Savunmanın son çaresi olarak gülmek

AYLİN YENGİN

Aşkenazlar kimdir? sorusuna kısa bir yanıtla başlamak istiyorum: İ.S. 70 yılında başlamış olan Yahudi diasporasında doğuya (Mezopotamya=Mizrahi) veya batıya (İspanya=Sefarad) değil de, İtalya’dan kuzeye, yani Almanca konuşan diyarlara yönelen, 14. yüzyıl ve sonrasında ise rotalarını Doğu Avrupa’ya çeviren Yahudi halkına ‘Aşkenaz’ denir. Nazilerin giriştiği anlamsız Soykırım’da altı milyon ferdini yitirmiş olan bu halkın önemli bir bölümü bugün Kuzey Amerika’da yaşamaktadırlar. Günümüzde, dünya genelinde sayıları 14-15 milyon olarak kestirilen toplam Yahudi nüfusunun takriben yüzde seksenini oluşturan olan Aşkenazlar, asal dilleri olan Yiddiş’i artık pek konuşmasalar da, büyük bir bölümü atalarının geleneklerini halen benimsemekte ve ananelerini kuşaktan kuşağa taşımaya çalışmaktadır. Bu geleneklerin arasında mizah, önemli bir yer tutar.

Akıl oyunu

Peki Aşkenaz mizahının diğerlerinden farkı ne? Gelin isterseniz bunu kısaca irdeleyelim. ‘Aşkenaz Mizahında Gezintiler’ isimli kitabın devam başlığı: ‘Savunmanın Son Çaresi: Gülmek’ olduğuna göre, sanırım sıradaki soru, ‘Neye veya kime karşı savunma?’ olmalı... Kitabı okudukça, iki bin yıldan uzun bir süre boyunca, kendilerine uygulanan her türlü antisemit harekete karşı koymaya çalışan ve çoğu kez bunu kaba kuvvetle değil de, keskin bir zekâ ve bilgelikle yapan bir topluma rastlıyoruz. Kitabın başlarında, Büyük Larousse’un geniş çerçevede ‘ince anlamlı, şakalı, düşündürücü söz’ olarak tanımladığı ‘espri’ sözcüğünün, aslen – Latince spiritus’tan – ruh anlamını taşıdığını ve ‘esprit’ olarak kullanıldığı Fransızca dilinde, insanoğlunun zekâsını tanımladığını öğreniyoruz. Bilgelik ise, yazarın belirttiği gibi Yiddiş’in kısmen dayandığı İbranicede ‘hohma’ olarak adlandırılıyor (ayrıca bkz. haham=bilge insan!). Yiddiş dilinde fıkra veya şaka sözcüklerinin karşılığı ‘hohme’dir. Birbirlerine geçmiş bu sözcük yumağını, soğanın katmanları gibi bir bir soyan yazar, “Ortaçağ İngilizcesinin ‘weid’ (=bilmek, görmek) kökeninden gelen ‘wit’ (=bilgelik) sözcüğü, ‘fıkra’nın çağdaş Almanca dilindeki karşılığı olan ‘Witz’e kadar uzanmakta...” çıkarımını da getiriyor.

Anlaşılan, çoğu fıkranın arkasında akıl oyunları yer alıyor! Bunlar eleştirel oldukları gibi, öğretici, hatta felsefi de olabiliyorlar, keza kimilerimizin karşısına ayna da tutabiliyorlar. Bu bağlamda, Aşkenaz ya da genel olarak Yahudi fıkraları sadece güldürmekle kalmıyor. Kitabın başında okuyabileceğiniz özdeyişte de belirtildiği gibi: “Bir Yahudi fıkrasına önce güler, ancak hemen ardından istemeden sessizliğe bürünür ve düşünmeye başlarsınız. Bunun nedeni, Yahudilerin bir çeşit ‘şakacı düşünür’ olmalarıdır. Zor bir yaşam, onları gerçekçi kılmıştır…” Felsefi ve ayna demişken, her ikisini de birleştiren şu örnek oldukça dikkat çekici:

Kısa bir süre içinde çok zengin olmuş bir işadamı, hahama gelir: 

“Rebbeleben”(=sevgili haham), büyük bir sıkıntım var.”

“Nedir oğlum? Anlat ki, sana yardımcı olmaya çalışayım.”

“Yaa, daha bundan birkaç yıl önce bir sürü dostum, arkadaşım vardı. Hep birlikte Şabat’ta dua eder, bunun dışında da sık sık görüşür, şakalaşır, gülerdik... Şimdi ise haftanın altı günü daha çok çalışıyor, iyi de para kazanıyorum, ancak ne Şabat’ta birlikte sinagoga gidebiliyoruz, ne de diğer günlerde eskisi gibi anlaşıyor, eğleniyoruz... Ne oldu acaba – bunun kabahati bende mi, yoksa onlarda mı?”

