Anadolu’daki Yahudi varlığı

MARSEL RUSSO

Kamuoyundaki genel kanının aksine Anadolu toprakları üzerindeki Yahudi varlığı Enkisizyon İspanya’sından ve Portekiz’inden kaçarak Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde kendilerine gelecek bulanlarla sınırlı değildir. 

Tarihçi Dr. Siren Bora’nın, Prof. İlber Ortaylı’nın Önsözü ile Gözlem Yayınlarından çıkarttığı ‘Anadolu Yahudileri – Ege’de Yahudi İzleri’ başlıklı kitabı, sıkça dile getirilen “1492 yılında Anadolu’ya gelen Yahudiler 500 yıldır konuğumuzdur saptamasının” son derece yanlış olduğunu ortaya koyan bir eser… Yazarın sözleri ile bu kanı “iki bin yıllık bir sapma payı içermektedir...” ve dolayısı ile tarihin yanlış yorumlanmaması için düzeltilmelidir…

Adından da anlaşılacağı üzere kitap, özellikle Ege bölgesine vurgu yapmakla birlikte, Anadolu genelindeki Yahudi izlerini - gidilebileceği kadar eskilere giderek ve bunu arkeolojik bulgularla da destekleyerek - tarih sevdalılarının ya da bu coğrafyanın geçmişi ile inceden inceye ilgilenenlerin önüne seriyor, konu üzerinde düşünülecek yeni bir ufuk sunuyor.

Bir tarih araştırmasının olmazsa olmazları bir dizi kronolojik detayı, ismi ve coğrafi konumlamayı bir kenara bırakırsak, Dr. Bora’nın bize sunduklarını birkaç ana paragrafta toplamak olası…

Kitabın sonuç bölümünde ifade edildiği gibi, “İ.Ö. 6. yüzyıldan itibaren Anadolu’ya yerleştikleri öngörülen Yahudiler, yaklaşık 26 yüzyıl süren bu uzun zaman süresince Babil, Pers, Hellen, Roma, Selçuklu, Türk Beylikleri ve Osmanlı hâkimiyeti altında yaşamışlar, buradaki sosyal dokunun oluşmasına katkıda bulunmuşlardır.”

Sürgün zamanı

Kral Süleyman’ın ölümü ile başlayan süreç içinde Yahudi siyasi varlığı ikiye bölünür. Kuzeyde, başkenti Samarya olan İsrail Krallığı Asurlular tarafından İ.Ö. 722’de yıkılır. Güneyde, başkenti Yeruşalayim olan Yehuda Krallığı ise İ.Ö. 586’da Babil yönetimine girer. Yahudi egemenliğinin simgesi Süleyman tapınağı yıkılır ve Yahudiler sürgüne gönderilirler.

Yahudi sürgünün Anadolu’da başlama tarihi Ege uygarlığının ‘altın çağı’na denk gelir. Kitaptan yapılması gereken ilk tespit burada karşımıza çıkıyor: Yapılan çalışmalardan elde edilen bulgulara göre, Anadolu’daki Yahudi varlığı bu kadar eskilere dayanıyor. Yahudilerin buralara, Babil sürgünü sırasında köle olarak getirildiklerini; ya da sürgün sonrasında, kendi topraklarına dönmeyerek, Perslerin ilerleyişi ile ticaret yapma adına geldiklerini, önceleri gidip gelme suretiyle daha sonraları ise yerleşerek, varlıklarını perçinlediklerini söylemek abartılı olmaz.

İkinci tespit, Büyük İskender dönemi ile ilgili… Ege’nin ötesinden Anadolu’ya çıkarak Yakın Doğu coğrafyasını egemenliği altına alan Büyük İskender ile Yahudilerin yolu, tarih icabı kesişecek, Hellen uygarlığının yayılması süresince Yahudiler bir yandan dinlerini sorunsuz icra edecek zemin bulacaklar, öte yandan kendilerine verilen destek ile yerleştikleri merkezlerde rahat bir yaşam süreceklerdir. Ancak vatandaşlık hakkı almaları için dinlerinden vaz geçip Hellen inanç sistemini benimsemekle mümkün olacaktır. Bu durum birçok Yahudi’nin çok tanrılı Hellen dinine geçmesine yol açar. 

