Kitap kürtajı neden caiz değildir?

MURAT CANKARA

Milletin en azından bir kısmını az çok temsil edenlerin iyi kötü toplanıp kör topal da olsa tartışabildikleri o eski fakat güzel günlerden birinde, 8 Mayıs 1877’de, çiçeği burnunda Osmanlı Mebuslar Meclisi toplanmış, matbuat dünyasına nasıl nizam vermek gerektiğini tartışıyorlarmış. Meclisin ‘Devletlû Ahmet Vefik Paşa Hazretlerinin Yüce Başkanlığında’ gerçekleşen bu 25. oturumunda, başkanla İstanbul’dan seçilen ikinci Ermeni vekil Sebuh Bey Maksudyan arasında bir atışma olmuş. Mevzu, basılacak kitaplar için önceden ruhsat alınmasının gerekip gerekmediğiymiş. Sebuh Efendi ruhsatı lüzumsuz bulmuş: “Edebiyatın hiç bir zararı görülmedi.” Reis kendinden eminmiş: “Edebiyat nedir biliyor musunuz? Dünyada ne kadar edepsizlik varsa onun adına edebiyat demişlerdir. Biz bunların hocası olduk. Pekâlâ biliyoruz.” Vekil vazgeçmemiş: “Herhalde edebiyatı menetmek caiz değildir.” Reis çıldırmış: “Nasıl caiz değildir? Katli bile caizdir” (Server R. İskit, ‘Türkiye’de Matbuat Rejimleri’, İstanbul, Ülkü Matbaası, 1939). Reisin başka bir oturumda da, imparatorlukta konuşulan dillerin korunması konusundaki endişelerini dile getiren Rum ve Ermeni vekilleri “Biz burada Türkçeden başka dil bilmiyoruz” diyerek susturduğu rivayet edilir. Canı sağ olsun mu demeli, biz onun sanatçı kişiliğine saygı duyuyoruz mu demeli, yoksa içimizden babasını da sevmezdik deyip susmalı mı, bilemedim. 

Şairin tepkisi

Her ne kadar tartışmalardaki gecikmişlik ve üsluptaki haşinlikten yerlilik ve/ya millilik devşirerek avunmak mümkünse de buraya özgü tartışmalar değil bunlar. Yakınlarda çıkan bir kitap vesilesiyle bunu gündeme getirmek istiyorum: ‘Areopagitica: Basın Özgürlüğü Üzerine’. İngiliz şair John Milton’ın (1608-1674) İngiltere parlamentosuna hitaben yazdığı bir konuşma metni bu. Zaten orijinal başlığı da ‘Lisanssız Eserlerin Özgürce Basılması için John Milton’ın İngiltere Parlamentosuna Hitaben Konuşması’ (Londra, 1644). Anlaşılabileceğini ve anlayabildiğimi umduğum nedenlerle kitabın Türkçe yayıncısı başlığı millileştirmiş. Milton’ın amacı, Avam ve Lordlar kamaralarının 1643 yılında aldığı bir karara tepki göstermekmiş. “Son dönemde yaşanan büyük istismarlara ve basında sıkça yaşanan düzensizliklere, hatalara, dini ve hükümeti aşağılamak ve karalamak adına izinsiz olarak basılan asılsız, lekeleyici, fitneci yazılara, kitapçıklara ve kitaplara” dair olduğu iddia edilen kararda, kısaca, “hiçbir kitabın, kitapçığın ya da metnin Kitapçılar Birliğine kaydolmadan ve birliğin onayından geçmeden basılamayacağı ve dışarıdan ülkeye sokulamayacağı” belirtiliyormuş (s. 32).     

‘Kayıp Cennet’ 

Milton’ın bu konuşmayı kaleme almasına neden olan meselenin bir boyutu Hristiyanlık tarihindeki mezhep çatışması ki benim de bu yazının da boyunu aşar. Ayrıca İngiltere’deki yayıncılık tarihi, telif yasası ve sansür bağlamında da önemli bir mevzu bu. Her ne kadar metinde ayrıntılarına girilmese de, satır aralarındaki bazı ifadelerden anlaşıldığı üzere işin ekonomik boyutu, Türkçesiyle söylersek bu karardan nemalananlar üzerinde de durulmaya değer. Son olarak, siyasetin ‘Kayıp Cennet’ (yoksa ‘yitik’ ya da ‘yitirilmiş’ mi demeli?) şairine bulaşarak onu uzun yıllar şiirden uzaklaştırması, diğer bir deyişle Milton’ın hayatı özelinde siyaset-edebiyat ilişkisi boyutu var ki biz Türkiye’de bunu anlamayan nesle aşina değiliz.          

