İzmir’in yağması ve İstiklal Mahkemeleri

Hrant Dink Vakfı’nın düzenlediği ‘İzmir ve Çevresi: Toplumsal, Ekonomik ve Kültürel Değişimin Yüz Yılı’ konferansında sunum yapanlardan biri de özellikle Emval-I Metruke konusunda yaptığı çalışmalarla tanıdığımız Ümit Kurt idi. Kurt’un İzmir’de felaket sonrasında mülk gaspı konusunda yaşananları ele aldığı tebliğinden geniş bir özetini sunuyoruz.

Emval-i Metruke yağması 1915-17 Ermeni Soykırımı sırasında el konmuş Ermeni mallarıyla sınırlı değildi; belki onların yağması büyük ölçüde tamamlanmıştı. 1919-22 döneminde ülkeyi terk etmiş olan Hıristiyanlara ait mal ve mülkler de yağma edilmişti veya ediliyordu. 

Türk-Yunan savaşının son haftalarına doğru (Temmuz-Eylül 1922), Yunan ordusundan arta kalanların geri çekilmesiyle birlikte Batı Anadolu sahillerindeki Ortodoks Rum nüfus da onlarla birlikte sahip oldukları her şeyi geride bırakmak zorunda kalarak kaçtı. Akabinde, bu malların yağma edilmesi süreci başladı.

Bu yoğun kaçışla birlikte, Rumlardan artakalan ve devlet tarafından ‘emvâl-i metruke’ olarak adlandırılan, ev, dükkân, mağaza, fabrika, değirmen, tarla, bağ, bahçe ve kıymetli her türlü taşınabilir mal, Türkiye’nin genelini, özellikle de İzmir ve çevresini ilgilendiren sonu gelmez tartışmalara, ilgisizliğe, suiistimale, yolsuzluğa ve yanlış uygulamalara neden oldu.

Sorunun ana çizgileri ve bu sorunun İzmir ve çevresi için ayrı bir önem taşıyışının nedenleri şunlardır: Lozan’da imzalanan sözleşme ve protokol kararları gereğince, Rumların geride bırakmak zorunda kaldıkları mallar Yunanistan’dan gelecek mübadil Türklerin, Türklerin bıraktığı terk edilmiş mallar da, Yunanistan’dan kaçan ve gidecek olan Rumların ellerinde bulundurdukları tasarruf belgelerine göre, kolay ve hızlı yerleştirilebilmeleri için el altında hazır bir kaynak olarak görülmüştü. Cemiyet-i Akvam’ca seçilen ve başında üç bağımsız üyenin bulunduğu Muhtelit Mübadele Komisyonu’nun bir görevi de, mübadele işlerini yürütürken, malların tasfiyesi işini üstlenmek ve bu malların sayı ve niteliğini, mübadele edilecek göçmenler için göz önünde tutmaktı. Gerçi bu malların tasarrufu hükümetlerin elinde bulunuyordu; ama, işin başından beri düşünülen şey, mübadil göçmenlerin yerleştirilmelerinde, üretici duruma getirilmelerinde bu mal-mülkten yararlanmaktı.

Kemalist millîci güçlerin galebe çalmasıyla, İzmir, iç ve dış göçler nedeniyle tam bir göçmen ve mülteci kenti durumuna gelmişti. Yakın zamana kadar bir ticaret ve üretici kenti oluşu, verimli topraklara sahip bulunuşu, özellikle de, Rumlardan kalan mallardan bir pay alabilme heyecanı, İzmir’e yönelik yoğun bir göç kampanyasını başlatmıştır. Bütün bu insanlar, Yunanistan’a kaçan Rumların geride bırakmak zorunda kaldıkları mallardan bir ev, bir dükkân, mağaza ya da bağ, bahçe ele geçirerek, savaş yıllarının oluşturduğu yaralarını sarmayı umuyorlardı.

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN 

Kategoriler

Güncel Azınlıklar

Etiketler

İzmir


Yazar Hakkında