Büyük İskender sonrasında Anadolu’yu kontrolü altına alan Selevki idaresinde de aynı iyi ilişkiyi görmek mümkündür. Hatta Selevki Kralı III. Antiyohus’un kendisine karşı direnen Frigya ve Lidiagibi Anadolu Krallıklarının etkisini kırmak adına buralara 2.000 Yahudi aile gönderdiğinden kitabın birkaç yerinde söz edilmektedir. Bu aileler muhtemelen birden fazla kente dağıtılmışlardır… 

Bir fikir vermek gerekirse, kitabın arkasında yer alan kronolojinden bir alıntı yapmak isterim:

İ.Ö.205 Akmoneia – Denizli Ahat’ta Yahudi toplumu…

İ.Ö. 3. Yüzyıl Sardis Yahudi toplumu başlangıç tarihi…

İ.Ö. 2. Yüzyıl Pergamon – Bergama Yahudilerine ilişkin ilk kanıt…

İ.Ö. 1. Yüzyıl Tralleis – Aydın yakınları - Yahudilerine ilişkin ilk kanıt…

İ.Ö. 1. Yüzyıl Efes Yahudilerine ait ilk kanıt…

Anadolu’daki Hellen egemenliğinin çöküşü İ.Ö. 188’den itibaren Roma ordularının Çanakkale Boğazı üzerinden buralara sarkmaları ile başlar. Art arda savaşlar kazanarak ilerleyen Romalılar pek tabii ki Anadolulu Yahudilerle karşılaşırlar. Kitap Roma – Yahudi ilişkilerine derinlemesine yer veriyor. 

Bu aşamada, üzerinde durulması gereken iki olay var:

Birincisi, İ.S.  70…Yeruşalayim’in Romalılarca ele geçirilmesi ve Yahudilerin topraklarından sürülmelerine işaret eder. Kendilerine yurt edinecekleri yerlerin başında Anadolu gelir…

İkincisi ise Hıristiyanlığın bir din olarak güçlenmesi sürecinde St. Paul’ün Anadolu’da sürdürdüğü misyoner faaliyetlerdir.St. Paul’un, İsa’nın öğretilerini yaymak amacı ile bir dizi misyoner gezi düzenlediği, Anadolu’nun hemen her önemli yerleşimini ziyaret ederek taraftar topladığı bir gerçektir.

Bu yeni fikirsel gelişime en çok rağbet eden yerleşimler Yahudilerin etkin olduğu kentler olur. Nitekim ilk kiliselerin (Apokalypsis’in 7 Kilisesi, İ.S. 1. yüzyıl) faaliyete geçtiği Ephesos (Efes), Smyrna (İzmir), Pergamon (Bergama),Thyateira (Akhisar), Sardes (Manisa yakınları), Philadelphia (Alaşehir) ve Laodikeia (Denizli yakınları) Anadolu’da Yahudilerin yoğun olarak yaşadıkları kentlerdi...Dr. Bora’nın kitabında belirttiği gibi, “O halde Hıristiyanlığın başlıca insan kaynağı, Yahudilerdi; büyük bölümü de Anadolu Yahudileriydi…” 

Yahudi doğup Yahudi ölen İsa’nın öğretilerinin Yahudiler arasında yayılması, ilk misyonerler arasında Yahudilere rastlanması, dolayısı ile, şaşırılacak bir durum değildir. Ancak burada her Yahudi’nin Hıristiyanlığa geçtiği ya da tüm Hıristiyanların Yahudi asıllı oldukları gibi bir genelleme yapmak yanlış olur.

