Zorbalıktan korkmayan çocukların seferi

ÖZLEM ERTAN

Aynı yazarın kaleminden çıkmış olsa da her kitap kendi içinde bir dünyadır ve bu yüzden her kitabın farklı bir dili, üslubu, ruhu vardır. Bu yargı, Murat Başekim’in eserleri için de geçerli. Fantastik, bilimkurgu, tarihî roman gibi farklı dallarda ürün veren roman ve öykü yazarı Murat Başekim’i ‘Hayal Et Hikâyeleri isimli öykü kitabı vesilesiyle tanımıştım. Kara mizahın da içine sızdığı fantastik öykülerden teşekkül eden bir kitaptı ‘Hayal Et Hikâyeleri’. Akabinde yayımlanan ‘Demir Dövme Öyküleri’ ise ‘Hayal Et Hikâyeleri’nde tanıdığımız ‘Alamancı’ Anadolu delikanlısı Demir’in fantastik, karanlık ve bir o kadar eğlenceli maceralarını içeriyordu. 

Yazara, 2015 yılında FABİSAD (Fantazya ve Bilimkurgu Sanatları Derneği) tarafından düzenlenen GİO Roman Yarışması’nda birincilik getiren ‘İskit’ ise Başekim’in önceki metinlerinden daha hacimli ve savaş atmosferinde geçen tarihî bir romandı. İlk kitabı DG’de Anadolu folklorundaki karanlık yaratıkları sayfalarına taşıyan, ‘Karanlık Çağ’da ise yine eski zamanların kapısını aşındıran Murat Başekim’in son romanı ve altıncı kitabı ‘Sefer’, kısa süre önce İthaki Yayınları’ndan çıktı.

Viking efsaneleri 

‘Sefer’, Viking efsaneleriyle yoğrulmuş, fakat bu topraklarda geçen bir cesaret ve intikam öyküsü.  Destansı diliyle dikkat çeken roman, ıssız bir adadaki yetimhaneye gönderilmek üzere yola çıkarılan çocukların doldurulduğu teknede başlıyor. Romanın anlatıcısı, ‘Saklıkoy Ahlak ve Yardım Derneği’ adlı yetimhaneye giden çocuklardan biri olan Gün. Şafak vakti adaya varan çocukları özel yetiştirilmiş vahşi köpekleriyle birlikte VAMIK adlı yetimhane görevlisi karşılıyor. Çocuklar, aşılması güç duvarlarla çevrili, hapishane kompleksini andıran yetimhaneye girdikleri anda esarete de adım atmış oluyorlar. 

Yetimhanenin müdürü Zorbey, kelimenin tam anlamıyla zorba bir yönetici. Gün doğmadan uyanmaya zorladığı çocukları her sabah yaptığı konuşmalarla itaatkâr, otoritesine boyun eğen, korkak bireyler olarak yetiştirmeye çalışıyor. Bu amacına ulaşmak için bazı çocuklara şiddet de uyguluyor. Her gün kaloriferlerin cayır cayır yandığı binada uyanan çocuklar, Zorbey’in sabah vaazları bitene kadar su içemiyorlar. Yemekler kötü, kütüphanede ise Zorbey’in saçma sapan kitaplarından başka kaynak yok. 

Çocuklar, hayatta kalabilmek için bu baskıcı ortama ayak uydurmaya çalışıyor. Ta ki en küçükleri Adem, Zorbey tarafından korkutulup kalorifer demiriyle dövülene kadar… İşte o an yetimhanenin en cesur ve hayal gücü gelişmiş çocuğu Aykan devreye giriyor. Kuzey Avrupa destanlarını ezbere bilen, Vikinglerin yiğitlikle örülmüş maceralarını hayal dünyasında yeniden inşa eden Aykan, eski kuzeylilerin gücünü gömlek gibi üzerine geçiriyor. Akabinde ise diğer çocukları da Viking cesaretini kuşanmaya davet ediyor. Böylece yetimlerin baskıya ve zorbalığa karşı seferinin ilk adımı atılmış oluyor. Hep birlikte ıssız adadan kaçıyorlar. Ancak bu kaçış, çocukların zorbalıkla mücadelesinde son değil, sadece başlangıç.  

Murat Başekim çocuğa şiddet, baskı, sindirme, kötü eğitim sistemi gibi hiç de uzak olmadığımız kangrenleşmiş sorunları Viking efsaneleriyle harmanlayarak sayfalarına taşıyor. Karakteri Aykan’ın hayal gücü gemisini ‘Edda Destanı’nın dizeleriyle şişiren yazar, çocukların zorbalığa karşı savaşını ise Vikinglerin meşhur Lindisfarne Seferi ile özdeşleştiriyor. Aykan’ın hayal dünyasında Zorbey’in yetimhanesi, Britanya açıklarındaki Lindisfarne Adası’nda bulunan manastır ile yer değiştiriyor. Bu özdeşliği evvela Aykan’ın şu cümlelerinde görüyoruz: “Sekizinci yüzyılda, 793’te bir Dan savaş-çetesi, tüm zorlukları göze alıp bu fırtınalı adaya sefere çıktı. Saldırdı. Kudurmuş Kuzey Denizi’ni aşıp adaya ulaştılar. Orada, adanın ortasındaki bir manastırda kendi ahlak anlayışlarını dünyaya zorla kabullendirip aynı anda da ahlak değil altın ve gümüş istifleyen sofuların, bağnazların, keşişlerin, ahlak tacirleri ahlaksızların karşısına çıktılar.”

‘Sefer’de kuzey efsanelerine başka göndermeler de var; mesela bölüm isimleri, Vikinglerin seferlerinde kullandıkları ünlü gemileri, savaşmadan önce yudumladıkları özel içecek…

Romanın üzerinde durulması gereken yanlarından biri de fantastik edebiyat ve efsane tutkunu karakteri Aykan vasıtasıyla, efsaneleri bağlamlarından kopararak tüketim, kazanç aracına dönüştüren Batı dünyasına eleştiriler yöneltmesi: “Hiç düşündün mü, o şişkin fantezi kitapların içi kuleler, kaleler ve şövalyelerle dolu olduğu halde o kitapların başına neden acayip isimli uydurma haritalar koyduklarını? Kahramanların neden cool kovboylar gibi davrandıklarını; prenseslerin neden Amerikalı kızlar gibi konuştuğunu? Ya da diğer kitaplarda eski adıyla Eflak-Boğdan bölgesi folkloruna ait olan vampirlerin nasıl olup da Amerikan liselerine düştüğünü?” 

Uzun lafın kısası ‘Sefer’ anlattıklarıyla ve içeriğiyle ilginç, okunası bir kitap. İnsan, “Keşke daha uzun olsaydı da bu kadar çabuk bitmeseydi” diye düşünmeden edemiyor.  

Sefer Murat Başekim
İthaki Yayınları
136 sayfa.