‘Homofobi ve transfobi diasporada da büyük sorun’

Kuirfest kapsamında düzenlenen 'Sansürün ve Sınırın Ötesinde: Türkiye ve Ermenistan’da LGBTİ+ Hareketi’ paneline katışmak için Ermenistan’dan gelen iki aktivist Margaryan ve Khandikian’la Ermenistan’da LGBTİ aktivizminin karşı karşıya kaldığı sorunları ve dayanışma yollarını konuştuk.

7. Pembe Hayat KuirFest kapsamında 27 Ocak Cumartesi günü Depo’da ‘Sansürün ve Sınırın Ötesinde: Türkiye ve Ermenistan’da LGBTİ+ Hareketi’ başlıklı bir panel düzenlendi. Ermenistan’dan Nvard Margaryan ve Kyle Khandikian, Türkiye’den Esra Özban ve Baran Ergenç’in katıldığı, moderatörlüğünü Karin Karakaşlı’nın yaptığı panelde  Altın Kayısı Film Festivali’nde ‘Beni Dinle, Kayısı Bahçeleri’ adlı iki LGBTİ+ filminin yasaklanması sürecinden Ankara’da LGBTİ+ etkinliklerinin yasaklanmasına kadarki süreç ve örgütlenme pratikleri tartışıldı. Bu panele katılmak için Ermenistan’dan gelen iki aktivist Margaryan ve Khandikian’la Ermenistan’da LGBTİ aktivizminin karşı karşıya kaldığı sorunları ve dayanışma yollarını konuştuk. 

Kyle Khandikian

Öncelikle İstanbul’daki panelle ilgili düşüncelerinizi sormak isterim. Katılımı ve tartışmaları nasıl buldunuz?

Nvard Margaryan (N.M.): Farklı perspektiflerden pek çok insanın katıldığı bir paneldi diyebilirim. Türkiye ve Ermenistan’daki LGBTİ hareketlerinin farklı yolları olsa da, bugün yasaklamalar ve sansürler gibi benzer problemlerle yüz yüzeyiz. Bu açıdan önemli bir paneldi.

Kyle Khandikian (K.K.): Epey iyi geçti panel, ben de sonuçtan memnunum.  Bu sene Ankara’daki yasak başta olmak üzere KuirFest ekibinin önüne pek çok engel kondu. Pembe Hayat’ı, başarılı bir film festivali düzenlediği için tebrik ediyorum. 

LGBTİ hakları ve sansürden bahsederken, geçtiğimiz Temmuz ayında Yerevan’da düzenlenen Altın Kayısı Film Festivali’nde, iki filmin ‘kamu rahatsızlığı’ gerekçesiyle sansüre uğraması aklımıza geliyor. Bu sansür sonrası mevzu kamuoyunda yer bulabildi mi? Devlet yetkililerinden açıklama geldi mi?

N.M.: LGBTİ temalı filmler sansür edilince, festivali finanse eden devlet kurumlarına bir mektup göndererek sansürü kınamalarını istedik. Ama bu kurumlar bize gönderdikleri cevapta Altın Kayısı festivalinin bağımsız bir organizasyon olduğunu ve program seçme özgürlüğü olduğunu söylediler. Bu mevzu Ermeni toplumunda genişçe tartışıldı, PINK Armenia’nın başlattığı imza kampanyasına da yüzlerce kişi imza verdi. Ayrıca bazı yönetmenler de festivalden filmlerini çekme kararı aldı.

K.K.: Bu mevzunun dışında Ermenistan Hükümetinin LGBTİ meselelerine bakışından bahsedersek, gerek defalarca hükümetin tepesindeki isimlerden gelen nefret söylemlerinde olduğu gibi açıkça, gerek de mahkemelerde ayrımcılık davalarının ‘delil yetersizliği’ gerekçesiyle düşürmesinde olduğu gibi örtük şekillerde devlet ayrımcı tavrını gösterdi. Eklemek gerekir ki homofobi ve transfobi Ermeni diasporasında da, yani okulda, kilisede, siyasi partilerde, derneklerde vs. çok ciddi bir sorun olmaya devam ediyor. Diasporanın genişliği itibariyle ölçüsünü niceliksel olarak ölçmemiz zor ama ama aktivistler olarak karşılaşılan sorunlar olduğunu, bu sorunların da Ermenistan’da yaşanandan pek farklı olmadığını biliyoruz.

Sizin de belirttiğiniz gibi, Ermenistan LGBTİ hakları açısından pek pembe bir tablo sunmuyor. Sizin aktivistler olarak bu dönemlerde yüz yüze kaldığınız başlıca sorunlar nelerdir?