Roma’nın İmparator Konstantin ile İ.S. 313 yılında Hıristiyanlığı kabul etmesi bu anlamda önemli bir dönüm noktası olur. Özellikle İ.S. 325’te toplanan İznik Konsilinde alınan kararlar Hıristiyan Roma’nın kendi içindeki dinamiklerini harekete geçirecek, aynı zamanda,Hıristiyan Roma / Yahudi toplumları arasındaki ilişkilerde etkili olması açısından önem arz edecektir.

Roma’nın ikiye bölünmesi, doğu Roma’nın Bizans olarak güçlenmesi sonrasında Anadolu’ya 1071 Malazgirt muhabereleri ile giren Türklerin bu coğrafyada etkinlik kazanması, doğudan batıya Bizans kentlerinin Türk beyliklerinin egemenliği altına girmesi ile Anadolu Yahudileri bu kez Türklerle tanışacaklardır. Yahudi – Türk ilişkileri kitapta, “Bizans’tan sonra Anadolu Yahudilerinin kaderi ne olacaktı?” başlığı altında toplanmış. 

Osmanlı’nın beylikten imparatorluğa yolculuğu öncesinde ve süresince, siyasi konjonktüre bağlı olarak, yöneticilerin talepleri üzerine gerçekleştirdikleri göçler, toplulukların sinagoglar çevresinde şekillenen yaşantıları hep uyum içinde olmuştur. Yahudiler, tıpkı Hellen döneminde olduğu gibi, özellikle Osmanlı döneminde de idarenin yanında yer almışlar, ülkenin bekası için çalışmışlardır.

1452’de II. Mehmet’in İstanbul’u fethi sonrasında kente girişinde karşılaştığı Yahudi toplumu – Karaimler ve Romaniotlar - Osmanlı’nın gelişini coşku ile kutlar. Fethin öncesinde olduğu gibi sonrasında da Gayri Müslüm toplulukların idarenin talepleri doğrultusunda İstanbul’a yerleştirildiklerine rastlanır. Davetle gelmeyenler “Osmanlı Sürgün Politikası” ile zorla getirilirler…

1492’den itibaren İber yarımadasından dağılan Sefaradların Osmanlı topraklarına gelmeleri ile başlayan dönemde değişik Yahudi topluluklarının yaşantılarını kendi sinagogları etrafında yeşerttiklerini görüyoruz. Bu topluluklar arasındaki ilişkilerin kopukluğu kayda alınması gereken bir konudur.

İzmir Yahudileri

Dr. Bora kitabının son bölümlerini ise İzmir Yahudi toplumuna ayırmış. 1960’lı yıllarda 5.000 nüfuslu Yahudi toplumunun bugün 1.200 kişilik bir topluma indirgendiğini ve her iki doğuma 30 vefatın yanı sıra, İstanbul’a veya yurt dışına göçlerle bu küçülme eğiliminin hızla devam ettiğinin altını çizmiş… Ve sormuş: Kentteki Yahudi varlığının devamı için girişilen çalışmalar, “İzmir kentinin kültürel zenginlik kaynaklarından birini korumaya yetecek mi?” 

Kitabın son bölümünden alıntıladığım bir tespit ile konuyu toparlamak isterim: “…Fakat asla, Kudüs’le ve Süleyman Tapınağı ile olan bağlarını kopartmadılar. Ne yaşadıkları kente ya da ülkeye olan aidiyetleri ne de yerel topluluklara özgü uygulamalar, Yahudiliği ve Yahudi kimliğini kaybetmelerine yol açtı...Bu yüzden Anadolu’nun en eski topluluklarından biri Yahudi topluluğudur…”

Dr. Siren Bora, ince eleyip sık dokumuş ve ortaya dikkate alınması gereken bir eser çıkarmış, böylece iki bin yıllık hata payını telafi etmiş… Şimdi, belki de ikinci aşama, kültür turizmi ile, konuyla ilgilenenleri, Anadolu’daki Yahudi varlığının ayak izlerini takip etmeye davet etmek olacaktır. 

Anadolu YahudileriSiren Bora
Gözlem Yayın
208 sayfa