşturmanın 15 Temmuz’la ilgili olduğu söyleniyor ama polis ve savcılık dosyasında somut ne olduğunu, haliyle bilemiyoruz. Karanlık medyada sıralananlara baktığımızda ise, hukuken suç oluşturabilecek tek iş, Kavala’nın Sedat Peker’le içinde bulunduğu ilişki biçimine dair iddialar. Anılan diğer ticari faaliyetlerinde de ancak diğer kapitalistler kadar ‘suçlu’dur. Geri kalanlar, hep sivil toplum ve kültür faaliyetleri. Tabii, birçok sivil toplum faaliyeti gibi, kamuoyunu ve karar alıcıları etkilemeye, olayları yönlendirmeye çalışan, yani siyasi tarafı olan faaliyetler. İşte esas sorun da, iftiracı cenahlar açısından burada ortaya çıkıyor, çünkü bu faaliyetler farklı bir siyasi görüşü, farklı bir dünya ve insan görüşünü yansıtıyor, onu hayata geçirmeye çalışıyor. Onlar, kendi siyasi tercihleriyle, projeleriyle, kendi dünya ve insan görüşleriyle zıt işlerin, üstelik de Kavala gibi ‘zengin ve beyaz’ biri tarafından yapılmasından rahatsızlar, hazmedemiyorlar. Kendi kırmızı çizgilerini geçenleri cezalandırmak istiyorlar. Kavala’yı devre dışı bırakarak, alternatif dünya görüşüne ve siyasi çizgiye akan kaynakları kesmeyi amaçlıyorlar.

Burada, Barış Ünlü’nün pek isabetle adlandırdığı ve tarif ettiği ‘Türklük Sözleşmesi’ni hatırlamakta fayda var. Bu sözleşmenin maddelerinden, yani sizi Türk yapan özelliklerden biri, geçmişten bugüne Türk kimliğinin ötekisi olarak tanımlanan kesimler, yani genel olarak ‘azınlıklar’, Kürtler vs. üzerine konuşmamak, onlara empati ve sempati göstermemek, hele hele onların sözcülüğünü hiçbir şekilde yapmamaktır. Yaparsanız alarm zilleri çalar, ışıldaklar sizi gösterir. Peki, Kavala bu işleri senelerdir yapıyor, neden şimdi göze battı? Zamanın ruhu efendim, zamanın ruhu. Siyasette bir süredir milliyetçilik burcu tekrar yükselişe geçti. Bunun da uğursuzluk ve bela demek olduğunu uzun zamandır herkes bilir.