Haham sakalını hafifçe sıvazlar ve şöyle bir etrafına baktıktan sonra iş adamına yönelir: 

“Bak, oğlum, sana izah edeyim... Önce şu pencerenin kenarına gel ve dışarıya bak, ardından da bana neleri gördüğünü söyleyiver...”

“Eh, çok basit: Sokakta oynayan çocukları, bir seyyar satıcıyı, pazara giden kadınları görüyorum...”

“Tamaaam – çok güzel... Şimdi de şu aynanın önüne git ve orada ne gördüğünü söyle...”

“Kendimi?”

“Eveeet, aynen öyle... Bak, dinle şimdi oğlum: Pencere de, ayna da camdan yapılmış, değil mi? Ne var ki, aynı camın arkasına birazcık gümüş suyu sürüldüğünde, bu cam artık diğer insanları göstermez – sadece seni gösterir... Anlıyor musun, oğlum? Gümüş, altın, para – kısacası maddiyat ve ihtiras ile diğerlerini değil de, sadece kendimizi görür, kendimizi düşünmeye başlarız – diğer insanlar da eninde sonunda bize sırtlarını çevirirler – ve biz, gittikçe daha da yalnız kalmaya başlarız. Anladın mı şimdi?”

Savunma konusunu biraz daha açmak gerekirse, fıkralar ile bilinçaltı arasındaki ilişkiyi 1905’de yazdığı, çığır açan kitabı ‘Fıkra ve Bilinçdışı ile İlişkisi’ ile irdelemiş olan Sigmund Freud’un “Mizah, savunmasız olanların son silahıdır” deyişini zikretmekte yarar var. Kendisinin de bir üyesi olduğu Yahudi toplumunun şu önemli özelliğine parmak basmış olmalı Freud, yazarın çıkarımına göre: Yahudilerin, o dönemlerde içinde bulundukları ve çoğu kez hor görüldükleri ortamlarda ayakta kalabilmek için üç seçenekleri vardı: “Ya kaderine boyun eğip bir çeşit ikinci sınıf vatandaş olarak yaşamını sürdürecekler veya Yahudiliği terk edip Hristiyanlığa “sığınarak” değişik bir teslimiyet denemesine girişecekler – ya da mizah yoluyla başkaldıracaklardı!” 

Ya Sefarad mizahı?

Yahudi mizahının özeleştirel yanı ise, bizzat Sigmund Freud tarafından şu ifadeyle dile getirilmiş: “Bir toplumun kendi özellikleriyle bu denli eğlendiğine dair başka örnek olup olmadığını bilmiyorum.” Bu konuyla ilgili olarak, kitapta yer alan sayısız örnekten bir alıntı sunmak isterim: 

Günün birinde Berdiçevsk Hahambaşısı, cemaat başkanı tarafından sorguya çekilir. 

“Hahambaşım,” diye söze girer başkan, “Kaç zamandır cemaatimizin birçok üyesinden, sokaklarda kadınlarla uzun sohbetlerde bulunduğunuzu, hatta şakalaştığınızı duyuyorum, hem de herkeslerin önünde… Önce bu söylenenlere inanmak istemedim, taa ki ben bile sizi bu durumda görene kadar!”

“Eee?”

“Ama, öyle ortalıklarda kadınlarla sohbet etmek sizin gibi yüksek rütbede bir din adamına yakışır mı hiç?”

“Söyle bana, arkadaşım,” der haham sabırla: “Sence, bir kadınla konuşurken Tanrı’yı anmak, onu dile getirmek mi doğrudur, yoksa Tanrı’yla konuşurken kadınları düşünmek mi?”

Söz kadınlardan açılmışken, Yahudi mizahında cinsellikle ilgili fıkraların yerini de sorgulamakta yarar var. Bu konuda, öncelikle kitapta yer alan bilimsel bir açıklamaya yer vermek gerekir: “Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim görevlisi Doç. Dr. Hakkı Ş. Yadsıman’ın ‘Yahudi Dininde Ailenin Yeri’ başlıklı makalesinde belirtmiş olduğu gibi, ‘Yahudi dininde ailenin çoğalmayı sağlamaya hizmet eden rolünün yanında, bir diğer fonksiyonu da insanın fıtratında bulunan cinsel ihtiyacın meşru yönden tatmin edilme zemini olmasıdır.’” Bu alıntının ardından, kitaptaki şu örneği verebiliriz:

Zander Neigirig, Şabat günü eşiyle sevişmenin yasak olup olmadığını öğrenmek ister – zira seks bir iş, bir eylemse, gün boyunca yapılmaması gerekir. Ne var ki, bu soruyu hahama sormaktan çekinir. Bu nedenle mahalledeki Katolik Kilisesinin papazına gider ve ona danışır; seks yapmanın eğlence mi, yoksa bir iş mi olduğunu sorar.   

Papaz birçok kitabı karıştırdıktan sonra, “Oğlum, seks eylemi bir bedensel faaliyet ile eşanlamlıdır!” kararını verir – ve bu yanıt, bizimkini pek de tatmin etmez!..                   

