Nüfus mühendisliğinden nasibini alanlar

NESİM OVADYA İZRAİL

Kitaba, önsözünden de önce, on bir ayrı dilde yazılmış ‘Yoldaşlara saygıyla’ diyerek söze başlıyor Nevzat Onaran. Abhazca, Arapça, Çerkesçe, Ermenice, Gürcüce, İbranice, Kurmanci, Lazca, Rumca, Süryanice, Zazaki dillerinde ithafın neden aynı zamanda İngilizce, Fransızca, Almanca da yazılmamış olması okuyanın aklına takılabilir. Anlaşılan bölgesel diller tercih edilmiş. 

Kapakta da bir yetimhanede çekilen fotoğrafta, sıraya dizilmiş çocuklar yer alıyor. İlk bakışta hepsi aynı berberin makasında saç tıraşı olduğu için birbirlerine benzeyen bu çocuklardan bir tanesi farklı renklendirme ile bilinçli olarak öne çıkarılmış. Okuyucunun kafasında beliren soru işaretinin yanıtı önsözün son satırlarında verilmiş: “Ermeni yetimhanelerinden birinin fotoğrafı; Cünye, bugün Lübnan’da, yıl 1919. 

Yetimhanedeki çocuklardan biri Misak Manuşyan, üçüncü sırada sağdan üçüncü çocuk. 1 Eylül 1906 Adıyaman doğumlu Manuşyan, 1915 soykırımında tüm ailesini kaybetmiş yetimlerdendi. Çocukluk ve gençlik yılları Suriye’de yetimhanede geçti. 19 yaşında yetim kardeşiyle 1925’te Paris’e geldi. Ermenice dergilerde edebiyat, tarih ve sanat makaleleri yazan Manuşyan, Fransız Komünist Partisi’ne üye oldu. Nazi işgalinde Paris’te direnişi askeri şef olarak örgütleyen ve bildik Kızıl Afiş’le aranan Manuşyan, 16 Kasım 1943’te tutuklandı ve 21 Şubat 1944’te 22 yoldaşıyla birlikte kurşuna dizildi.”

Artık ‘Ermeniler, Rumlar ve Kürtler-Türk Nüfus Mühendisliği (1914-1940)’ başlıklı kitabın konusu belli olmuştur. Osmanlı’nın 1914 yılındaki resmi nüfus sayımına göre, bugünkü Türkiye toprakları içinde yaşayan Hıristiyan ve Musevi nüfus yüzde 20 oranında. Nevzat Onaran, bu oranı günümüze taşıdığında, 80 milyonluk Türkiye’de 16 milyon Hıristiyan ve Musevi’nin yaşıyor olması gerektiğini ifade ediyor. Halbuki bugün en iyimser bir tahminle binde 1’i geçmeyen bu İslam olmayan topluluğun 80 bin sayısını geçmediği göz önüne alınınca, aradaki uçurum farkının nerede olduğu, nereye gittiği, ne olduğu sorularının yanıtı ‘Türk Nüfus Mühendisliği’ ile açıklıyor.

Gazetecilikten gelen araştırmacı yazar Nevzat Onaran, bu soruların yanıtlarını vermek üzere uzun yıllardan bu yana çalışmalarını sürdürüyor. İlk araştırma sonuçları 2010’da yayımladığı ‘Emvâl-i Metrûke Olayı- Osmanlı’da ve Cumhuriyette Ermeni ve Rum Mallarının Türkleştirilmesi’ kitabında yer aldı. 600 sayfalık kitabıyla ulaştığı bilgileri yeterli görmeyen yazar, araştırmalarına devam etti ve 2013 yılında genişletilmiş haliyle 1260 sayfadan oluşan iki ciltlik bir dev esere dönüştürdü. Birinci ciltte ‘Osmanlı’da Ermeni ve Rum Mallarının Türkleştirilmesi (1914-1919)- Emvâli Metrûkenin Tasfiyesi’ni, ikinci ciltte de ‘Cumhuriyet’te Ermeni ve Rum Mallarının Türkleştirilmesi (1920-1930)- Emvâli Metrûkenin Tasfiyesi’ni ele aldı. Bu eserinde bahse konu olan Ermeni ve Rum Mallarının terkedilmiş mallar statüsüne geçmesi ve el konulmasıdır.

Yazarın kitap başlıklarında yer alan ‘Türkleştirilme’ ifadesinden, konuya yaklaşım şekli oldukça açıklayıcı olmuştur. Nitekim, geçen yıl yayımlanan ‘Türk Nüfus Mühendisliği’ başlıklı yeni kitabında, bir adım öteye geçerek, konunun sadece mallar olmadığını, daha genel bir çerçevesi olduğunu ve sadece Ermeni ve Rumlarla sınırlı olmadığını, Kürt ve Alevi-Kızılbaşlar’ı da içine alan bir Türkleştirme politikası olduğu geniş kaynaklara dayanarak ele alınmıştır. 

