‘Lozan barış kuran bir anlaşmadır’

Prof. Dr Turgut Tarhanlı: Lozan Antlaşması, azınlıkların korunması konusunda bir mütekabiliyet veya karşılıklılık gibi bir esası öngörmüş bir antlaşma değildir. Bu Türkiye tarafında siyasilerin ağzında çok yaygın olan bir terim.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçtiğimiz hafta gerçekleştirdiği Yunanistan ziyaretinde “Lozan güncellenmeli” çıkışını yapması tartışma yarattı. Erdoğan bu çıkışının gerekçesini Batı Trakya’da başmüftülük seçimlerinin yapılamamasına bağlarken Yunanistan Hükümeti güncelleme önerisine karşı çıktı. Uluslararası hukuk ve insan hakları hukuku öğretim üyesi ve Bilgi İnsan Hakları Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr Turgut Tarhanlı 9 Aralık Cumartesi günü Radyo Agos’un konuğu oldu ve gelişmeleri değerlendirdi. 

‘Lozan nedir?’den ziyade, ‘Lozan ne değildir?’le başlayabilir miyiz? Çünkü insanlar Lozan’ı iki ülke arasında bir anlaşma gibi anladılar. Oysa daha kapsamlı bir konudan bahsediyoruz değil mi?

Biraz sakin ve konunun teknik ve hukuki tarafıyla düşünmek gerekirse çok temel bazı hususları dikkate almak ihtiyacı var. Bir kere her şeyden önce evet, bir uluslararası antlaşma ve çok taraflı bir uluslararası antlaşma. Yani Türkiye ve Yunanistan arasında bir antlaşma değil. Ama mesela Lozan’ın ekleri arasında yer alan Mübadele Antlaşması, Yunanistan ve Türkiye arasında bir antlaşmadır. Dolayısıyla bu ayırt edilmesi gereken temel bir hukuki karakteristik, bir hukuki statü farklılığı. O bakımdan konunun Yunanistan ve Türkiye arasında cereyan eden veya tartışılabilecek tarafları var çünkü 37. maddesiyle Lozan Barış Antlaşması’nın başlayan hükümleri( ki 45. maddeye kadar devam eder) o zamanki ifadeyle  ‘ekaliyetlerin himayesi’ diye tanımlanmıştır. Yani azınlıkların korunması, azınlıkların himayesi.  O dönemde cari uluslararası hukuk normlarına ve anlayışına göre de azınlıklardan kasıt, büyük ölçüde dini azınlıklardır. Fakat meseleyi şu açıdan ele almak gerekiyor, azınlık meselesi, Türkiye’ye getirilen bir yükümlülük olarak yer alıyor 37. maddeden itibaren ve Türkiye’deki Müslüman olmayan cemaat mensuplarının haklarının nasıl korunacağının, uluslararası bir antlaşmada açıklanması biçimindedir. 45. Maddesi yani son hükmü ise der ki ‘burada zikredilen o haklara dair yükümlülük, aynen Yunanistan’ın kendi ülkesindeki Müslüman azınlık için de Yunanistan bakımından geçerli olacaktır’. Dolayısıyla Lozan çok taraflı bir anlaşma ve azınlıklar rejimi itibariyle her iki ülkedeki dini azınlıkların korunması itibariyle de Türkiye ve Yunanistan açısından bir yükümlülük getiren antlaşma. Ancak Lozan Antlaşması’nın şu karakterini dikkate almak gerekir; Lozan Antlaşması, adı üzerinde Lozan Barış Antlaşması. Yani bir barış kuran antlaşma, yani savaşı sona erdiren antlaşmadır. Türkiye ve karşı tarafta yer alan diğer devletler arasında söz konusu olan savaş statüsünü sona erdiren bir antlaşmadır. Uluslararası hukukta objektif statü yaratan antlaşma olarak kabul edilir. Bundan kasıt, antlaşmaya taraf olsun olmasın tüm dünya devletlerinin riayet etmek zorunda olduğudur ve siz bu antlaşmayı ‘gelin değiştirelim’ dediğiniz zaman aslında barışı yeniden tartışmaya sunma anlamında sonuç doğurabilecek bir karakter taşır. Bu açıdan baktığımız zaman tarih boyunca, yani 1923’ten bu yana aslında her iki taraf bakımından da doğrusunu isterseniz çok ciddi antlaşmayla bağdaşmaz uygulamalarla karşı karşıya kaldık. Fakat burada çok yanlış olan bir uygulama ve özellikle çok yanlış olan bir tanımlama veya bir terminoloji ortaya çıktı. Bu özellikle Türkiye cephesinde çıktı ama Yunanistan tarafında da davranışsal olarak kendini gösterdi. O da mütekabiliyet meselesi, karşılıklılık meselesi. Lozan Antlaşması, azınlıkların korunması konusunda bir mütekabiliyet veya karşılıklılık gibi bir esası öngörmüş bir antlaşma değildir. Bu Türkiye tarafında siyasilerin ağzında çok yaygın olan bir terim.