Zander, “Katolik papazlar seksten ne anlar ki!” düşüncesiyle, bu kez caddenin öbür tarafındaki Protestan Kilisesine yönelerek oradaki papaza danışır. O da, birazcık düşündükten sonra aynı yanıtı verince, Zander’e artık cemaatinin hahamına başvurmaktan başka çare kalmaz.

Haham hiç tereddüt etmeden, “Evladım, seks bir eğlencedir!” diye buyurur.

Zander bir yandan memnun, diğer yandan ise biraz şaşkındır: “Haham Efendi, nasıl da bu kadar çabuk yanıt verebildiniz; danıştığım diğer bütün uzmanlar, uzun uzun düşündükten sonra, aksini savundular!”

Haham, gülümseyerek: “Evladım, seks iş olsaydı ne olurdu, biliyor musun? Eşim, evdeki hizmetçiye onu da yaptırırdı!”

Yüzünüzdeki gülümsemeyi görür gibi oluyorum. Demek ki, bu kitaba ‘her derde deva’ veya ‘seç seç, al - çevir çevir, oku’ sıfatlarını da ekleyebiliriz. Ne var ki, kitabın toplam 275 sayfasının son üçte birini oluşturan ‘Ekler ve Kaynaklar’ bölümünde yer alan ‘Yiddiş Dili’, ‘Atasözleri’, ‘Aşkenaz Edebiyatı, Müziği’, ‘Türkiye’de Aşkenazlar’ gibi 8 ayrı başlık ve ayrıca ‘Sözlük’, ‘Haritalar’ ile ‘Kaynakça’, bu çalışmayı oldukça bilimsel bir düzeye yaklaştırıyor. Yani tıpkı içindeki fıkralar gibi, gülerken eğitiyor!

Diğer yandan, kitapta açıklanmayan önemli bir konu, bu mizahın neden sadece Aşkenaz Yahudileri ile bağdaştırılmış olduğu. Yoksa, Sefarad Mizahı diye bir şey yok mu? Ya da, Haçlı Seferleri öncesinden başlamak üzere, Rus pogromlarından Nazi Soykırımına ve Stalin zulmüne kadar Avrupa’nın her çağında hor görülen, kovalanan, yok edilen Aşkenazlar’da mı var yalnızca, bu ‘savunma’ dürtüsü? Keza, İspanya topraklarından kovulan Sefaradlar’ın, Osmanlı’da yaygın bir antisemitizm yumağıyla karşı karşıya kalmamış olmaları yüzünden midir, içlerinde bir ‘mizahla savunma’ mekanizmasının oluşmamış olması? Böyle olduğunu ve böyle kalacağını varsayalım!

Yazarı tanıyalım

‘Savunmanın Son Çaresi: Gülmek - Aşkenaz Mizahında Gezintiler’ kitabının yazarı, Avusturya asıllı Dr. Robert Schild, uzun yıllar Şalom Gazetesi, Şalom Dergi ve Paros Dergisinde tiyatro eleştirileri ile kültür-sanat yazıları yazmış, Türk Yahudi toplumu çerçevesinde soyu tükenmek üzere olan az sayıdaki Aşkenaz’dan bir tanesi. Kitabın önsözünde belirttiği gibi, Odessa doğumlu anneannesinden edindiği Yiddiş kültür dağarcığına bir anıt dikmek ve bunu Türk okurlarına da tanıtmak üzere bu çalışmaya el atmış. Kitabı karıştırdığımızda, metinlerin arasına serpiştirilmiş, açık gri zemin üzerine basılmış yüzü aşkın fıkra görüyoruz. Ana ve ara başlıklara baktığımızda ise anlıyoruz ki, elimizde aslında iki kitap var! Bunların ilki, bir fıkra koleksiyonundan oluşuyor; diğeri ise ‘Yahudi mirası’ndan tutun da, ‘Sefaradlar ve Aşkenazlar’ı, Yiddiş dili ve atasözlerini ve şu sıralarda İstanbul’da sahnelenen ‘Damdaki Kemancı’ müzikalinden hareketle, kapalı bir kutu olan Aşkenaz dünyasında mizah olgusunun gelişimini irdeliyor. Bir diğer bölümde Yahudi Mizahının etnik, sosyolojik ve tarihsel yönleri ele alınıyor, bu türün olası mazoşist özellikleri sorgulanıyor ve kara mizah örnekleri veriliyor. Son bölümde ise yazar, fıkra örneklerinin eşliğinde ‘İnançlar ve Gelenekler’, ‘Din Adamları’, ‘Dilenciler’, ‘Yiddişe Mamme’ler, ‘Evlilik ve Cinsellik’, ‘Yahudi Düşmanlığı’ gibi on ayrı başlık altında, bu özeleştirel mizahı bilimsel yöntemlerle açıklamaya çalışıyor. 

Savunmanın Son Çaresi:
Gülmek Aşkenaz Mizahında Gezintiler

Robert Schild

Arkeoloji ve Sanat Yayınları/Mozaik

275 sayfa.

Kategoriler

Kitap ԳԻՐՔ