VİCKEN CHETERİAN

Vicken Cheterian

Ermenilerin Kudüs’ü

ABD Başkanı Donald Trump, ABD’nin İsrail büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararıyla dünyanın dikkatini tekrar İsrail-Filistin çatışmasına çekmeyi başardı. Çatışmanın tarafları Kutsal Şehir üzerinde ‘ezeli ve ebedi’ hak iddiasında bulunsa da, Ermenilerin Kudüs’ünün tarihi bize başka bir hikâye sunmasının ve tarihin kırılgan yönlerini açığa çıkarmasının yanı sıra, tamamen farklı bir açıdan, bambaşka bir Ortadoğu tarihi anlatıyor. 

2017’nin Aralık ayının başlarında, Trump, Amerika’nın Kudüs’ün statüsüne dair duruşunu ve uluslararası toplumun bu konudaki uzlaşısını tersine çeviren bir açıklamayla, “Kudüs’ü resmen İsrail’in başkenti olarak tanımanın zamanı geldi” dedi ve tipik üslubuyla ekledi: “Önceki başkanlar bunu seçim kampanyalarında büyük bir söz olarak kullandılar ama sözlerini yerine getirmediler. Ben bugün, verdiğim sözü yerine getiriyorum.” Bu kararın ve ABD Büyükelçiliği’nin Kudüs’e taşınmasının sözde ‘barış süreci’ni etkilemeyeceğini de söyledi: “İsrail’in Kudüs üzerindeki egemenliğinin sınırları ya da tartışmalı sınırlar gibi konularda nihai bir konum almıyoruz.” ABD’nin konumunu değiştirmesine yönelik tepkiler çığ gibi büyüdü; yalnızca Filistinli ya da Arap liderlerle sınırlı kalmayıp Papa’ya kadar uzandı. 

Fakat benim burada anlatmak istediğim, Ermenilerin Kudüs konusunda verdikleri tepkilerden ziyade, bu şehirdeki geçmişleriyle ilgili, çünkü bu tarih, zenginliği ve trajedisiyle birçok ders barındırdığı halde neredeyse hiç bilinmiyor. Kamuoyunda, birçok makalede, televizyon belgesellerinde, Ortadoğu’yla ilgili tartışmalarda, örneğin Doğu Hıristiyanlığı’nın yaşadığı süratli zayıflamaya dair tartışmada Ermenilerin adı geçmiyor. Ermeniler bir Kafkasya halkı olarak tahayyül ediliyor, oysa değiller. Doğu Hıristiyanlarının gücünü kaybedişinin başlangıç noktasını 1915 Soykırımı oluşturduğundan, Ermeni tarihi dikkate alınmadan bu gerileyişinin nasıl yaşandığının anlaşılması mümkün değildir. Kudüs ve eski şehirdeki Ermeni mahallesi, kayıtsızlığa karşı güçlü bir hatırlatıcı teşkil ediyor. 


Kudüs Ermeni Mahallesi, şehrin dört bölümden oluşan sur içi bölgesinin güneybatı köşesinde yer alıyor. 140 dönümlük alanıyla, dört mahallenin en küçüğü; bölgenin altıda birini kaplıyor. En büyük bölüm Müslüman mahallesine ait; ardından kuzeybatıdaki Hıristiyan mahallesi, onun ardından da güneydoğudaki Yahudi mahallesi geliyor. Hıristiyanlığın en kutsal mekânı olan Kutsal Kabir Kilisesi’ni Ermeni Apostolik Kilisesi, Rum Ortodoks ve Roma Katolik kiliseleri ortak olarak kullanıyor. 

Kudüs’te en azından 4. yüzyıldan beri, yani 1700 yıldır Ermeniler yaşıyor. Oxford Üniversitesi Şarkiyat Enstitüsü öğretim üyelerinden Hratch Tchilingirian, Kudüs’teki Ermenilerin “Ermeni anavatanın dışında, varlığını halen sürdüren en eski diaspora topluluğu” olduğunu belirtiyor. Hıristiyanlığın sembolik merkezi olan ve sürekli olarak hac için ziyaret edilen Kudüs’ün yanı sıra, hac yolunun üzerinde, özellikle Suriye’de, Antakya ve Şam gibi birçok şehirde, ayrıca Sina’da ve yüzyıllar boyu çok önemli bir Helenistik kültür merkezi olan, Roma ve Konstantinopolis’in ardından, Hıristiyanlığın ana merkezlerinden biri olarak kabul edilen İskenderiye’de de, Ermeni toplulukları bulunuyordu.

