Yaşamın ve ölümün kıyısında: Enkaz altında 18 saat

7 Aralık, Ermenistan'ı sarsan depremin yıldönümü idi. 1988’de gerçekleşen depremde onbinlerce kişi hayatını kaybetmişti. Yerevan'daki American Universitiy of Armenia'da öğretim üyeliğini sürdüren ünlü tarihçi Vahram Ter-Matevosyan, çocuk yaşlarda yakalandığı depremle ilgili bilinmeyen hatıralarını kaleme aldı geçtiğimiz hafta. Enkaz altında geçen uzun saatlerin anlatıldığı ve 'evnreport' sitesi tarafından yayımlanan yazıyı, depremde ölenleri saygıyla anarak paylaşıyoruz.

Doğal afetten tek bir sağ kurtulma hikâyesi, bu felaketin derinliği ve özü hakkında fikir verebilir mi? Soyut veya olgusal imalarla dolu tek bir kişisel hikâyeyi anlatmak gerekli midir? Memleketim Gümrü’yü ve tüm kuzey Ermenistan’ın sarsan o depremle ilgili konuşmayı pek sevmiyorum, ama bu sessizlik duvarını yıkmak için hikâyemi paylaşmak istiyorum. 

Gümrü’de yeni inşa edilen 9 numaralı okulumuzdaki sanat dersi başlamak üzereydi. Beşinci sınıf dersliğimiz ilk kattaydı. Hocamız Bay Aydınyan bir elma çizmenin sırlarını paylaşıyordu. Bir kaidenin üzerine yerleştirilmiş, birbirine sarılan üç elmayı titreyen ellerle çizmeye başladık. Pencereye en yakın ikinci sırada oturuyordum. Kaideye 9-10 metre uzaklıkta otururken elmaların detaylarını çok rahat göremiyordum ama birinci elmanın şekli kağıdımın üzerine belirmeye başlamıştı.

Dakikalar ağır ağır ilerlerken elmaların lezzetli görünüşü dikkatimizi başka yöne çekiyordu. O günlük okulun bitmesine bir ders daha vardı ama dışarıdaki kasvetli sis hiç iç açıcı değildi ve biz de eve gitmeyi bile düşünmüyorduk. Sis bugün daha farklı görünüyordu, karanlık ve gizemliydi. Gümrü’de bu kadar sinsi bir sis gördüğümü hatırlıyorum, o günden sonra da görmedim.

Saat 11.41’de başlayan gürültü ve kulakları sağır eden sallantı, o elmalardan biri yere düşene kadar dikkatimizi çok da çekmedi. Öğrencilerin çoğu afallamış bir şekilde ayağı kalktı, Bay Ardınyan’dan açıklama bekliyorlardı. İzin almadan sınıftan koşarak çıkan birkaç öğrenci nedense beni korkutmuştu. Yaklaşık 10 saniye boyunca diğerleriyle birlikte koşarak sınıftan çıkmak, öğretmenin talimatlarını beklemek ya da neler olduğunu anlamak için beklemeye devam etmek arasında kararsız kalmıştım. Bina tarif edilemez bir hız ve frekansla sallanmaya devam ediyordu. Göz açıp kapayıncaya kadar kapının yakınında bir kuyruk oluştuğunu, önce bir izdiham olduğunu sonra da kalabalığın yatıştığını fark ettim. Ben de sallanan yerde, sarhoş adımlarıyla ayakta durmaya çalışarak aradaki yedi sekiz sırayı aşıp kapıya ulaşmak ve koridordaki sınıf arkadaşlarımıza katılmak için harekete geçtim. Eşiğin öte yanına ulaşmama birkaç adım kalmışken not defterimi unuttuğumu fark ettim. Sınıfı terk edip eve onsuz gitmek kötü bir fikir gibi göründü. O gün kendimle övünmek için bir nedenim de vardı; sadece iki saat önce matematikten çok iyi bir puan almıştım. Bu not defterini görmek anneme özel bir keyif verecekti. Onu mutlu etme fikri beni durdurdu ve yedi sekiz sırayı geçerek sırama dönmeme neden oldu, ki bu da zamanımın 8-10 saniyesini almıştı. Sıramın yanındaydım. Gittikçe artan titremeler çizim kitabımı yere fırlattı, renkli çizim kalemlerimse etrafta görünmüyordu.

Delik büyüyordu

Tam o esnada, sınıfın arka duvarı yavaşça çökmeye başladı ve bir metre çapında bir delik oluştu. Zemin katta olduğumuz için, komşu binaların pencerelerini uzaktan görebiliyordum. Delik, herkesi ve her şeyi içine çekmeye hazırmış gibi gittikçe büyüyordu. Bu noktada, kahverengi çantamla  ve onun içinde bulunan, harika matematik notumun kırmızıyla işaretli olduğu not defterimle delikten sürünerek çıkmayı düşündüm. Sarsıntılardan gelen güçlü ses bitmiyor, öğrencilerin çığlıkları, sınıf raflarından düşen şeylerin çıkardığı ses ve kırılan camları aşarak sağır edici bir gürültü çıkarıyordu. Bir süre sonra, duvardaki tanımlanamayan delikten dışarı çıkma fikri, özellikle de kimse oradan dışarı çıkmadığı için saçma gelmeye başladı. Yine kapıya doğru koşmayı denemem gerekiyordu. Son bir kez sırama bakıp kapıya yöneldim; üç büyük adımda iki sıranın arasına geldim, tam dördüncü bir adım için kaslarımı içgüdüsel bir şekilde esnetiyordum ki kafamda tarif hissedilemez bir darbe hissettim ve her şey bitti... Belki de başladı... 

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN 



Yazar Hakkında