AGOS’UN MERCEĞİNDEN: Mızrak çuvala sığmadı

Agos’un geçen hafta manşete taşıdığı haber öyle görüyor ki toplumun gündemine damgasını vurmakla kalmadı, bazı kesimleri de rahatsız etti. Ne demişti Agos geçen hafta? Patrikhane’nin 2017 bilançosunda ‘halkla ilişkiler’ kaleminde 4 katlık bir artış var. Bu ‘halkla ilişkiler’ kalemi Patrikhane tarafından Ermeni toplumu gazetelerine verilen ilanları kapsıyor. 2016’da 33 bin TL’lik ilan verilmişken 2017’de 135 bin TL’lik bir ilan verilmiş. Sonra da ortaya çıkarmıştık ki bu ilanların 100 bin TL’lik kısmı Jamanak gazetesine, 34 bin TL’lik kısmı da Marmara gazetesine verilmiş. 2017’nin patrik seçimi konusunda önemli gelişmelere sahne olduğunu, yılın ikinci yarısında Değabah Bekçiyan’ın patrikhane yönetimini devraldığını ve Bekçiyan’ın “İlan için bütçemiz yok” demesini de hatırlatarak bu ilanların yılın ilk dönemine yani Ateşyan’ın Patrikhane’yi yönettiği döneme ait olduğunu söylemiştik. Ve bu tablodan Patrikhane’nin yani Ateşyan’ın gazetelerin kendisini destekleme tutumuna göre ilanları pay ettiği sonucunun çıktığını söylemiştik.

Haberimiz yayınlandıktan sonra Jamanak gazetesinde ismimiz zikredilmeden Agos’a yönelik bir açıklama yayınlandı.  Hayli uzun bu açıklamada ilk gözümüze çarpan haberimizden tek cümle ile dahi söz edilmemesiydi. Yani Agos’un haberini okumayan birisinin bu açıklamadan bir şey anlaması imkansızdı. Sadece Agos’a yönelik karalamalardan ibaret olan bu yazıdaki bazı ifadelere yanıt vermek durumundayız. 

‘Yapay tartışmalar’ derken?

Öncelikle –yine isim vermeden- Agos’un son zamanlarda bir itibar kaybı yaşadığı öne sürülüyor, şu sözlerle: “Toplumsal yaşamımız son dönemde itibar erozyonu yaşayan bir yayın organının yarattığı yapay tartışmalara tanıklık ediyor. Cemaatteki yönetsel süreçler üzerinden nüfuz mücadelesine girişmiş bir yayın organı var. Muhalif görünmek ve o alanı tekeline almak istiyor.”

Güldük. Patrik seçimi konusundaki tartışmalar yapay, öyle mi? Bir toplum nereden baksanız en azından 5 yıldır canını dişine takmış Patriğini seçmek için uğraşıyor, Patriklik makamının tartışmalı, yıpranmış  bir vekalet ile yürütülmemesini istiyor, imzalar topluyor, toplantılar yapıyor, inisiyatifler oluşturuluyor, Ruhani Kurul Başkanı bile dayanamayıp istifa ediyor, istifa sonrası Kumkapı’daki büyük toplantıda Ateşyan’ın  Değabah seçiminden sonra da Patrik Genel Vekilliğini yürütme niyeti ortaya çıkınca  herkes birbirine giriyor, bunun üzerine Eçmiadzin’e gidiliyor, Vehapar huzurunda toplantı yapılıyor. Ve bütün bunlar yapay öyle mi? Geçiniz. Ha bir de muhaliflik alanını tekelimize almak istiyormuşuz. Şunu söyleyelim. Derdimiz hiç de öyle muhalefet filan değil, sadece ve basitçe gerçekler. Ayrıca tekel derdimiz de yok tam tersine keşke daha fazla gazete, yıllardır anlatmaya çalıştığımız basit gerçeğe itibar etse, egemenlerin, toplumun kurumlarına çöreklenenlerin, gemisini bir şekilde yüzdürenlerin değil, toplumun sesine  kulak verse.

Muhalefet ve gazetecilik meselesi

Yazıda uzunca gazetecilik dersi de veriliyor. Şu muhalefet ve gazetecilik meselesi madem ki bir kere açıldı, şu noktayı vurgulayalım: Elbette her gazetenin bir tutumu olacaktır ancak bir gazetenin temel derdi, olanı tüm çıplaklığıyla yazmak olmalıdır. Ancak hem Türkiye’de hem de Ermeni toplumunda öyle bir evreye girdik ki olanı yazdığınızda otomatikman muhalif oluyorsunuz. Çünkü bu ülkenin egemen havası ve egemenlerinin havası her zaman gerçekleri örtmek üzerine olmuştur. Ne yazık ki bizim toplumun egemenleri ve onun medyası  da Türkiye’nin siyasetinden ve ana akım medyasından ne görüyorsa onu yapıyor.

Birkaç ifade daha var ki onlara da yanıt vereceğiz ama önce şu tuhaf, iler tutar tarafı olmayan karalamalara değinelim. Şöyle deniyor: “Bu gazetemiz bir taraftan muhalif görüntüsüne toz kondurmaz, diğer taraftan perde arkasında devletten yardım alabilmek için kulis yapar.” 

Azınlık gazetelerinin durumu

Ne olabilir acaba, diye düşündük. Sonra dedik ki herhalde Basın İlan Kurumu’nun azınlık gazetesi olarak gördüğü gazetelere ilan yerine ödenek verilmesi konusunda yapılan çalışmalara verdiğimiz katkı. Biz bu yıllık -küçük denebilecek- ödeneklerin tüm azınlık gazetelerinin hakkı olduğuna inandığımız için o çalışmaları yürütüyor ve tüm gelişmeleri de gazeteye yazıyoruz. Konu şu: Basın İlan Kurumu azınlık gazetelerine resmi ilan vermiyor. Çeşitli kriterleri karşılamadığı gerekçesiyle. Oysa Ermeni, Rum, Yahudi ve Süryani toplumlarının gazetelerinin de bu ilanlardan yararlanma hakkı var, en azından buna inanıyoruz. Ve zaten okurlarının bu kadar az kalması da bu azınlık gazetelerinin kabahati değil. Ancak BİK kriterler tam olarak karşılanmadığı gerekçesiyle ilan yerine yıllık toplu bir ödenek ayırıyor. Son olarak bu rakam 6 gazete için yıllık 150 bin TL oldu. Ancak kimi yıllar aksamalar oldu, hala da olma ihtimali var. Agos tüm gazeteler, altını çizelim ‘tüm gazeteler’ için bu ödeneğin bir kurala, sisteme bağlanması ve ekonomik koşullara göre revize edilmesi için çaba gösterdi, gösteriyor. Bunu da en iyi Jamanak biliyor. Ama her nedense muhalif görünüp devletten pay kapmaya çalışan gazete biz oluyoruz.

Gülemedik buna. İçimiz acıdı sadece. Ve bir başka tuhaf ifade daha: “Patronlarının kurucusu olduğu vakfın binasına yerleşmiştir, ama kiracılıktan dem vurur.”

Kastedilen Hrant Dink Vakfı olsa gerek. Böyle bir konuya değinmek zorunda kaldığımız için özür diliyoruz ama madem böyle saçma bir laf ortaya atıldı, düzeltmek gerekir. Anarad Hığutyun Binası’nda Hrant Dink Vakfı da Agos da kiracı. Durum bundan ibaret. Yeri gelmişken şunu da söyleyelim, “Patronlar, patronlar” denilip duruluyor ama Agos yazıda hayal edilen şekilde yönetilmiyor, ilk kurulduğu günden beri. 

Danışma Kurulu’nda neler konuşuldu?

Gelelim meselenin bam teline. Bu bahsettiğimiz yazının yayınlandığı gün Patrikhane’de Danışma Kurulu toplantısı oluyor. Jamanak ve Marmara gazetelerinin yayın yönetmenleri de bu Kurul’un üyesi olduğundan, konu gündeme geliyor. Ve Marmara gazetesinde yazılanlara göre anlıyoruz ki Başepiskopos Ateşyan toplantıda bu farktan haberi olmadığını ve bundan sonra daha dikkatli olacağını söylüyor. Yine Marmara’nın haberine bakılırsa Jamanak yayın yönetmeninin ‘boyut ve tarife farkı’ açıklaması da Kurul üyelerince inandırıcı bulunmuyor. Ve konu Ateşyan’ın “Bundan sonra daha dikkatli olacağım” demesiyle kapanıyor.

Ee? O kadar laf niye edildi şimdi? Haberimiz mi yanlıştı? Değil elbette. Çıkarımımız mı yanlıştı? O da değil. Üstelik biz sadece bu farkı sorguladık. Bu ilanların neden sadece iki gazeteye verildiğini henüz sorgulamadık.

Şu bir kere açık biçimde ortaya çıktı: Taraflar bu tabloya dair hiçbir ikna edici açıklama yapamamışlardır.

Üzerinde çok durmak istemiyoruz çünkü gerçekten kötü niyetli bir yazı ama son kez Jamanak’ta yayınlanan karalama yazısına değinmek durumundayız.  Yazının bir yerinde deniyor ki: “Kuşkusuz, toplumun önünde söz söylemenin bir sorumluluğu ve bir bedeli var. Zaman zarfında savunduğunuz görüşler gerçekle örtüşmeyince durum hoş olmayabiliyor. Şimdi bu gazetemiz de benzer bir sorun yaşıyor. Gönül ister ki, sorunları kısa zamanda aşsınlar, ama başka yöntemlere girişiyorlar. Zemin kaybetmeye devam ederken, aynı zamanda zemin kaydırma ve başkalarına çamur atıp, kendilerini aklama çabasındalar.”
Şimdi bu sözleri Danışma Kurulu toplantısında esen hava ile birlikte okuyun. Zaman zarfında savunduğumuz görüşler gerçeklerle örtüşüyor mu, örtüşmüyor mu, siz karar verin. Ve durum kim açısından hoş olmuyor, ona da siz karar verin.

Tablo böyle cereyan edince ve bu ilan bütçesi meselesi toplum açısından dev bir soru işaretine dönüşünce Başepiskopos Ateşyan bu kez 9 Nisan Pazartesi günü –nedense- kendi facebook hesabından bir açıklama daha yaptı. Karmakarışık ve hiçbir şey anlaşılmayan açıklamada belli belirsiz bir şekilde Bekçiyan döneminde de gazetelere ilan verildiği söyleniyor ama bu kuvvetli biçimde desteklenemiyor. Devamında yer alan şu ifade ise ilginç:

“2016’da benim dönemimde Jamanak ve Marmara’ya sadece 33 bin TL ödenmiştir, yani gazete başına 13 bin. Şimdi soruyoruz, gazeteler veya Jamanak 2017 yılında mı beni destekledi de bol ilanlar veya bol para aldı. 2016 da gazetelere 33 bin veren birisi, nasıl olur da 2017 de dört misli ödeme yapar? Sebebine gelince, bu tartışma ve sürtüşme döneminde gazetelere bolca ilan ve bildiriler gönderildi, dolayısıyla faturalar şişti.”

Okuyunca şunu görmemek imkansız. ‘Bir yanıt vermek gerekir ama öyle bir yanıt verelim ki kimse bir şey anlamasın’ denmiş. Aslında tüm bu tartışmanın özü şu cümlede gizli: “2016’da gazetelere 33 bin veren birisi, nasıl olur da 2017’de dört misli ödeme yapar?”

Evet toplum da bunu merak ediyor zaten.

Bitirirken şu Danışma Kurulu’nun yapısına da tekrar değinmek gerekir. Başta da belirttiğimiz gibi Kurul’da iki gazetenin genel yayın yönetmeni de üye olduğundan toplantıların içeriği sadece iki gazetede yayınlanıyor. Yaptınız bir iş, bir kurul oluşturdunuz. Bari şu Kurul’a bir sözcü atayın da toplantı bitince bir açıklama yapsın. Toplantıda konuşulanları sadece yayın yönetmenleri Kurul üyesi olan gazetelerden okumak mecburiyetinde miyiz?

Jamanak gazetesindeki karalama yazısına cevap verelim diye başladık, konu buralara kadar geldi. Uzun sözün kısası: Haber vermeye devam edeceğiz.  

 

Kategoriler

Toplum Güncel Türkiye