Böyle bir hak var mı?

Mütekabiliyet nedir, size uygulanan bir muameleye karşı sizin de aynıyla karşılık vermeniz meselesi. Hakların korunması konusunda bugünün uluslararası hukuku açısından baktığımız zaman mütekabiliyet gibi bir kavram söz konusu olamaz. Söz konusu olan ne? Söz konusu olan tarafların bireysel olarak antlaşmaya uyma yükümlülüğü. Bireysel olarak uyuyorsanız, ki uymanız gerekir, bunun tespiti. Veyahut uymuyorsanız, ihlal ediyorsanız bunun tespiti. Türkiye’de bu konunun tartışılmasında kendini gösteren husus, mütekabiliyet meselesi olarak çıkıyor ve adeta karşı tarafın olumsuz vurgulamalarına cevap verme konusunda elini rahatlatır bir davranışa, bir politik davranışa yol açıyor. Bu son zamanlarda yumuşadı, eskisi kadar katı değil. Fakat hala birtakım sorunlarla karşı karşıyayız.

O zaman her durumda buradaki veya oradaki topluluklar mağdur oluyor…

Kesinlikle. Bu yanlış bir politikadır. Terminoloji de yanlıştır. Bir diğer husus var, başka antlaşmalar bakımından da söz konusu olabilir. Yani yapılması üzerinden çok uzun bir süre geçmiş  antlaşmaları nasıl uygulayacağız meselesi. Bunun bir barışı yeniden tartışmak anlamına gelmemesi için şöyle bir uluslararası hukuk kuralını dikkate almamız gerekiyor: Bu tür antlaşmaların uygulanması ve yorumlanması meselesinde, uluslararası hukukta o konuda meydana gelen gelişmeleri dikkate alma, onlar ışığında bir uygulama ve yorumda bulunma gibi bir yükümlülük devletlere tanınmıştır. Dolayısıyla Türkiye olsun, Yunanistan olsun  veya Lozan Antlaşması’nın diğer tarafları olsun, bu antlaşmayı uygularken 1923’ten günümüze kadar ilgili konuda, azınlıklar konusunda uluslararası hukukta nasıl bir gelişme meydana geldi? Bu soruya hemen cevap vereyim, bugünün uluslararası hukukunda azınlıkların koruması meselesi bir insan hakları hukuku meselesidir. Dolayısıyla insan hakları hukuku çerçevesinde azınlıklara ilişkin olarak uluslararası hukukta meydana gelen gelişmeler, yani lehe gelişmeler, dikkate alınması gereken hukuki standartları oluşturur. Bu çerçevede hukuki ve doğru hukuki standartlar ışığında bir uygulamayı, bir yorumu gerçekleştiren bir yaklaşım, bence öncelikli olarak tartışılması ve dikkate alınması gereken bir yaklaşımdır. Yoksa antlaşmaların değiştirilmesi süreci, hele ki barış antlaşmalarının değiştirilmesi süreci, başta da belirttiğim gibi barışın tartışılması anlamına gelebilir, hatta doğrudan gelir.  

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Etiketler

Lozan Antlaşması


Yazar Hakkında

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE