Balıkçılıkta ‘organize işler’

Yalova tersaneler bölgesinde geçen 30 Mart akşamı aksiyon filmlerini aratmayacak sahneler yaşandı. Ancak maalesef medyada bu olay pek yer bulamadı. Sosyal medyada özellikle balıkçılık kamuoyunda büyük yankı uyandıran olay, Türkiye’de balıkçılık alanında yaşanan pek çok sorunu da bir kez daha gündeme getirdi. Kendisi de balıkçı olan, balıkçılık üzerine yazılarıyla tanınan aktivist Kenan Kedikli’yle yaşanan sorunları ve çözüm yollarını konuştuk.

Geçtiğimiz günlerde Yalova’da denetim ekiplerine yapılan saldırıya dair haberler sosyal medyada yer bulmasına rağmen yazılı basında yer bulmadı. Yalova’da neler oldu?

30 Mart gecesi Yalova tersaneler bölgesinde iki teknenin şüpheli faaliyetlerine dair yapılan ihbar üzerine deniz polisi ve Yalova Tarım İl Müdürlüğü’ne bağlı Su Ürünleri Şube Müdürlüğü denetleme ekibi hızla bölgeye intikal ediyor. Sahada iki adet yasadışı midye toplayıcısı ile karşılaşılması üzerine (hem tekneler yasadışı hem de topladıkları saha yasak) üzerine rutin denetleme işlemine geçiyorlar.

Yapılacak işlem basit. Yasadışı toplayıcılar da bunu biliyor. Şahısların kimlikleri tespit edilecek, motorun evrakları kontrol edilecek, yasadışı av ve araçlara el konulup Su Ürünleri Kanunu’na göre cezai işlem yapılacak. Lakin bütün hikâye tam bu noktada başlıyor. Yaptıklarının sonucuna katlanmak istemiyorlar ve önce direniş gösterip sonra da sahadan kaçmaya başlıyorlar.

Kaçamayacağını anlayan yasadışı avcılar dönerek denetleme teknesine çarparak caydırmaya belki de batırmaya çalışıyorlar. Bu çarpışma esnasından bir polis memuru avcıların teknesinin güvertesine düşüyor. Polis teknelerinde iken kaçış tekrar başlıyor. Kaçış esnasında teknelerine düşen polis memuru darp edilerek denize atılıyor.  Gecenin karanlığında polis memuru personelin dikkati sayesinde fark edilerek kurtarılıyor ve kaçak teknenin takibine devam ediliyor. Kovalamaca Darıca-Eskihisar arasında bir noktada son buluyor. Kaçak toplayıcılar tekneyi bırakarak karadan kaçıyorlar. Daha sonra teknede bulunan cep telefonu sayesinde kimlikleri tespit edilip hem Su Ürünleri Kanunu hem de TCK kapsamında işlem yapılıyor. Gecenin sonunda darp edilmiş bir polis memuru balyoz ve künt cisimlerle hasar verilmiş su ürünleri kontrol teknesi ile görev yerine dönülüyor.

Bu ve benzeri olayların giderek arttığına şahit oluyoruz. Bu denetimler esnasında bir de genç bir Su Ürünleri Mühendisi hayatını kaybetmişti. Neden artıyor bu olaylar veya neden engellenemiyor?

2013 yılıydı sanıyorum yine Agos’ta yaptığımız bir röportajda “Denizde kan akacak ve bu kanın sorumlusu önlem almayan devlettir” demiştim. Bugün dönüp o günlere baktığımda hatalı bir söylem olduğunu düşünüyorum. Biz bir görev esnasında kaybettiğimiz Mehmet Özdinar’ı en sıradan ve en basit bir işlem esnasında kaybettik. Mehmet’in vefatından bu yana daha vahim sonuçları olabilecek onlarca olay yaşadık. Çanakkale’de denetleme esnasında personel denize atıldı, Şile’de denetleme görevi esnasında bir memur kaçırıldı ve Sahil Güvenlik botu tarafından denizde kurtarıldı. Bir başka olayda denetleme personeline av tüfeği ile ateş edildi. O kadar çok olay var ki anlatsam gazetenin sayfaları yetmez.

Sorumluluğun devlette olduğu düşüncesinden neden vazgeçtiniz? Yasadışı avcılığı engellemek devletin görevi değil mi?

Devlet dediğimizde aklımıza bürokratlar ve memurlar geliyor ve devamında da kolluk kuvveti gibi yapılar. Ben son beş yıldır gerek sahada kısıtlı olanaklarla görev yapan personelin gerekse de bu konunun ciddiyetini fark ederek mücadele eden bürokratın nasıl yalnız kaldığını gördüm. Bu sorunuzun cevabı aynı zamanda neden engellenemediğinin de cevabı olacak.