N.M.: LGBTİ bireyler hala Ermenistan’daki en kırılgan gruplardan biri. Sağlık hizmeti, eğitim, kamusal alan, aile, kolluk kuvvetleri gibi hayatın pek çok alanında nefret ve ayrımcılıkla karşı karşıya kalıyorlar. Her sene toplumsal cinsiyet ve cinsiyet kimliği temelli onlarca şiddet vakası belgeliyoruz. PINK Armenia ve Socioscope araştırma STK’sının ortaklığında yapılan bir araştırmaya göre, 2010-2015 yılları arasında toplumsal cinsiyet temelli 198 şiddet vakası belgeledi. Ayrıca şunu da belirtmem gerekiyor ki bu yıllar arasında işlenen bu şiddet vakalarından hiçbiri Ermenistan devleti tarafından nefret suçu olarak tanınmadı. Sadece 2017 boyunca PINK Armenia 25 şiddet vakası belgeledi. Ayrıca 2016’da Yerevan’da yapılan ‘Önyargıdan eşitliğe’ başlıklı başka bir araştırmaya katılanların %90’ı da LGBTİ bireylerin haklarının yasal yollarla sınırlandırılması gerektiğini düşünüyor.

Nvard Margaryan

K.K.: Bence Ermenistan’ın temel meseleleri önce insan cinselliği ve toplumsal cinsiyet konusundaki bilgi eksikliği; ikincisi de görünürlük. Nvard’ın bahsettiği, 2015 ‘te yapılan araştırmanın bir başka sonucu da şu: Ermenistan nüfusunun %86.6’sı eşcinsel ilişkilerin yasadışı ilan edilmesi gerektiğini düşünüyor. Bu elbette çok korkunç bir fikir ve maalesef Ermenistan’ın dışında Azerbaycan, Çeçenistan, Mısır ve Türkiye gibi bölgedeki diğer ülkeler için de gittikçe büyüyen bir gerçeklik. Görünürlük açısından düşünürsek de Ermenistan’da LGBTİ görünürlüğü çok az çünkü işini, evini, aileni, ekonomik özgürlüğünü kaybetmek, toplumsal izolasyona maruz kalmak hatta şiddete maruz kalmak gibi tehditler var. Ermenistan’da aktivizm yapıyorsanız görünürlük ve güvenlik birlikte düşünmeniz gereken şeyler. Dünya genelinde de LGBTİ Ermenilerin görünürlüğü düşük bence, parmakla sayabileceğimiz kadar az. Tüm bunlara rağmen, gün geçtikçe daha fazla Ermeni kimliği açıklıyor, diaspora toplulukları ve Ermenistan arasında köprüler kuruluyor, ki bu da parçası olmaktan mutlu olduğum bir süreç.

Türkiye de özellikle son dönemde LGBTİ hakları açısından pek pembe bir tablo sunmuyor Bildiğiniz gibi özellikle OHAL sonrası İstanbul, Ankara gibi büyükşehirlerde LGBTİ etkinliklerine yönelik bir tür cadı avı yaşanıyor. Bu durumla ilgili ne düşünüyorsunuz?

N.M.: Tüm dünyada sağ siyasetin toplumsal korkuları istismar etme yolları aradığını görüyoruz. LGBTİ hakları ve toplumsal cinsiyete yönelik ayrımcılık mücadelesi, kapitalizm, patriyarka ve kadın düşmanlığına yönelik mücadelenin de temel bir parçası; eşitlik ve toplumsal adalet için de mücadele etmek demek aynı zamanda. Şu an ayrımcılığa uğramamanız, bundan sonra da uğramayacağınız anlamına gelmiyor. Bu yüzden tüm sosyal hareketler gibi LGBTİ hareketinde de dayanışma anahtar role sahip.

K.K.: Hayatımda katıldığım ilk Onur Yürüyüşü İstanbul’daydı. Yıl 2011’di, Boğaziçi Üniversitesi’nde öğrenciydim. Orada beni çok şaşırtan bir şekilde Ermenice dilinde LGBTİ yanlısı pankartlar görmüştüm. Bu deneyim, sevdiğim, saygı duyduğum ve takdir ettiğim Türkiye’ye dair bir izlenimdi. Türkiye’nin otoriterliğe doğru gittiğini görmek çok kaygı verici; fakat Türkiye’nin geçmişini düşününce çok da şaşırtıcı değil. Sadece Türkiye’de değil tüm bölgede LGBTİ aktivizmi alanları daralırken sağ kanat otoriterliği ve ayrımcı milliyetçilik alan kazanıyor. Türkiye’deki ve Mısır, Azerbaycan gibi bölgedeki diğer ülkelerdeki tüm arkadaşlarımızla dayanışmalarımı ifade etmek istiyorum. Kuirfest gibi insanları bir araya getiren toplantılar, bizi ayıran sınırları ortadan kaldırmak için iyi fırsatlar sunuyor. 



Yazar Hakkında

1987 İstanbul doğumlu. Agos web sitesinin editörü; insan hakları, ifade özgürlüğü, çevre hareketleri, güncel politika ve yaşam haberleri yapıyor.