OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Sözde Patrik Vekili

Konuşmaya sondan, yani bu ‘sözde’ sıfatından başlayalım. Bu sıfatın tesadüfen yazıldığını düşünenler yanılırlar. Bu sıfatı Türkiye Ermenileri çok iyi bilir. Onların üzerinde bir sembolik şiddet unsuru olarak onlarca yıldır kullanılagelmiştir.

İçişleri Bakanlığı’ndan İstanbul Valiliği kanalıyla İstanbul Ermeni Patrikliği’ne patrik seçimi hakkında gönderilen yazıyı okumuş veya duymuşsunuzdur. Temel olarak, patriklik makamını hâlâ dolu kabul ettiklerini, dolayısıyla yeni bir patrik seçimine gerek olmadığını, Aram Ateşyan’ın hâlâ Genel Vekil olduğunu söylüyor. Mesrop Mutafyan’ın rahatsızlığı üzerine, istenirse bir ‘Patrik Genel Vekili’ seçilebileceğinin İçişleri Bakanlığı tarafından Patrikliğe bildirildiği söyleniyor. Bunun üzerine, Ateşyan’ın genel vekil seçildiğini ve Bakanlar Kurulu’nun Mutafyan’ın dinî kisve giyme yetkisini iptal ederek, bu yetkiyi Ateşyan’a verdiğini söylüyor. Aynı yazı, ilerleyen satırlarda patriklik makamının boşalmasını sağlayan nedenler arasında sağlık sorunlarının sayılamayacağını, dolayısıyla, Mutafyan’ın koma halinin makamı boşaltması için yeterli olmadığını iddia ediyor. Dolayısıyla, Karekin Bekçiyan’ın kaymakamlığının ve aldığı kararların geçerli olmadığını ileri sürüyor. Hatta, “sözde Patriklik Kaymakamı” deniyor. 
Konuşmaya sondan, yani bu ‘sözde’ sıfatından başlayalım. Bu sıfatın tesadüfen yazıldığını düşünenler yanılırlar. Bu sıfatı Türkiye Ermenileri çok iyi bilir. Onların üzerinde bir sembolik şiddet unsuru olarak onlarca yıldır kullanılagelmiştir. Bu manzara içinde ‘sözde’ sıfatını hak eden bir makam varsa o da ‘Patrik Genel Vekilliği’dir. Bu tamamen uydurulmuş, Ateşyan’a göre biçilmiş bir makamdır. Eğer, bunu zaten kendisi gene kendisi için biçmediyse, ta o zaman yani 2010’da idareye “Biz Ermeni toplumu ve kilisesi olarak bunu yapamayız, doğru olan seçime gitmektir” diyecekti. O ne yaptı? Yel yepelek, yelken kürek, yangından mal kaçırırcasına kendisini ‘genel vekil’ seçtirdi, makamı adeta kaçırdı ve olayların buraya gelmesinin baş sorumlusu oldu. Bu hareketi niteleyecek sıfatları okuyucuya bırakıyorum.