Kitabın başlığı açık ve açıklayıcıdır: ‘Türk Nüfus Mühendisliği’. Daha önce yapılan araştırmalarda, aynı konuda, Etnisite Mühendisliği, Toplum Mühendisliği gibi tanımlamalar kullanılmışsa da, anlaşılan Nevzat Onaran bu ifadeleri yeterli bulmamış, genelden daha somuta inmeyi tercih etmiş ve cesaretle ‘Ne Etnisitesi’, ‘Ne Toplumu’, ‘Bunun adı Türk Nüfus Mühendisliği’ diyerek şimdilik nokta koymuştur. 

‘Tek’ 

Milli devletlerde kimliği tekleştirmeye ve homojenleştirmeye yönelik faaliyetin genel tanımı olarak bilinen toplumsal mühendislik projesinin, Türk-milli devlet sürecindeki adı Türk Nüfus Mühendisliğidir. Zamanla Türk Nüfus Mühendisliğinin pratiği, Türk-Sünni İslam sentezi olarak da formülleştirildi. Artık Türk milli devleti, Cumhuriyet’le ‘tekleştirme’yi esas aldı ve ‘tek’li kimlik resmileştirildi. Dili, dini ve milleti ‘tek’ti. Türk milli devletinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin milleti resmen Türk’tü. 

Türk milli devlet sürecini aslında Cumhuriyet’in ilanı ve sonrasıyla başlatmak eksik kalırdı. 1908’de halkın sefaletine son verme ve Osmanlı sınırları içinde yer alan milliyetlerin durumunu iyileştirmeyi esas alacak şekilde milli meseleyi çözme imkânı doğmuştu. Ancak bu yol tercih edilmedi, saray oligarşisi ile uzlaşıldı. Ülke yönetimine hâkim olan kadrolar, Türkçülük politikasına yoğunlaştı, milli meseleni çözümü yerine gayri Türk ve gayri İslam milletleri tasfiye politikasını kalıcılaştırdı. Dünya Savaşından çok kısa bir süre önce, 8 Şubat 1914’te İttihatçı hükümetin Sadrazamı Sait Halim Paşa’nın Ermeni sorununu çözmek üzere imzaladığı reform paketi, ilerleyen aylarda yine İttihatçı hükümet tarafından yok sayıldı.  Tarihin tekerrür ettiğine dair, günümüzde de yaşanan gelişmelerle nasıl da bir paralellik olduğu dikkat çekicidir. 

İttihat ve Terakki, 1912’de Makedonya sorununun Balkan Savaşı ile sonlandırılması ve 1913’te darbe yoluyla iktidarın tek ve siyasi hâkimi olması ile Türk milliyetçiliğinin ekonomi politiğini esas aldı. Cumhuriyet’in kurucu felsefesinin temelinin İttihat ve Terakki ile birlikte bu tarihten sonra atılmış olması konusunda, birbirine karşıt tarih tezlerinin savunucuları da zımnen anlaşma sağlamış durumdadır. 

Yazar Nevzat Onaran, kitabında sıklıkla başvurduğu, ince ve tatlı mizahi üslubuyla konuyu şöyle özetliyor: “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e ekonomi politik ve kadro bakımından tam bir devamlılık vardır. İttihatçılar temel attı, Kemalistler binayı yaptı ve ek müteahhitlik hizmetleri bugün de devam ediyor.” 

‘Türk Nüfus Mühendisliği’, esas olarak Türk Milliyetçiliğinin tek tip insan üretmesi, Hıristiyanları tasfiye etmesi ve Anadolu’yu Türkleştirmesi, demografik ve ekonomik yapının Türkleştirilmesi projesi olarak, dinen Sünni İslam ve milleten Türk olmayan demografik ve ekonomik yapının tasfiyesi asırlık pratiğiyle bu tarihlerden itibaren günümüze kadar gelmiştir. Kitapta, asırlık politika ‘Türkiye Türklerindir’ ekonomi politiği olarak da tanımlanmıştır. Bununla 1914-1923 döneminde Hıristiyanlardan temizlenen Anadolu fiilen Sünni İslamlaştırılmıştır. Bunun merkezine mülkiyetin, ekonominin, istihdamın ve piyasa ile üretim ve kayıt dilinin Türkleştirilmesi konularak ‘Türk Nüfus Mühendisliği’ projesi uygulanagelmiştir.