Denizde iki grup insan var. Bir grup yasal mevzuat çerçevesinde avcılık ve toplayıcılık yapar iken zaman zaman (bilgisizlik, mali baskı, borçlar vb. nedenlerle) avcılık toplayıcılık faaliyeti yapıyor. Bir başka grup var ki bunlar denize sadece yasa dışı avcılık ve toplayıcılık yapmak üzere çıkıyor. Bu ikinci grup tekneleri ruhsatsız, çalışanları ruhsatsız, tekne sahipleri ruhsatsız ve tamamen kayıt dışıdırlar. Üstelik diğer gruptaki balıkçı zaman zaman yasadışı avlansa da balıkçılık faaliyetini tek başına yapmaktadır. Diğer grup ise örgütlü gruplar halinde çalışıyor. Bunlar bildiğiniz çıkar amaçlı suç örgütleridir. Balığını satanı var, rüşveti toplayıp dağıtanı var, sahillerde denetim personelini izleyip takip eden erketeleri var.

Daha açık söyler misin tam olarak kim bunlar ve hangi faaliyeti yapıyorlar?Fotoğraf: Berge Arabian

Bu kapsamda faaliyet gösteren iki grup var. Bunlardan birincisi yasadışı midye toplayıcıları. Örnek vereyim; İstanbul’dan yola çıkan iki TIR her gün İzmir’e midye taşır. Yaklaşık 50 tonluk bir midyeden bahsediyoruz. Bu midyeler her gün sabaha karşı 04-05 gibi Kadifekale’de pişiricilere dağıtılır ve gün içinde midye dolma olarak satışa sunulur. Teknelerden küçük araçlarla toplanan midye TIR güzergâhına taşınmakta ve yaklaşık 500 km ötedeki bir şehirde pişmiş olarak pazarlanabiliyorsa bir organize işten örgütlü bir suçtan bahsediyoruz demektir. Üstelik ve belki de en önemlisi bu bir halk sağlığı sorunudur. Midye leziz ve kıymetli bir deniz canlısıdır ama kökeni bilinmeyen midye bu kadar büyük ölçekte toplanıyor ve tüketiliyorsa halkın sağlığı da tehlikeye atılıyor demektir.

Diğer grup ise Trol ile avcılığa kapalı yerlerde ruhsatlı ruhsatsız teknelerle çalışan ülkenin kuzeyinde korsan güneyinde ise şebeke trol diye tabir edilen yasadışı trolcülerdir.

Bunlar başka bir suç örgütüdür. Gerek Sahil Güvenlik gerekse de Su Ürünleri kontrol teknelerinin bağlı olduğu yerlerde ücretli gözcüleri olan av operasyonu esnasında bu gözcüler tarafından teknelerin pozisyonları hakkında gerçek zamanlı istihbarat sistemi kuran bu grup, sadece yasadışı avcılık yapmak için denize çıkar ve diğerleri gibi tamamen kayıt dışıdır. Balık hallerinde bunların topladığı balığı satan komisyoncuları ve finansörleri vardır. Örgütlüdürler ve şiddet eğilimi taşımaktadırlar. Şikayet edenler ya da itiraz edenler bunlar tarafından darp edilir, tehdit edilir ve yasal balıkçının av araçlarına zarar veririrler.

Endişe verici şeyler anlatıyorsun. Nasıl engellenecek bu durum?

İşte bütün bu konuşmanın en can alıcı sorusuna geldik. Yukarıda da söylemiştim. Sorunun muhatabını doğru tarif etmeliyiz. Devleti işaret ederek bu işten kurtulamayız. Bu sorunun muhatabı parlamento ve hükümetlerdir.

Denize sadece yasadışı avcılık için çıkanlarla yasal avcılık yapan ve buna rağmen zaman zaman çeşitli nedenlerle yasadışı faaliyette bulunan balıkçıların mevzuat açısından ayrılması gerekmektedir.

Bu iki gruptan birincisinin Su Ürünleri Kanunu’ndan çıkarılarak TCK kapsamına alınması gerekiyor. Bunların yaptıkları kabahat değil suçtur. Partiler ve Parlamento bu gerçeği kabullenmeli ve gerekli adımları atmalıdır. Suçu doğru tarif etmeli ve muhakkak caydırıcı cezalar getirmeliyiz.

Eklemek istediğin başka bir şey var mı?

Ben Yalova’da yaşanan bu vahim olayda her türlü tehdit ve tehlikeye rağmen görevden vazgeçmeyen arkadaşlara hem geçmiş olsun demek hem de teşekkür etmek istiyorum. Eskilerin de dediği gibi; “marifet iltifata tâbidir”.

 

 

Kategoriler

Genel Güncel Türkiye



Yazar Hakkında

1967 İstanbul doğumlu. Agos yazı işleri müdürü ve kitap eki Kirk'in editörü; güncel politika, dini akımlar, tarihle ilgili güncel tartışmalar ve yeni çıkan kitaplar hakkında haberler yapıyor.