Ermenilerin Kudüs’teki varlığı 4. yüzyıla, yani Ermeni Krallığı’nın Hıristiyanlığı kabul eden ilk devlet olmasının hemen sonrasındaki döneme dayanıyor. 4. yüzyılda, kutsal topraklarda yetmiş kilisesi ve manastırı olan Ermeniler, 614 yılındaki büyük bir yıkım getiren Pers işgalinin ardından şehrin yeniden inşasında önemli bir rol oynamışlar. Zeytindağı’nda ve Şam Kapısı’nın yakınlarında bulunan ve arkeologlar tarafından 4. ve 6. yüzyıllara tarihlenen mozaik zeminler, bu süregiden varlığa delalet ediyor. 7. yüzyılda Kutsal Toprakları ziyaret eden Anastase adlı bir Ermeni keşiş, burada 70 Ermeni manastırı olduğunu yazmış. Arap hâkimiyeti döneminde (638-1099), “Kutsal Mekânlar” Ermeni ve Ortodoks kiliselerinin “ortak zilliyetindeydi.” Avrupalı Haçlılar Doğu Hıristiyan kiliselerine zulmederken, Ermenilere yumuşak davrandılar; bunun nedeni büyük ölçüde, Kudüs’e giderken Ermeni Kilikya’dan geçmek zorunda olmalarıydı. Selahaddin Eyyubi şehri işgal ettiğinde 1500 Ermeni’yi şehrin yerlisi olarak kabul edip kelle vergisinden muaf tutu. Haçlılardan sonra Ortodoks, Latin ve Ermeni kiliselerinin Kutsal Mekânların muhafazasında başrolü oynadığı yeni bir konsensus oluştu.

19. yüzyılda Ermeni Kudüs önemli bir kültürel merkez olarak öne çıktı. Osmanlı İmparatorluğu’nda basım işlerini büyük ölçüde elinde bulunduran Ermeniler, 1833 yılında Filistin’de şehrin ilk matbaasını kurdular. 1843’te İlahiyat Okulu’nun, 1862’de de ilk laik okul olan Tarkmançats’ın kurulması, şehri Ermeniler için bir eğitim merkezi haline getirdi. 1929 yılında açılan Gülbenkyan Halk Kütüphanesi’yle, Ermeni Kudüs’ün eğitim ve kültür altyapısı biraz daha gelişti. Yüzyıllar içinde binlerce el yazması eser üreten ve toplayan St. James (Sırpots Hagopyants) Manastırı’nın el yazmaları kütüphanesi, dört bin eserden oluşan koleksiyonuyla, bu alanda Venedik’teki Mıhitarist Manastırı’nın önünde, Yerevan’daki Madenataran’ın (10 bin 500 eser) ardından ikinci sırada yer alıyor.
Ermeni nüfusunda iki trajedi değişimlere neden oldu. Bunlardan ilki Soykırım’dı; binlerce mültecinin gelmesiyle şehrin Ermeni nüfusu üç binden 20 bine yükseldi. Arap-İsrail çatışması, yaşanan zorlukları katmerlendirdi. 1967’deki savaşın ardından şehrin doğu kısmı İsrail tarafından ilhak edilince, Ürdün pasaportu ya da sınır geçiş kartı olan Kudüs Ermenileri, Ortadoğu’daki diğer Ermeni topluluklarından tecrit edilmiş oldu. Kudüs’te yaşayan tarihçi Krikor Hintlian’a göre, Ermeniler, ülkenin İsrail pasaportu taşımayan diğer sakinleri gibi, bürokratik engellerden inşaat izni, evlilik ya da seyahat belgesi almaya kadar birçok konuda sıkıntılar yaşıyor, bu baskı nedeniyle işe giremiyorlar. Gençlerin göçü tercih etmesinin ve Kutsal Şehir’deki Ermenilerin sayısının sürekli olarak düşmesinin nedeni de bu. Tahminlere göre günümüzde Kudüs’teki Ermeni nüfusu binin altında.

Kudüs, yaşadığı zorluklara rağmen Ermeni Diasporası’nda önemli bir rol oynadı. Tcihilingirian’a göre, Ermenistan’dan din görevlisi getirmenin güç olduğu Sovyetler döneminde Kudüs Patrikliği “Batı (ABD, Avrupa, Güney Amerika) diasporasındaki birçok topluluğa hizmet etmeleri için ruhbanlar gönderiyordu.” Kudüs Ortadoğu’daki Ermeniler için bir eğitim merkeziydi ancak 1967 Savaşı seyahat açısından ciddi zorluklar yarattı. Bunun sonucunda, Kudüs, Türkiyeli Ermeniler arasından öğrenci almaya başladı; 1990 yılında beri ise, öğrencilerin çoğu Ermenistan’dan. 

Trump’ın Aralık ayında yaptığı açıklamanın Kudüs Ermenileri üzerinde ne gibi bir etkisi oldu? Hintlian, açıklamanın hemen ardından, belediye sınırlarını yeniden çizip eski şehirdeki hassas statükoyu değiştirmeye dönük girişimler olabileceği yönünde endişeler doğduğunu, fakat şu an için statükonun muhafaza edildiğini ve “fiili durumda herhangi bir değişiklik olmadığını” söyledi. Tcihilingirian ise, açıklamanın, Hıristiyanların –dolayısıyla Ermenilerin– çatışmaya ve Kudüs’ün statüsü meselesine nihai bir barışçıl çözüm getirilmesi yönündeki tavrını zayıflatabileceği endişesini taşıyor.

Kategoriler

Güncel