Günümüze dair

Öte yandan ‘Areopagitica’ tüm bu bağlamlardan behresiz olarak da okunabilecek bir metin. Belki hepsinden önemlisi, başlığının ima ettiğinden çok daha geniş bir alanda, ifade özgürlüğü ve farklılıkların korunması üzerine söz söylüyor olması. Mitolojiye, tarihe ve edebiyata göndermelerle dolu bu yapılmamış ve bittabi kısa vadede neticesiz konuşma, Milton’ın kullandığı retorik aygıtların zenginliği açısından da ilginç. “Bu iyi bir halt olsaydı daha önce yapılırdı”dan tutun da “Bu hedefe varmak teknik olarak imkânsız” ya da “Size yakışmaz, asil lordlarım”a varıncaya kadar pek çok söylemi deniyor şair. Yaşlı Avrupa’nın çoğu ülkesinden büyük bir genç nüfusa sahip olan ve bu gençlerin çoğunluğunun, önlerine kağıt kalem konduğunda yahut mikrofon uzatıldığında, çocuklar kendilerini Pokemon sanıp balkondan uçmaya çalıştıkları gerekçesiyle adı geçen çizgi filmin yasaklanması gerektiğini savunmaya dünden hazır durduğu; yeni nesillerin sigara yerine dalıyla çiçek içmeye özendiği memleketimizde, Milton’ın niçin düşüncenin ve kitapların özgürce dolaşıma girmesi gerektiğine dair savunusundan herhalde öğrenilecek şeyler vardır. Elbette iş Katolikliğe, Protestanlığa ve İslam’a gelince Milton’ı da temkinli okumak gerekiyor. Fakat ne olursa olsun, koskoca bir edebiyat geleneğinin en büyük şairlerinden biri söz konusu burada. En azından, günahı ortadan kaldırmak için uygulanacak her sansürün erdemin ortadan kalkmasıyla sonuçlanacak beyhude bir çaba olduğunu bilecek kadar şair. Dahası, “Bir aptalı güvence altına almak için akıllı bir adamın birikimini arttırmasının engellenmesinin” topluma maliyetini kavrayabilecek kadar ekonomist; toplumlar kitapların basılmaya münasip olup olmadığını önceden tartacak birkaç din adamı ve/ya memur görevlendirme cinliğini daha önce ihdas etmiş olsalardı bugün alışveriş sepetlerimiz bomboş bir halde birbirimizle cıbırca konuşuyor olacağımızı bilecek kadar insan.     

Çeviri üzerine

Pinhan Yayınları bilhassa felsefe alanında dikkat çekecek işler yapıyor, önemli kitapları güzel güzel basıyor ve umarım bu çabaları daim olur. Ancak bir iki noktaya dikkat çekmem gerek: 1) Metne ilişkin editoryal çerçeve ne yazık ki yetersiz. Örneğin ‘Sunuş’, ‘Giriş’, ‘Analiz’ bölümlerinin ve kitabın sonundaki notların kime ait olduğu konusunda kafa karıştırıcı bir edisyon bu. Ne kime ait, Pinhan bu işin neresinde duruyor, net değil. 2) Bu tür metinlerde sık sık karşılaşılan bir sıkıntı ‘Areopagitica’da da karşımıza çıkıyor. Geçen yüzyıllar boyunca dilde meydana gelen anlam kaymaları hesaba katılmadığı için, çoğunlukla anlaşılmakla birlikte yer yer hatalı yer yer de takır tukur bir dile maruz kalıyoruz. Şiirsel dili ve göndermelerinin yoğunluğu nedeniyle kolay bir metin olmadığının farkındayım ancak anlam kaymalarının önemli bir bölümü dikkatli bir son okumayla halledilebilirdi. Bunu Pinhan’dan azade söylüyorum: “Efendim, bugün bir İngiliz üç yüzyıl önceki metni eline alıp rahatlıkla anlayabilir, halbuki bizde...” cıvıklığının da neden olduğu, İngilizce ‘bilmenin’ İngilizce yazılmış her metne vukuf için yeterli olduğu yanılgısının yayınevlerimiz nezdinde tartışılması ne lezzetli olurdu. 3) Virgül konusunda hatalara yol açacak kadar eli sıkı davranılmış. Oysa bildiğim, felsefede virgül hayat memat meselesi.

Areopagitica

John Milton 

Çeviri: Derman Kızılay

Pinhan Yayıncılık

152 sayfa.