Kapalı sınırlara rağmen akademik diyalog

Ermenistan Ulusal Kütüphanesi’nin müdürü Dikran Zarkaryan, geçen hafta, Hrant Dink Vakfı’nın Ermeni Araştırmaları konferans dizisi kapsamında bir konuşma yapmak üzere İstanbul’daydı. Konuşmasında Ulusal Kütüphane’nin çalışmaları, özellikle de verilerin dijital ortama aktarımı konusunda önemli bilgiler veren Dr. Zakaryan’la İstanbul ziyareti vesilesiyle söyleştik.

İstanbul’a daha önce gelmiş miydiniz?

Bu üçüncü ziyaretim. Daha önce Avrupa projeleri kapsamında İstanbul’da yapılan konferanslara ve çalışma toplantılarına katılmıştım. Bu kez tamamen Ermeni kültürüyle ilgili bir konuşma için buradayım.

Ermenistan Ulusal Kütüphanesi’nin kuruluş amacı ve çalışma alanlarından söz edebilir misiniz?

Ulusal Kütüphane 1919’da, ilk Ermenistan Cumhuriyeti döneminde kuruldu. Hükümetin öncelikli kararlarından biri, böyle bir kurumun kurulmasıydı. Tüm Ermenilere çağrıda bulunuldu, ellerindeki kaynakları kütüphaneye aktarmaları talep edildi. Bu çağrı birçok ülkede yankı buldu ve Ulusal Kütüphane çok sayıda eşsiz kitaba kavuştu. Bunlar arasında Hagop Meğabard’ın bastığı ilk kitap, muhtelif İnciller, Astarar gazetesinin koleksiyonu gibi birbirinden değerli örnekler sayılabilir. Ulusal Kütüphane’nin en önemli işlevlerinden biri, Ermeni yayınlarını bünyesinde toplaması. Zira bugün yazılan kitaplar, 100-200 yıl sonra dahi insanların ilgisini çekecek. Araştırmacılar, 20. veya 21. yüzyılda nelerin basıldığını, hangi konuların işlendiğini bilmek isteyecek. Bu anlamda yapılacak çok iş var. Kütüphanenin kurulduğu yıllarda yapılan çağrıyı bugün de özellikle yazarlar ve onların vârisleri için tekrarlamak zorundayız. Yayımlanmış kitaplarından hiç değilse birer örneği Ulusal Kütüphane’ye vermelerini istiyoruz. Kurumumuz, bu kitapların korunabileceği tek yerdir. Evlerde veya kişisel kütüphanelerde kitapların kaybolma riski daima var. İnsanlar ölür, ardından gelenler bunların kıymetini bilmeyebilirler.

Kütüphane’nin diğer önceliklerinden biri de, kitabın okuyucuya, özellikle de genç nesle ulaşmasını sağlamak. Ermenilerin kitap basım tarihi 500 yıllık bir geçmişe sahip. Bu bağlamda hem söyleyecek sözümüz, hem de ortaya koyacak, sunacak eserlerimiz var. 2017’de, kütüphane bünyesinde bir matbuat müzesi açıldı. Öğrenciler, turistler ve ilgililer her gün müzeyi ziyaret ediyorlar. Müzede sergiler de düzenleniyor. 2018’de, Birinci Cumhuriyet’in kuruluşunun 100. yıldönümü kutlamaları kapsamında birçok etkinlik olacak, biz de kütüphane olarak bu etkinliklere katkıda bulunacağız.

Geçen yıl bir broşür aramak için Ulusal Kütüphane’ye başvurmuştum ancak üyelik kartım olmadığı için içeri dahi alınmadım. Görevlilerden biri yardımcı oldu, kendi kartıyla, aradığım broşürü getirdi. Kütüphaneye girmek şimdi daha mı kolay?

Dünyadaki hiçbir ulusal kütüphaneye üyelik kartı olmadan giremezsiniz. Sonuçta ulusal kütüphaneler polis nezaretinde korunurlar. Bugün ben de Atatürk Kütüphanesi’ne gittiğimde kimlik talep ettiler. Bu, temel bir güvenlik tedbiri. Orada, ulusun yazılı mirası korunmaktadır. Aynı durum el yazmaları müzesi Madenataran için de geçerli. Müze bölümü herkese açık ama görevliler dışında kimsenin giremediği bölümler de var. Çalışanların bile belli bir prosedür içinde, ancak iki kişiyle girebildikleri bölümler bunlar. Bizde üyelik kartı ücretsiz, ancak kütüphane turistlere açık değil. Açık olan, kütüphane bünyesinde bulunan matbuat müzesi. Ancak özel bir ziyaret amacıyla geldiğinizde kütüphaneye girmekte sorun yaşamazsınız. Müdüre veya müdür yardımcısına başvurabilirsiniz. Biz konuksever insanlarız.

Yazılı mirasın dijital hale getirilmesi konusunda, genç akademisyenlere eğitim veriyorsunuz. Bu alanda ne tür bir çalışma yürütüyorsunuz?

Kitap tarihinin üç aşaması vardır: İlk aşama el yazmaları, ikincisi Gutenberg’in baskı makinası. Bu arada, söz konusu makinenin Kore’den, Marco Polo’nun seyahatleri esnasında getirildiğini ve o ekipte Andon Hay adlı Katolik bir Ermeni’nin de yer aldığını hatırlatmak isterim. Öyle ya da böyle, dünya, baskıyı Gutenberg’in icadı olarak biliyor. Bu icada tepki gösterenlerin sayısı da çoktu. “Baskı ne demekmiş, kitap dediğin yazılır” diyorlardı. Ancak baskı sayesinde eğitimde bir sıçrama yaşandığı inkâr edilemez.

SÖYLEŞİNİN DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN 



Yazar Hakkında