(Tez) Nasıl (Tez) Yazılır?

MURAT CANKARA

Önce üç altın kural: 1) Tez yazılmaz, yazılmışı bulunur. İster hayallerinizi süsleyen öğretim görevlisi doktor titrine ulaşmak için sıkıcı bir gereklilik olsun isterse vesayetçi bürokratik yapının başka bir pozisyonla aranıza koyduğu ve bu çağda ayıplanması gereken ve dünyanın çoktan aştığı  arkaik bir engel; belki de sizden yazmanızı bekledikleri tez birileri tarafından daha evvel yazılmıştır. Birazcık klavye başı mesaisini göze alarak gereksiz bir külfetten kurtulabilirsiniz. Buraya dikkat isterim: Aradığınız tez kitap ya da uygun uzunlukta bir makale olarak da basılmış olabilir. Dolayısıyla bakış açınızı genişletin ve kendinize uygun tezi sadece tezler arasında aramayın. Neticede keşfinizi tez formatına sokmanız en fazla birkaç gününüzü alacaktır. 2) Tez yazılmaz, yazdırılır. İlk aşamadan bir sonuç alamadıysanız kurumsal destek arayışına girebilirsiniz. Fısıltı gazetesine güvenin. Bu işi layıkıyla yapacağı konusunda sağlam referansa sahip bir uzman şirketin uzman danışmanına durumunuzu (iş yoğunluğunuz nedeniyle tezinize vakit ayıramadığınızı vb.) anlatmakta gecikmeyin. Burada dikkat etmeniz gereken, ücret konusunda muğlaklığa mahal vermemektir. Duyduğumuza göre bazı daha az kurumsal firmalar başlangıçta ücreti düşük gösterip sonrasında ek kalemler (yabancı dilde kaynak, orijinal argüman, alan araştırması vb.) vasıtasıyla katlıyorlarmış. 3) Tez yazılmaz, bir araya getirilir. Eğer maddi sıkıntılar nedeniyle ikinci aşamayı da pas geçmek zorunda kaldıysanız sakın üzülmeyin. Bilimde çareler tükenmez. Unutmayın: Tez yazmak, bir araya getirmek demektir. İhtiyacınız olan her şey parmaklarınızın ucunda: ‘google’layın, ‘google’layın, ‘google’layın! Neleri bir araya getirebildiğinize bakın, sonra da uygun bir konu ve başlık belirleyin. Ve yine, unutmayın: Bu işin sonu yok. Dolayısıyla araştırmanızın sonuçlarını ustaca sınırlandırmalısınız. Burada altın ölçü, bir oturumda (iki tuvalet ya da çay arası) göz atılabilecek sayıda arama sonucunu kapsayan bir araştırma nesnesi tanımlamaktır. Geriye bu kaynakların özetlerini bulmak ve/ya içlerinden belli kavramları seçerek bir dizin oluşturmak kalıyor. Tezinizin sayfaları arasına bol bol referans serpiştirmeyi (alıntı ve referansın fazlası olmaz) ve en sona da bazı kaynakların adını eklemeyi sakın ihmal etmeyin. Son bir uyarı: Bazı genç tez yazarlarının, bin bir zahmetle buldukları dijital kitapların kapaklarındaki ‘Herausgegeben von’ ifadesini (bu Almanca ifade genellikle metni yazan ve/ya yayına hazırlayan kişiyi belirtmek için kullanılır) yazarın adı sanıp bu eserleri kaynakçalarına “Von, Herausgegeben” şeklinde yazdıkları, üstelik yazar hakkında biyografik bilgi vermeye kalkınca işin içinden çıkamadıkları duyumlarını alıyoruz. Oysa kitabın asıl yazarı, bu ifadeyi takip eden ve gotik harflerle yazıldığı için muhtemelen genç adayımız tarafından çözülemeyen isimdir. Bunun da altını burada çizmiş olalım. Aman gençler, aman biraz daha özen. Bunca emek heba olmasın.   

