OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Karma evlilik tehlikeli mi?

Karma evlilikler son yıllarda sık sık gündeme gelen bir konu. Gündeme geldiği zaman da genellikle olumsuz bir durum, Ermeni toplumunun karşı karşıya kaldığı sorunlardan biri, asimilasyonu arttıran bir unsur olarak geliyor. Gene kabaca son yirmi yılda karma evliliklerin sayısının arttığı da yaygın bir kanaat. Şimdiye kadar somut bir istatistiğe rast gelmesem de muhtemelen bu kanaat doğru. (Benim evliliğim de bu kategoride bir evlilik). Öte yandan, bu konuda yapılmış akademik araştırmalar veya gazetecilik çalışmaları da yok denecek kadar az. Bunlardan bir tanesinin, Kadir Has Üniversitesi’nden Prof. Asker Kartarı’nın ve gazeteci Ece Güneş Saadetyan’ın yaptığı ve “İki Kalp Üç Kitap” isimli bir de belgesel ayağı bulunan araştırmanın haberini, geçen hafta Agos’ta okumuşsunuzdur. Bu vesileyle bu konuda biraz konuşalım.

İlk önce “karma” sözünün ima ettiği bir durum üzerinde duralım. Karma evlilik sözünde sanki öyle bir ima var ki, birbirinden tamamen farklı, her biri kendi içinde ‘saf’ iki şey karışıyor ve ortaya yeni bir şey çıkıyor. Ortaya yeni bir şey çıktığı doğru olsa da karışanlar saf kimlikler değil. Yani, sanki “saf Ermeni”, “saf Türk/Müslüman”, diye kimlikler var da bunlar karışıyor ve “bozuluyor”. Halbuki, çok farklı Ermenilik, Türklük ve Müslümanlık durumları var. Her bir bireyi bu farklılığı içinde değerlendirmek gerekiyor. Dolayısıyla, ‘saf’ Ermeniler, Ermeni olmayanlarla evlenip saflıklarını kaybediyorlar demek doğru değil çünkü öyle bir saflık yok, Ermeniler de birbirinden farklı.

Karma evlilikler, ötesini bir kenara koyarsak, cumhuriyet tarihi boyunca olageldi. Fakat, son yirmi yıldaki trendin eski durumla hem nicelik hem nitelik farkı var. Eskiden bu tür evlilikler daha ziyade bireysel istisnalardı ama şimdi sosyolojik bir duruma işaret ediyor. Yukarıda sözünü ettiğimiz araştırma da, Güneş Ece Saadetyan’ın Artı Bir Tv’de Erdal Doğan’la yaptığı söyleşide aktardığı veriler ışığında bunu gösteriyor. Örneğin, bu evlilikler daha ziyade yüksek eğitimli bireyler tarafından yapılıyor. Ayrıca, bunlar daha ziyade orta sınıf, beyaz yakalı veya meslek sahibi profesyoneller diye adlandırabileceğimiz bir grup. Örneğin, kendi içine kapalı hayat süren meslekler, mesela esnaf, bu tür evlilikleri pek yapmıyor. Ayrıca, bu tür evlilikler yapan bireyler, özellikle çoğunluğa mensup olanları, kendi geniş gruplarına, aidiyetlerine eleştirel bakabilen kimseler.  

Karma evliliklerin asimilasyon açısından bir risk olarak görülmesinin arkasındaki en önemli sebep, çocukların Ermeni dili ve kültüründen uzaklaşacağı inancı. Burada da gene, iki Ermeni’nin evliliğinden oluşan ailelerde dilin ve kültürün mükemmelen yaşatıldığı varsayımı yapılıyor. Halbuki, karı-kocanın ikisinin de Ermeni olduğu hanelerde günlük hayatta Ermenice konuşulduğunu, dolayısıyla çocukların Ermenice öğrendiğini söylemek her zaman mümkün değil. Öyle olsaydı, zaten bugün yokolma riskinden bahsediyor olmazdık. Ermenice, karma evliliklerin yayılmasından çok önce sosyal anlamda gerilemeye başlamıştı zaten. Dolayısıyla, asimilasyon sorunu karma evliliklerin çok ötesinde bir sorun. Bir karma evlilik asimilasyona katkıda bulunabilir de bulunmayabilir de. Burada daha kritik olan konu okul konusudur. Daha açık söyleyecek olursak, çocuğun özellikle ilköğretim seviyesinde bir Ermeni okuluna gidip gitmediği, evliliğin karma olup olmamasından daha önemlidir. Çocuğun böyle bir okula hiç gitmediği ama iki Ermeni’den oluşan evlilik, çocuğunu Ermeni okuluna gönderen karma bir evlilikten daha fazla asimilasyona hizmet eder. 

Karma evlilikler mutlaka Ermeni toplumunu zayıflatacak unsurlar olarak görülmemeli. Olabilir de olmayabilir de. Örneğin, karma evlilikler de daha ziyade evlenen çiftlere odaklanıyoruz ama bir de bu evlilikler sayesinde Ermeni kimliğiyle, toplumuyla tanışan, aşina olan, içlerine gire yüzlerce belki binlerce Ermeni olmayan insan oldu. Onların Ermeni toplumuyla kurduğu bağlar, o toplumu zayıflatır mı, güçlendirir mi? Bence ikincisi daha büyük ihtimal.

Ayrıca karma evlilikten doğma çocuklar yeni bir kimlik ve yeni bir fırsat. Sayıları arttıkça yeni bir sosyal grup oluşturabilirler. Farklı kültür dairelerine, pratiklerine, dillere hakim değilse bile en azından aşina olarak büyüyecekler. Melezlik, yani farklılığın uzlaşması, esneklik, içinde varoldukları durum olacak. Kişileri ve durumları yargılar, hüküm verir ve tanımlarken daha az katı olacaklar, ara durumlara daha fazla yer verecekler. Daha farklı bir bakış açıları olacak ve bunun daha barışçıl, ortam yaşamdan yana bir bakış açısı olması kuvvetle muhtemel.

Tabii, din, daha zor bir mesele özellikle iki taraf da dindar ise; ama böyle bir durumda zaten muhtemelen o kişiler evlenmezler. Her halükarda, anne-babanın çocuğun dini tercihleri konusunda baskı kurmama olgunluğunu göstermeleri gerekiyor. Aksi takdirde, yukarıda sözünü ettiğimiz barışçıl ve hoşgörülü ortam tersine dönebilir. 

Bütün bu söylediklerimizin yanlış tespitler olduğunu kabul etsek bile, evliliğin “milletin iyiliği” için değil, sonunda başarılı olsa da olmasa da bireysel mutluluk için girişilen bir eylem olduğunu akıldan çıkarmamak gerekir. Sonuçta bireylerin hayatı, milleti daha iyi duruma -artık o “iyi” nasıl tarif ediliyorsa- getirmek için birer malzemeden ibaret değildir.