OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Ahir zaman amiraları

Sessiz sedasız bir köşede duran Ermeni orta sınıfının, beyaz yakalı profesyonellerinin, ‘esnaf’ın, Ermeni toplumunun kaynaklarının küçük bir oligarşinin eline bırakılmasına itiraz etmesi gerekiyor. O kaynaklar, hepimiz için, çocuklarımız için daha müreffeh ve rahat bir gelecek demek


Türkiye Ermeni toplumu azaltıla azaltıla bir avuç kaldı ama siyasi yapısıyla, karar alma ve uygulama mekanizmalarıyla ilgili, neredeyse 200 yıldır değişmeyen kimi durumlar olduğu söylenebilir. Bunlardan biri, Ermeni toplumu içinden bir grubun, devlet ve bürokrasi çevreleriyle kurdukları ilişkileri, Ermeni toplumu üstündeki kendi despotik iktidarları için kullanmalarıdır. 18. yüzyılın ikinci yarısından 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar, sarraflar (siz bunu şimdiki gibi sadece altın işi yapan olarak anlamayın; bugünkü tabiriyle ‘faktöring’ diyebileceğimiz tarz bir işti bu), özellikle devlete tedarikçilik yapan tüccarlar ve üst düzey teknokrat bürokratlar olan amiralar, Tanzimat paşalarıyla kurdukları yakınlıkları, Ermeni toplumundaki iktidarları için kullandılar. Tanzimat paşalarının dönemi kapanıp Abdülmahit istibdadı yerleşince, bu sefer Patrik Ormanyan, devletle ilişkilerini Ermeni toplumu üzerinde baskı aracı olarak kullandı. Her ne kadar 33 sene gibi uzun bir zaman sürse de, dünya kimseye mülk olmadığından, Sultan Hamit dönemi de bitti ve 1908 sonrasında iktidarı, daha ‘modern’ olduğu düşünülen İttihat ve Terakki ele aldı. Bu sefer de Taşnaktsutyun olarak bilinen Evrimci Devrimci Federasyonu, İttihat ve Terakki’yle olan yakınlık ve işbirliğini, Ermeni toplumunun diğer kesimlerini, farklı siyasi akımları sindirmek için kullandı. Cumhuriyete gelindiğinde Ermeni toplumu zaten siyasi gücünden çok şey kaybetmişti ama bu açıdan değişen çok bir şey olmadı. Birileri devletle ilişkilerini Ermeni toplumu üzerinde hep sopa gibi kullandı. Bugün de genel manzara böyle. 
Bir şeyin altını çizelim: Siyasetçilerle, bürokratlarla iyi ilişki içinde olmak kendi başına ve mutlaka yanlış veya kötü bir şey olmayabilir. Burada kritik olan, o ilişki sahiplerinin o ilişkiyi nasıl ve ne amaçlar doğrultusunda kullandığıdır. O ilişkiler Ermeni toplumun hak ve özgürlüklerini, iç demokrasisini geliştirmek için mi kullanılıyor, yoksa ilişki sahiplerinin çıkarları için mi, önemli olan bu. Tabii, Türkiye siyasetinin genel istikamet ve durumu da Ermeni toplumunun iç siyaseti üzerinde etkilidir. Genel siyasette demokratik dinamikler ağır basıyorsa, Ermeni toplumunda daha rahat bir ortam olur. Genel siyasette baskıcı dinamikler ağır basıyorsa, bu durum Ermeni toplumunun iç yapısına da yansır. Öte yandan, asıl olması gereken, toplumun işlerinin bireysel bağlantılar, kişisel ilişkiler üzerinden değil, kurumlar ve hukuk üzerinden yürütülmesidir. 
Hiçbir tarihi dönem birebir aynı değildir ama bugüne dair düşünürken ufuk açıcı olacağı için amiraların durumuna biraz daha yakından bakalım. Bu arada, yeri gelmişken, L.H. Barsoumian’ın amiralara dair doktora tezinin, 35 yıl kadar önce yazılmış olmasına rağmen, hâlâ bu konudaki temel başvuru kaynaklarından biri olduğunu söyleyelim. Onun da dediği gibi, özellikle sarraf amiralar 1750’lerden 1850’lere kadar, devlet için en önemli para kaynağı oldular. Her paşanın birlikte çalıştığı bir Ermeni sarraf vardı. Amiralar için bu ilişkileri Ermeni topumu üzerindeki iktidarları için kritikti ama bu ilişkiler onların aynı zamanda yumuşak karnıydı, çünkü onları devlete mahkûm ediyordu. Genel siyasetteki değişimlerden, güç kavgalarından amiralar da yoğun bir biçimde etkileniyordu. Beraber çalıştığı paşanın gözden düşmesiyle veya bizzat o paşanın kendi sarrafının servetine göz koyması sebebiyle, okka altına giderek malını mülkünü, hatta kellesini kaybeden çok sayıda amira vardır. Kellesini kaybetmeyenler arasında da, o kadar ihtişamlı zenginlikten sonra sersefil halde ölenler vardır. Kısaca söylemek gerekirse, amiralar Ermeni toplumu içinde güçlü, devlete karşı zayıflardı.
Amiraların bir sınıf olarak gözden düşmesinin sebepleri çeşitlidir. Ülkenin vergi sisteminde yapılmak istenen (pek de başarılı olamayan) değişiklikler, 1850’lerin ikinci yarısından itibaren Avrupa’yla yaşanan yakınlaşmanın bir sonucu olarak, Avrupalı bankaların, kreditörlerin Osmanlı finans piyasasına girişleri ve hâkimiyet kurmaları, bu sebepler arasında sayılabilir. Fakat başka bir sebep de, amiraların Ermeni toplumu üzerindeki iç iktidarlarının, 1830’ların ortalarından itibaren, daha küçük ölçekli tüccarlar, dükkân sahipleri, üreticiler olarak tanımlayabileceğimiz esnaf ve Avrupa’daki eğitimleri sırasında yeni siyasi fikirlerle tanışmış, özgürlükçü genç Ermeni entelektüellerin koalisyonu tarafından sarsılmasıdır. Yani, Ermeni toplumunun farklı kesimleri iç siyasete müdahil olmuştur. Bugün de olması gereken budur. Sessiz sedasız bir köşede duran, Ermeni orta sınıfının, beyaz yakalı profesyonellerinin, ‘esnaf’ın, Ermeni toplumunun kaynaklarının küçük bir oligarşinin eline bırakılmasına itiraz etmesi gerekiyor. O kaynaklar, hepimiz için, çocuklarımız için daha müreffeh ve rahat bir gelecek demek. Çocuklarınızdan çalmalarına izin vermeyin.