Bu genel çerçeve, kitapta çok detaylı bilgi ve belgelerle zenginleştirilmiştir. Akademik bir dilin tercih edilmediği kitabın herhangi bir sayfasını açıp okumaya başlayan okuyucunun hemen ilgisini çekerek, sürüklenip gideceği bir bölümle karşılaşacağını söylemek yanlış olmaz. 

Benzer konuların diğer araştırmacılarından farklı olarak, Nevzat Onaran’ın Rumlar konusu üzerinde durması dikkat çekicidir. Kitapta öne çıkan çarpıcı bir konu da Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan 30 Ocak 1923 tarihli Mübadele Anlaşması’nın detaylarıdır. Nevzat Onaran, Nüfus İşleri Genel Müdürlüğü raporundaki verilere dayanarak, Mübadele Anlaşması sonrasında Anadolu’da Yunanistan’a giden Rum sayısının sadece 112 bin olduğunu açıklıyor. Oysa bugüne kadar bilinen gerçek, mübadeleye tabi tutulan Rum nüfusun 1 milyon 200 bin olduğu şeklindeydi. Bu rakamda da bir yanlışlık yoktur. 

Mübadele kapsamına, 18 Ekim 1912’den itibaren Yunanistan’a kaçmış/kaçırılmış Rum Ortodokslar da dahil edilmişti. Bu duruma göre, aradaki fark olan 1 milyon 88 bin Rum nüfusu, mübadele anlaşmasından önce, malını mülkünü bırakarak, canını güvenceye almak üzere zaten Yunanistan’a gitmişti. Dolayısıyla, Mübadele Anlaşmasına bu nüfusa ait hareketler, mal ve mülk değişimleri de dahil edilince, 1 milyon 200 bin Rum mübadil sayısı ortaya çıkmıştır. 1912-1923 arasında uygulamaya konan Türk Nüfus Mühendisliği projesinin ilk sonuçlarından birini görmek bakımından bu önemli tespiti kaydetmek gereklidir. 

Kürtler ve Aleviler  

1914-1923 arasında Hıristiyan milletlere karşı yedeklenen Kürtler, 1923’ten sonra resmen Türk Nüfus Mühendisliği projesinin hedefi olur. 1924 Anayasasına göre “Türk” olan vatandaştı. Vatandaşın, yani Türk’ün kimliksel hakkı vardı, diğer bir deyişle Türk olmayanın da kimliksel hakkı yoktu. Vatandaşlık hakkı Türk’le belirlenince, Kürt kimliği kapsam dışında kaldı. 

Şark Islahat Planı, Türk Nüfus Mühendisliği kapsamında hazırlandı. Planda Kürtlerin Türkleştirilmesinin programı maddeleştirildi ve askeri yöntemler dahil tüm faaliyetlerle Kürtlerin kimliği hedeflendi. Kürdü inkâr, Kürtçenin yasaklanması esas önermeydi ve asimilasyon temel alındı. 

1934 tarihli İskân Kanunu ile ‘dilde ve kanda birlik’ sağlamak için demografik yapının Türkler lehine nasıl değiştirileceği ve gayri Türklerin nasıl tasfiye edileceği politikası detaylandırıldı. Bu kapsamda Kürt ve Alevi-Kızılbaş nüfusun yoğunlukta olduğu Dersim hedef alındı.

Nevzat Onaran bu konuya özellikle dikkat çekmektedir. Bu topraklarda yok edilen Hıristiyan ile yakın dönem itibarıyla Maraş’ta katledilen ve Sivas’ta yakılan Alevi-Kızılbaşlara kıyasla, Sünni İslamcının esasta sistemden kaynaklanan sorunu olmayıp, ezanın Türkçe okunması gibi bazı uygulamalardan kaynaklanan sıkıntıları olmuştur. Fakat siyasi Sünni İslamcınınsa hep sorunu var olmuştur. Sünni İslam ile siyasi Sünni İslam’ın farkını dikkate alarak, kimin mağdur olduğu üzerinde yapılan analiz, aslında Sünni İslam’ın güzellemesidir. Sünni İslam’ın politik manevrası olan “mağduriyeti” edebiyatlaştırılmamalı ve abartılmamalıdır. Bu topraklarda sırf dini inancı nedeniyle Hıristiyan veya Alevi-Kızılbaşlar öldürüldü, ama bir Sünni İslam öldürülmedi. 

Cumhuriyet’in ilk döneminde cereyan eden tüm toplumsal olaylar detaylandırılarak ilgi çekici bir üslupla kitabın sayfalarında yer almış. Beş ay önce ilk baskısı yapılan kitabın ikinci baskı hazırlıkları yapılıyor. 

Türk Nüfus Mühendisliği (1914-1940)

Nevzat Onaran 

Kor Kitap

747 sayfa.