İkinci nokta, sağlık sorunları dünyanın her yerinde bir makamı boşaltmak için en net, en geçerli sebepler arasındadır. Bakanlık, bu yalın ve mantıklı gerçeği reddetmek gibi hayatla temelden çelişen bir duruma düşüyor. Üstelik burada söz konusu olan, akli ve hatta birçok fizyolojik melekenin yitirildiği, ağır bir nörolojik hastalıktır ve ne yazık ki Mesrop Mutafyan senelerdir koma halindedir. Bu durumun makamı boşaltmadığını söylemek nasıl mümkün olabilir? Akıl var, mantık var. Ölmüş bir kişiyle, şu an Mutafyan’ın içinde bulunduğu durum arasında makamı doldurmak açısından fiilen ne fark vardır? Ve gene üstüne üstlük, onun bu durumunu hukuken de tespit eden ve sabitleyen mahkeme kararı da mevcuttur. Ayrıca, söz konusu yazı bu noktada kendi içinde de çelişkilidir. Şöyle ki, madem Mutafyan makamın gereklerini yerine getirebilecek durumdaydı, yani makam boş değildi, neden bir genel vekil seçilebileceğini söylediniz? Demek, patriklik işlerini Mutafyan’ın yapamayacak durumda olduğunu kabul ettiniz ki yerine vekil istediniz. Makam pratik olarak boş değilse mantık gereği vekile de ihtiyaç yoktur, makam boşsa ancak halk oyuyla doldurulur. Kaldı ki, Bakanlık’tan gelen yazı Mutafyan’ın patrikliğinin idare açısından da sonlandığını kendi söylüyor. Bakanlar Kurulu, Mutafyan’dan kisve giyme yetkisini alarak, onun patrikliğini kendisi açısından sonlandırmıştır aslında. Yani, Bakanlar Kurulu bu kararıyla, İçişleri Bakanlığı’nın “boş değil” dediği makamı, bizzat kendi eliyle boşaltmıştır. Mutafyan hâlâ patrikse neden kisve giyme yetkisi elinden alındı? Eğer cevap “O kisveyi giyemeyecek durumda olduğu için” ise, bir kisve dahi giyemeyecek kişi nasıl oluyor da, makamı “doldurabiliyor”? Yok, Mutafyan artık patrik değilse, seçim neden engelleniyor?
Türkiye Ermeni toplumunun talebi gayet basittir: Bundan evvel olduğu gibi şimdi de patriğini seçmek. Bu talepte ne gayrimeşru, ne gayrikanuni, ne gayriahlaki ne de devletin zararına bir durum vardır. Üstelik, dinî makamlarda bulunanların halkın oyuyla seçilmesi ilke olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin de istediği, talep ettiği bir durumdur. Ermeni patriği söz konusu olduğunda neden kendi talebiyle çelişsin ki? Velhasıl, “Patriğimizi seçmek istiyoruz” demenin korkulacak, çekinilecek bir yanı yoktur. Son derece haklı ve meşru bir istektir bu. Türkiye Cumhuriyeti çeşitli platformlarda ne istiyorsa, biz de ondan fazlasını istemiyoruz. Karekin Bekçiyan da sadece seçim sürecini ve o süre boyunca Patrikhane işlerini yönetmek üzere değabah seçilmiştir. Bu makam, ilke gereği kalıcı değildir. Zaten İçişleri Bakanlığı’ndan gelen yazı da Bekçiyan’ın şahsı hakkında bir olumsuzluk bildirmiyor, yani onun değabah seçilmesine engel hukuki bir durumu olmadığını idare de zımnen onaylamış. İdarenin onaylamadığı, herhangi bir değabah seçilmesi, özellikle Bekçiyan’ın seçilmesi değil. 
Bu vesileyle, kimi vakıf yöneticilerinden ve aralarında Dikran Gülmezgil, Erol Ergan, Hayk Aslanyan, Vazken Barın, İrma Polat gibi isimlerden oluşan bir grubu İçişleri Bakanı’yla görüşmek üzere davet etmişler. Bu, diyalog fırsatı olarak değerlendirilebilecek bir davet. İsimler nasıl seçildi bilmiyorum ama görebildiğim kadarıyla çoğu görmüş geçirmiş, yılların getirdiği tecrübeyle, insan nedir, ne için yaşar, ne için ölür, hak nedir, onur nedir, bunları bilecek, ağırbaşlı, hemen paniğe kapılmayacak, bu davete katılmakla altına girdikleri, hem geçmiş hem gelecek kuşaklara olan sorumluluklarının fazlasıyla farkında olacak kişiler. Ermeni toplumunun haklı talebini her platformda dillendirmekten çekinmeyeceklerdir. Neden çekinecekler ki? Ortada haksız, hadsiz, onursuz bir talep yoktur. Hem onların, hem de her bir Ermeni’nin patrik seçimi isteklerinde başları dik, alınları açıktır (belki bir-iki kişi hariç). Yüzümüzü yere eğdirecek bir durumumuz zinhar yoktur. Zannetmem ki bu toplantıya katılacak olanlar da hem kendi yüzlerini, hem bizim yüzümüzü yere eğdirecek şekilde çıksınlar.