Dördüncü yol

Diyelim ki üç altın kural da işe yaramadı ve her nasıl olduysa hâlâ üniversitede görev yapan dinozor bir danışmanımız var, dolayısıyla da gerçekten bir tez yazmamız gerekiyor. Panik yok! Meşhur İtalyan romancı Umberto Eco’nun bu konuda bir kılavuz yazdığını biliyor muydunuz?  Evet, sadece kalın ve zekice romanların değil, akademik tezlerin de nasıl yazılması gerektiğini biliyormuş. ‘Tez nasıl Yazılır?’ başlıklı bu kılavuzu tanıtacak kadar şaşırmadık; özetini bulur okursunuz. Lakin fırsat bu fırsat deyip ciddileşerek birkaç noktaya değinmekte yarar var. 

Eco’nun 1977’de yayınlanan bu kitabı, “Bir mezuniyet komitesinin karşısına yönetmeliklere uygun, belli sayfa sayısına sahip, mezun olunan disiplinle bir şekilde ilgisi olduğu varsayılan ve tez danışmanını hayrete düşürüp zor bir duruma sokmayacak fiziksel bir nesneyi, tez savunmasına nasıl getireceğinize dair fikirler içeriyor.” Aslında pratik nedenlerle yazmış Eco. Dönemin İtalyan üniversitelerinde diploma alabilmek için gerekli olan mezuniyet tezini yazma aşamasındaki öğrencilere kılavuzluk etmeyi amaçlıyormuş. Önceliği de elbette insan bilimleri, felsefe ve edebiyat gibi alanlarmış. Ancak  anlaşılan, metin hedef kitlesinin dışında da pek çok insanın işine yaramış, yarıyor, yarayacak. Okuyunca göreceksiniz: İster makale yazın ister doktora tezi ister tezinizi kitaba çevirin isterseniz de tez yönetin, Eco’dan öğrenilecek çok şey var. 

Belki hepsinden önemlisi Eco’nun tezi bir fırsat olarak görmesi. Tez belli becerileri öğrenmek için (çoğu kez son) şanstır. Dolayısıyla asıl önemli olan, konudan ziyade yöntemdir. Tez yazmak, “kendi düşüncelerinizi ve verileri düzene koymayı öğrenmek”tir. Bu yüzden de sadece mezun ya da akademisyen adaylarını ilgilendiren bir beceri değildir. Buradan yola çıkan Eco, öğrenciyi elinden tutuyor ve konu seçiminden başlayıp teze daktiloda son hali verilene kadar ona eşlik ediyor.   

Pratik öneriler

Altı bölümden oluşan kitap hem araştırma hem de yazma aşamalarına dair pratik bilgi ve önerilerle dolu. Konu nedir, nerede bulunur? Zaman ve/ya kaynak kısıtlamasının olduğu durumlarda ne yapmalı? Emeğinizi sömüren bir danışmanla nasıl çalışılır? Yabancı dil bilmek ve birincil kaynaklara erişim hangi durumlarda şarttır? Bir kaynağa ilişkin bilgiler nasıl kaydedilir ve sonra nasıl kullanılır? İronik üslup ne zaman ve nasıl kullanılabilir? Üstelik sıfırdan başlayıp örnek bir konu üzerinde adım adım ilerliyor ve yeri geldiğinde, adayın işine yarayabilecek bazı adres ve telefon numaraları bile veriyor Eco. Kısacası ayakları yere sağlam basan, olası itiraz ve sorulara cevabı olan, hafiflikle ciddiyeti çok iyi birleştiren, amacı ve o amaca ulaşma yöntemleri konusunda çok net bir kitap ‘Tez Nasıl Yazılır?’    

