Resim okumaları

BİLGEHAN UÇAK

Resim sanatı, içine girmediğiniz zaman anlaşılmaz, ama bir kez içine girdiğinizde de tadına doyulmaz bir şey. Son aylarda harıl harıl resim okumaları yapıyorum. Her kitap bende yeni ufukların doğmasına, yeni ressamlar tanımama, tanıdığım ressamların hiç bilmediğim yönlerini öğrenmeme yol açıyor. Bu yazıda, son dönemde okuduğum kitaplardan söz etmek istiyorum.

‘Yakın Bakış’

Bunların başında, Fransız sanat tarihçi Daniel Arasse’ın kitapları geliyor: ‘Yakın Bakış’ ile ‘Resim Tarihi’. İlki Metis, ikincisi ise Doruk Yayınları tarafından Türkçe’ye kazandırılmış. ‘Yakın Bakış’, seçtiği altı resmin üstüne Arasse’ın yazdığı denemelerden oluşuyor. Arka kapaktaki şu cümle, yazarın resme yaklaşımı göstermesi açısından önemli: “Bakmak, görmek ve anlamlandırmak arasındaki ilişkileri sanat tarihçisi Daniel Arasse birbirinden güzel altı örnekle ele alıyor. (…) kaleme aldığı metinlerde Tintoretto, Cossa, Bruegel, Tiziano, Velazquez gibi ressamların tabloları konu ediliyor. Bakıp da göremediklerimiz, görüp de anlamlandıramadıklarımız üzerine gerek günümüz sanatseverlerinin gerekse sanat tarihi uzmanlarının bakışını sorgulayan zengin tartışmalar içeriyor.” Kitapta, özellikle, Pieter Bruegel’in ‘Müneccim Kralların Tapınması’ adlı tablosunu incelediği ‘Kara Bir Göz’ başlıklı yazısını çok beğendim.

Arasse, ‘Resim Tarihi’nde ise gene seçilen tablolar ve resimler üstünden yüzlerce yıl süren bir yolculuğa çıkarıyor okuyucuyu. Perspektifi ele aldığı bölüm başta olmak üzere insanı düşünmeye teşvik eden, hatta iten bir dil kullanıyor. “Bu resim böyle okunur” demek yerine, kendi yorumunu yaparken sizin de, farkına varmadan, resmin içine girmenizi sağlıyor. Kitabın ortasında, kuşe kâğıda basılmış, renkli 30-40 kadar resim, metinde de geçtiği için anlamayı kolaylaştırıyor. Doruk Yayınları’nı bu sebepten kutlamak lazım. Mesela, az önce bahsettiğim, gene Arasse’ın kaleme aldığı ‘Yakın Bakış’ta Metis, resimleri siyah-beyaz vermiş. Ama bazı yerler var ki, renk olmadan anlaşılamıyor. Aynı eleştiriyi, Caravaggio’yu anlatan bir kitap içinde aşağıda tekrarlayacağım.

Erwin Panofsky’nin gene Metis Yayınları’ndan çıkan ‘Perspektif - Simgesel Bir Biçim’ kitabıyla Pavel Florenski’nin ‘Tersten Perspektif’i resim sanatının Rönesans döneminden bugüne gelişi hakkında bilgi veriyor. Ama bunu yaparken sizi düşünmeye de zorluyor. Perspektifin kullanımı ile resim sanatının değişimi, evrimi…

Alfa Yayınları’nın verimi muhteşem bir kitapla devam etmek istiyorum: ‘Dünya Sanat Tarihi’. John Fleming ile Hugh Honour’un birlikte yazdığı 1000 sayfalık kitap sadece resme değinmiyor, daha önemlisi kendini Batıyla da sınırlamıyor. Heykel ve mimariyi de inceleyen kitapta, yazarlar İslam, Çin ve Hint medeniyetlerine de değinerek, diğer kitaplarda pek görmediğimiz bir bütünlüğe ulaşıyor. Ama bu kitap için söylenmesi gereken bir şey daha var. Ele aldıkları konunun hacmi, kitabın hacminden çok geniş olduğu için ‘Dünya Sanat Tarihi’ bir başvuru kaynağı olarak düşünülebilir. Bir resim, ressam, akım ya da döneme dair kapsamlı bir bilgi vermek yerine, sonraki okumalar için yol gösterici nitelikte. Kitabın baskı kalitesi ise ayrıca övgüye değer. İnsan, kitabın sayfalarını karıştırırken devasa bir müzenin koridorlarında dolaşıyormuş gibi hissediyor kendini.

