Gerçek bir kırgınlık

ESRA KARADOĞAN

Daha ilk satırlarda insanı kendine çeken bir roman ‘Kırgınlık’; henüz üç yaşına girmemiş kızının cesedini, aradan geçen yıllara rağmen raylarda arayan kadının hikâyesiyle açılış yapan bir kitap. Anlatıcı, Osman Ali, hiç tren gelmeyen bu istasyonda yıllardır bekçilik yapıyor ve artık bu duruma katlanamadığı için istifa etmek istiyor. İlginç bir şekilde anlatıcılar hep farklı ve erkek. Bu, tüm anlatılanlara biraz daha dışarıdan bakmamızı sağlasa da; acı, şekle bürünüp, satırların arasından fırlayıp okurun beynine saplanıyor. ‘Kazlar’ isimli bir sonraki bölümde, o kız çocuğunun hikâyesinin devamıyla ya da anlatıcının durumuyla ilgili bir şeyler öğrenebileceğini sanan okur şaşırmaya hazırlansın, çünkü iki yazarın atışmaları arasında bu sefer sessiz, sakin, işini yapmaya çalışan, utangaç, çekingen Michéle ile karşılaşacak. Okuduğu her hikâyenin, bir romanda alışık olduğumuz üzere, birbirine bağlanacağını sanan okur her yeni bölümle ufak bir şaşkınlık yaşayabilir. 

Mutlu son?

Yazar dil olarak, yalın bir dil kullanmış olsa da, kurgusu yönünden sert, vurucu bir kitap ‘Kırgınlık’. Her satırdan üzüntü, öfke aksa da, okur bunlardan yaşadığı kırgınlığın yanına bir de kitabın formunu düşünürken, hikâyelerdeki boşlukları doldurmaya çalışırken kırılıyor. Bu bir roman mı yoksa, hikâye mi? Tüm bunlar bir yerde birleşiyor mu? Mutlu son var mı? Kitap böyle akıp giderken, her yeni sayfada yeni karakterlerle karşılaşıyorsunuz. Yazar kitap boyunca tüm bu karakterleri detaylı bir şekilde anlatmamış, öykülerde olduğu gibi karaktere yaşadıklarının, o anlarının üzerinden gitmiş. Karakteri tanımadığınızı sanıyorsunuz; bazılarının isimleri bile yok; belki saçının rengini, boyunu bilmiyorsunuz ama her bir karakter öylesine tanıdık, anlatılanlar öylesine bilindik. Bunları yaşayan olmasanız da anlarsınız, çünkü iz bırakmadan, görünmeden, mümkünse sorun çıkmamasını sağlayarak yaşamaya çalışan,  sorunu olduğunda ise asla dinlenmeyen, dikkate alınmayan kadınların hikâyeleri var bu satırlarda. Bu yüzden okurken öfkelenmemek, tüm yaşadıklarımıza benzediği için bir kez de kitapta olanların gerçekliği karşısında sarsılmamak elde değil.

“Yolları ezeceğim korkusuyla parmaklarımın ucunda, usulca yürüdüm. Havayı zehirleyeceğim korkusuyla içime soluk çekemedim. Dokunduğum yeri inciteceğim korkusuyla hiçbir yere değemedim. Vücudum eriyip uçsun, buhar olup havaya karışsın, oradan süzülerek geçip gideyim istedim. Ama hep devam ettim. Dünyanın içinde başka bir dünya bulmuşuz gibi sıralanıp yürüdüğümüz yolların adım adım içinden geçtim.”

Okura ithaf

‘Kırgınlık’, her ne kadar okura ithaf edilmiş bir roman olsa da okuru pek çok açıdan kıran bir roman, biçimiyle yarattığı kafa karışıklığının üzerine tüm bu acıların hep kadınlara dair olması ama buna rağmen yine anlatıcıların erkek olması insanı üzüyor. Gerçek hayatta da kadınlar üzerine konuşanlar, onların yapabileceklerinin ve yapamayacaklarının sınırlarını erkekler çizerken, böyle bir romanda da buna gerek var mıydı diye düşünmeden edemiyor okur. Bu durumun açıklaması da kitabın içinde gizli, bunun için acıta acıta da olsa okumaya devam etmek gerekiyor.

Tüm bu hikâyeler gerçek. Biz, tüm bu acıları bizzat yaşamamış olsak bile tüm bur kırgınlıklar bizim. Burada, bu zamanda olmadı belki, ama oldu ve oluyor. Hikâyeler hiç birleşmiyor, karakterlerin yolları hiç kesişmiyor fakat tüm bu karakterlerin ortak noktası, kırgınlık. Yapbozun birbirinden bağımsız gibi gözüken parçalarının örülmüş hali bu ve aradaki kayıp parçaların, boşlukların tarafımızdan doldurulacağını kabullenmek gerekiyor.

Adına yakışır

“İnsanların hikâyelerini benim burada anlattığımdan daha mı eksiksiz biliyorsunuz? Değil dışarıdan gözlemlediğiniz, sözde yakından tanıdığınıza inandığınız kimselerin hikâyesine benim bu anlattıklarımdan daha tam olarak mı vakıfsınız?

O halde benden niye tüm boşlukları doldurmamı bekliyorsunuz.” 

Roman, sonuna geldiğinizde, tamamlanmış ve anlamını kazanmış oluyor, bittiğinde elinizde tuttuğunuz, romanın ismine yakışır şekilde, saf, kuvvetli ve fakat çok gerçek bir kırgınlık.

Kırgınlık

Nihan Kaya

İthaki Yayınları

152 sayfa.