Zabel Yesayan’ın son yılları

ESRA AŞAN

Son yıllarda Zabel Yesayan’ın pek çok eseri Türkçe’ye çevrildi. Zabel Yesayan hem ‘Silahtar Bahçeleri’, ‘Yıkıntılar Arasında’, ‘Sürgün Ruhum’, ‘Meliha Nuri Hanım’ gibi eserleri vesilesiyle hem de kendisinin feminist, sosyalist ve edebi kimliği üzerine yapılan araştırmalar ile Türkiyeli okuyucu tarafından daha çok bilinir ve okunur hale geldi. Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu’nun Zabel Yesayan’ın hayat öyküsünü sahneye taşıdığı oyunu ‘Zabel’ ise bu ilgiyi tiyatro alanına taşımış oldu. 

BGST Yayınları Mart 2018’de tiyatro-oyun serisinden ‘Zabel’ adlı kitabı yayımladı. Aysel Yıldırım ve Duygu Dalyanoğlu’nun kaleme aldığı ‘Zabel’,  üretim sürecinde asli rolleri kadınların üstlendiği bir kumpanya yapısı içinde üretilmiş bir oyun metni. 1878, Üsküdar doğumlu Osmanlı aydını Zabel Yesayan’ın hayat hikâyesini, etrafındaki kadınlar ekseninde anlatan bir kadın oyunu. 

‘Hatırlama’ eylemi 

Oyun, Zabel Yesayan’ın hayat hikâyesini hayatının son yıllarını merkeze alarak anlatıyor. Bu yıllar aynı zamanda yazarın hayatının en karanlıkta kalmış yılları... 24 Nisan 1915’te tutuklanan aydınlar listesinde olup İstanbul’dan kaçmayı başaran Zabel Yesayan yıllarca sürgün hayatı yaşadıktan sonra 55 yaşında ‘yeni anavatanım’ dediği Sovyet Ermenistanı’na yerleşme kararı almış ancak; 1937’de Stalin’in ‘Büyük Temizlik’ operasyonları sırasında tutuklanmıştır. Oyunun hikâyesi buradan, soğuk, karanlık bir hapishane hücresinden başlar. İki düzlem üzerinden ilerleyen oyunun birinci düzlemi Zabel Yesayan’ın, aslında hiçbir zaman işlemediği bir suçu işlediğini itiraf etmeye zorlandığı sorgu sahneleri üzerine kurulu. Oyunun ikinci düzlemini ise geçmişe ait sahneler oluşturuyor; hücrenin karanlığından ve sorgunun boğuculuğundan kaçmak isteyen Zabel’in sığındığı anıları… Bu düzlemi ‘hatırlama’ eylemi şekillendiriyor. Zabel Yesayan doğumunu, çocukluğunu, gençliğini, yazar olmaya nasıl karar verdiğini, 1909 Adana Katliamı’nı, 1915’te İstanbul’dan kaçışını hatırlıyor; bu anılardan güç alarak Sorgu Komiseri’nin karşısında başı dik duruyor. 

Aysel Yıldırım ve Duygu Dalyanoğlu, oyunu kaleme alırken Zabel Yesayan’ın biyografik izler taşıyan eserlerini, makalelerini, mektuplarını okumuş ve yazarın portresini çıkarmak üzere detaylı bir araştırma yapmışlar. Aynı zamanda Zabel Yesayan’ın yaşadığı dönemin siyasi ve kültürel tartışmalarındaki referanslara da oyun metninde rastlamak mümkün. İlk Ermenice roman yazan kadın yazar Sırpuhi Düsap’ın genç Zabel’i kadınları entelektüel dünyada dikenlerle dolu bir yolun beklediğini söyleyerek uyarması, 1909 Adana Katliamı sonrası Ermeni yetimlere sahip çıkmaya çalışan Zabel’in dönemin otoriteleri ile yaşadığı karşılaşmalar, Sovyet Ermenistanı’nda Zabel’in milliyetçilikle ve devrim karşıtı olmakla suçlanarak tutuklanması buna örnek olarak verilebilir. Öte yandan oyun gerçek bir yaşam hikâyesine dayansa da pek çok kurmaca sahne ve karakter de içeriyor. Bu yönüyle ‘Zabel’ hakikatle bağlantıyı koparmayan, kurmaca bir tiyatro eseri olarak karşımıza çıkıyor. 

Kadın dünyası

Aysel Yıldırım ve Duygu Dalyanoğlu, Zabel Yesayan’ın hikâyesini sadece kadın karakterler vasıtası ile anlatmayı tercih ederek kadın dünyasına pozitif ayrımcılık yapıyorlar.  Hem Zabel’in kişisel tarihini ve hem de dönemini feminist bir bakış açısı ile yeniden yazıyorlar. Kitabın arka kapağında yer alan, Zabel karakterinin son sözleri kadın dünyasının kendi hayatındaki güçlendirici yönünü özetler nitelikte:  

“Yedi sekiz yaşında ya var ya yokum. Yine bir gece, kâbus... Bir karabasan tepemde, uçurumun kenarındayım, düştüm düşeceğim. Çığlıkla, terler içinde uyandım. Yayam duymuş sesimi. Elinde bembeyaz, ipekten bir havlu... Isıtmış bir de... Sırtımı ovarken ‘Korkma Zabelcan’ dedi. ‘Korkma, ceberrutlardan, karakoncoloslardan korkma. Sıyır peçelerini, gözlerinin ta içine bak. İtseler de seni uçurumdan, korkma. Unuttun mu kızım? Senin kanatların var. Sen Ağavni’nin kızısın, güvercinin kızı...’ Merci yaya, bana ceberrutlardan korkmamayı nasihat ettiğin için... Merci mama, bana kanatlarımı hediye ettiğin için, hislerini saklamaktansa, hiç çekinmeden göstermeyi öğrettin, merci... Merci, Madame Düsap, artık biliyorum, mücadele vermeden kavga olmaz. Merci Fayize, bu kardeşinle sofranı ve derdini paylaştın. Sofi, kızım, biliyorum bu hücreye ulaşmıyor ama bana her hafta mektup yazıyorsun, biliyorum. Merci, hepinize binlerce kez teşekkürler… Bana düş kurmayı, düşlerin aydınlığında karanlıktan korkmamayı öğrettiniz. Merci.”

Zabel

Aysel Yıldırım, Duygu Dalyanoğlu

bgst Yayınları

67 sayfa.