Bir önceki kitabın tersine, Yapı Kredi Yayınları’nın ressamları tek tek ele aldığı serisi bu sanata mikro ölçekte yaklaşıyor. Örneği bir kez daha Bruegel üstünden vereyim. ‘Pieter Bruegel’ kitabı 2015 yılında çıkmış. Sağdaki sayfaya resim basılmış; solda ise birer paragraflık resme ya da yazıldığı döneme ait bilgilendirme yazıları. Resimdeki bazı detaylar büyütülerek paragrafın yanına yerleştirilmiş. Son derece kolay okunan kitaplar olmasının yanında ressamın bütün işlerine yer verdiği için de ayrıca önemli. Bu seriden çıkan bir kitabı bitirdiğinizde, ressam hakkında ciddi bir fikir edinmiş oluyorsunuz. Tabii ki sadece yazılı metinden bahsetmiyorum. O metinler, resmi yorumlamak için bir araç.

Yayıncılık ve ciddiyet

Değinmek istediğim sondan bir önceki kitap Dedalus Yayınları etiketini taşıyor: Constantino D’Orazio’nun ‘Caravaggio’nu Sırrı Sanatın Gücü’ kitabı. Kitaba geçmeden önce, yayıneviyle ilgili birkaç söz etmek istiyorum: Dedalus’u çıkaranlar, anladığım kadarıyla, epey genç insanlar. Nereden böyle bir kanıya vardım? Son derece ukala bir tavırları var çünkü. Ama bunu söylerken, ‘kötü’ olduklarını söylemiş olmuyorum. Mesela, arka kapaktan bir alıntı yapayım: “Fırçasını eğlenceyle karıştırıp durdu bu kutunun içinde, ölünceye değin. Cildine epey özendiğimiz bu kitap, ünlü İtalyan Sanat Tarihçisi Constantino D’Orazio’nun Rönesans dönemiyle, bu karakterle ilgili uzun yıllar süren araştırmalarının bir sonucu.” Cildine epey özenmişler. Bunu vurguladıklarına göre, bu kitabın cildine diğer kitaplarınkinden daha çok özenmiş olmaları ya da bu kitaba dair bizim bilemeyeceğimiz bir cilt sorunu olması lazım. Doğrusu ya, bunun ne anlama geldiğini, arka kapakta neden böyle bir söz söylemek ihtiyacı duyduklarını hiç anlayamadım. Aynı metnin son bölümünde ‘entelektüel ukalalığın’ dozu iyiden iyiye yükseliyor: “Göz kırpalım: Bu serseri, Barok anlayışının en önemli karakteriydi (…) İtiraf edelim: Caravaggio’ya bugünen bakıldığında, kronoloji anlamını yitiriyor, sanatçı bu kadar büyük olduğunda yüzyıllar birbirine karışıyor. Soralım: Sahi, Carvaggio hangi yüzyılda yaşıyor?”

Pek alışık olunmayan tarzda bir arka kapak ama içi de farklı değil. Basım tarihini, hepsi küçük harfle, ‘nisan iki bin on beş’ diye yazmışlar. Niye? Farklı olsun. E peki, İtalyan Sanat Tarihçisi derken neden baş harflerin hepsi büyük? O da, tahminimce, vurguyu artsın, gürül gürül olsun diye. Ayrıca, kitabın künyesinde ne olduğunu anlayamadığım bir Mirta Cafe reklamı var: “Mirta, her sabah kalkıp bize leziz kahvaltılar hazırlardı. Daha da önemlisi, o müthiş kahveyi fincanlara koyardı. İşte biz ona Mirta Cafe dedik..” Bir, bize ne? İki, bu reklamsı metnin burada ne işi var? Üç, ikinokta diye Türkçe’de olmayan bir imlayı tercih etmenin sebebi ne?