Bunun yanı sıra, kitabı başka bir gözle de okumak mümkün. Neticede bu, 1980’lerin arifesinde, Avrupa’nın göbeğindeki öğrenciler için; tarih-edebiyat-felsefe meraklısı, dilbilim uzmanı, kendisini dünya çapında üne kavuşturacak ilk romanı henüz yayınlanmamış olan, ele aldığı konuyla kendi yaşam deneyimini harmanlama konusunda imrenilesi bir beceriye sahip, 40’lı yaşlarının ortasındaki parlak bir akademisyen tarafından yazılmış. Satır aralarında 68 sonrasının politik tez-bilimsel tez tartışmaları, Amerikan tarzı sosyal bilimlerin yükselişi, Avrupa’daki üniversitelerin kitleselleşerek dönüşme hikâyesi de var. Yaptığı işle saçma bir biçimde özdeşleşmeden, onu fetişleştirmeden işinden keyif alan; fikirlerin peşine bir detektif iştahıyla düşen, mütevazı, öğrenmeye aç ve her şeyle tatlı tatlı dalga geçmesini bilen Eco’nun metnini okurken, bir dünyanın sona erdiğini görüp hüzünlenmemek elde değil. Sadece fişlerin ve kartotekslerin dünyasından bilgisayarların dünyasına geçişe tanıklık etmesi değil bu hüznün sebebi; belki bilgiyle, yazıyla, kitapla ilişkimizin ve entelektüel figürünün kökten değiştiğinin idraki. Keşke berhayat olsaydı da rahmetliye sorabilseydik: Bu çağda tez yazılabilir mi? Evetse, nasıl? İhtiyacımız olan yeni hikmet nedir ve nerededir?

İmdi. Yayıncı için zor bir kitap bu. Zira hem geçerliliğini koruyan hem de yitirmiş teknikler hakkında. Üstelik bir yanıyla, yazıldığı dile son derece bağlı. Dolayısıyla tercihler yapmak gerekiyor. Metin aynen mi aktarılacak yoksa yer yer uyarlanacak mı? Örneğin bu baskıda Eco’nun İtalyancaya ilişkin bazı uyarı ve önerileri, okuyucuyu ilgilendirmeyeceği gerekçesiyle çıkartılmış. Ancak aynı hassasiyet referans ve transliterasyon sistemleri konusunda gösterilmemiş. Onlar aynen, birkaç yerde de Türkçeleştirilerek aktarılmış. (Bir de referans sistemleri için Türkçe karşılık tablosu sunulmuş ki bence başlangıç için yararlı bir tablo.) Dediğim gibi, zor iş. Ancak bu baskının daha ciddi sıkıntıları var. Çok (gerçekten ‘çok’) sayıda yazım, imla ve noktalama hatası (en tatlısı ‘fragram’); düşük cümle, zorlama sözcük seçimi (en tatlısı ‘gücül’) var kitapta. Metni hem İngilizcesiyle hem İtalyancasıyla karşılaştırınca bir iki ciddi çeviri hatası da (en tatlısı ‘tarih sanatı üzerine’ yerine ‘sanat tarihi üzerine’) görülüyor. Numaralandırmada 3’ten 5’e atlamak ya da gerektiği yerde dipnot vermeyip, ‘intellectus’ gibi bir sözcüğün Türkçesini dipnotta vermek gibi ayıplı durumlar da cabası. Ama daha üzücüsü, tam da Eco’nun tez yazarını uyardığı noktalarda yapılan hatalar: Açılıp kapanmayan parantez, sadece çift tırnakla sonlandırılan ve tırnak açılmadığı için aslında hiç başlamamış olan bir doğrudan alıntı, aynı ismin (hem de iki satır arayla) farklı şekillerde yazılması ve ne yazık ki daha bir sürüsü. Düşünsenize, referanslardaki şehir adlarını özgün dilde vermek iyi bir alışkanlıktır diyen koskoca Eco’ya, örnek olarak şunu yazdırıyorsunuz: “Fiorenze yerine Floransa, München yerine Münih”. Ya da şunu (aynen alıntılıyorum): “Trafik kazalarından ölen insanların rakamlarına baktığımızda büyük bir bölümünün kazalardan canlı çıktığını görürüz.” Ve dikkat: Bunlar Eco’nun uyarı amaçlı kötü örnekleri de değil! 

Şüphesiz, ‘Tez Nasıl Yazılır?’ Türkiye’deki üniversiteler için önemli bir kaynak kitap olacak. Ancak sanırım son okuması yapılmamış bu baskısı değil. 

Tez Nasıl Yazılır?

Umberto Eco 

Çeviri: Betül Parlak

Can Yayınları

320 sayfa.

Kategoriler

Kitap ԳԻՐՔ