Ama dediğim gibi, bu ukalalığı bir yeni söz söyleme arayışı olarak düşünüyorum ve son kertede, buradaki halini hiç beğenmemiş olsam da, destekliyorum. Çünkü aynı insanlar Caravaggio’ya dair bir kitap basmışlar. Daha baştan belli bu fikrin Türkiye’de çok satmayacağı. Gene de, saçma sapan, hatta berbat çeviri romanlar yerine adamakıllı bir kitabın Türkiyeli okuyucuyla buluşmasına aracı olmuşlar. Eh, bir yayınevi için yeterince övüneceği bir hadise olsa gerek.

‘Klasikler’

Buna benzer bir arayışı İthaki Yayınları da yapmıştı. Orada da, ‘Klasikler’ dizisindeki yazarların özgeçmişi matrak bir üslupla sunulmaya çalışılmıştı. Çalışılmıştı diyorum çünkü sunulamadı. Olmadı. Misal, İletişim’in, Can’ın ciddiliğine karşı İthaki daha genç ve daha dinamik bir söz söyleyerek, klasikleri okumayı düşünen yeni neslin önce dikkatini sonra da ilgisini çekmeyi denemişti. Sonuç, bu arayış, birçok insanın gözünde, Virginia Woolf’la dalga geçmek gibisinden bir hüsranla neticelendi. İyi de, bu adamlar Woolf’la neden dalga geçsin, dalga geçecek olsa basar mı? İthaki’nin de niyeti iyiydi, ama olmadı…

Uzun tuttum bu kısmı çünkü bence ‘günümüz yayıncılığına’ dair bir arayışı gösteriyor. Gene de, yeni bir söz söylemek arayışını desteklemek gerektiğini düşünüyorum. Tabii, olmadığı zaman eleştirme hakkımızı da baki tutarak. Yukarda, Doruk Yayınları’nı resimleri renkli verdiği için kutladığımı söylemiştim. Aynı ihtiyaç, bence bu kitapta da mevcut. Yani, sayfa 113’e öyle bir fotoğraf basmışlar ki, ne olduğunu görebilmek mümkün değil. Kapağa dair de bir-iki söz söyleceğim. Efecan Sezer çizmiş. Dekupe çıkışmış bir karikatürize Caravaggio, siyah-beyaz. Arka fon da siyah, ama ton farkı sayesinde dekupeyi görebiliyoruz. Tabii böyle olunca kapağa bir hareket geliyor. Diğer yazdığım kitapların kapaklarına bakıyorum, hiçbiri böyle değil. Bu “genç yayıncılığın” üstünde galiba durmak gerekiyor.

Gelelim kitaba. Oldukça başarılı diyebilirim. Şu yerli yersiz yaptıları ukalalıkları, bazı bölümlerde çevirmenin ya da yayıncının notu olarak, kitaptaki bazı tabirleri, yerleri, dönemleri açıklamak için yapsalardı sanıyorum çok daha iyi olurdu. Gene de, bu çorak sanat tarihi raflarına bakınca, insan elindeki kitabın değerini anlıyor. Okumanızı hararetle öneriyorum.

Yazıyı biraz daha eğlenceli bir seriyle bitireyim. Hep Kitap, ‘İşte …’ adında bir seriyle okuyucuların karşısına çıktı. YKY’ninki kadar olmasa da hayli dolu bir liste: Dali’den Caravaggio’ya, Kandinsky’den Pollock’a, hatta Gaudi’den Van Gogh’a… Kitaplarda hem ressamların seçilmiş resimlerinin görselleri, hem onların hayat hikâyelerinde dikkat çeken yerlere dair bilgiler hem de bu anlatımı kuvvetlendirirken okumayı da kolaylaştıran çizimler yer alıyor. ‘İşte Caravaggio’dan sonra, aslında pek de sevmediğim bir ressam olan ‘İşte Pollock’ kitabını okuyorum. Bu seri, son günlerde okumaktan en keyif aldığım kitapları oluşturuyor.