Dünyadaki güzellik ve çirkinlik adına

ESRA KARADOĞAN

Altın Köşk Tapınağı’nın arka kapağında gerçek bir olayın konu edildiği yazıyor. Fakat bu gerçek olayın detaylarına dair bilgiler kitapta geçmiyor ve elbette bu bir eksiklik değil; üstelik yazar, yarattığı gerçekçi dünyayla size bunu tamamen unutturuyor. Mizoguçi isimli kekeme bir çocuğun hayata bakışını detaylarıyla anlatan bir kitap ‘Altın Köşk Tapınağı’. Mizoguçi, kekeme olduğu için yalnızlık ve çeşitli zorluklar çekerek büyüyor. Büyüdükçe kekemeliği duygularına da sirayet ediyor. Yazar Yukio Mişima, Mizoguçi’nin kendini ifade etmesinde yaşadığı zorlukları anlatsa da asıl konu edindiği tamamen karakterin iç dünyası oluyor. Bunu öylesine sert, keskin ve yakıcı ifadelerle yapıyor ki karakterin dünyasına rahatlıkla girmenize rağmen belirgin bir yabancılık hissediyorsunuz. Yukio Mişima’nın cinselliğe, estetiğe ve şiddete karşı yaklaşımı oldukça farklı, hem gerçekçi hem şiirsel. Çok net ifadelerle, karakterin iç dünyası ve tüm sıkıntılarını ele alışı ve dolayısıyla okurda uyandırdığı his oldukça sarsıcı. Durum bakımından bağ kuramadığınız pasajların bile, yazarın kuvvetli anlatımından dolayı, altını çizerken buluyorsunuz kendinizi. Mişima’nın kaleminden çıkanlar kesinlikle büyüleyici.

Mizgoguçi’nin saplantısı

Mizoguçi’nin kendinde gördüğü tek kusur kekemeliği değil; aynı zamanda çirkin olduğunu da düşünüyor. Küçükken keşiş babasının ona aşıladığı Altın Köşk Tapınağı’na dair sevgi ve güzelliği bir tapınak üzerinden tasvir edişi, onda güzelliğe dair biraz çarpık bir algı oluşturuyor. Mizoguçi için Altın Köşk Tapınağı başlı başına bir güzellik ölçütü olurken; kendini ve diğer dünyadaki her şeyi onunla karşılaştırıp güzelliği bir saplantı haline getiriyor ama en çok Altın Köşk Tapınağı’nı. 

Karakterimiz, babasının ölümüyle Altın Köşk Tapınağı’nın baş keşişine emanet ediliyor ve tıpkı babası gibi bir keşiş olması için eğitimlerden geçiyor. Fakat Mizoguçi’nin gerçekte böyle bir niyeti yok; ruhundaki yansımalarda keşişliğe dair bir şey göremiyor. Onun kendine dair tek görebildiği ruhunun da çirkin ve hatta kötü olduğu. Okuldaki tek arkadaşı Tsurukava, bir süreliğine onun denge içinde ilerlemesine yardım ediyor. Mizoguçi, kendisinin aksine, onun ruhunda hep iyiliği taşıdığını düşünüyor ve Tsurukava’nın beklenmedik ölümüyle sanki Mizoguçi’nin içindeki iyiliğin bir kısmı da ölüyor. Babasının cenazesinde dökmediği gözyaşını arkadaşının cenazesinde dökerken daha çok kendi içindeki iyi tarafın da yitip gitmesine ağlıyor. 

“Bir ayna kullanmadan kişi kendini göremeyeceğini düşünür ama sakat olmak demek her zaman burnunun ucunda bir ayna olması gibi bir şeydir. O aynaya günün her saati bütün bedenim yansır. Unutmak olanaksızdır. Bu yüzden de dünyada insanlara huzursuzluk veren şeylerin bana çocuk oyuncağı gibi görünmesi çok normal. Huzursuzluk yoktur bende. Benim bu şekilde olmam, güneş ve dünyanın var olması, güzel kuşlar ve çirkin timsahların var olmasıyla aynı biçimde tartışmasız bir gerçektir. Dünya, mezar taşı kadar sabittir.”

Bu pasajın sahibi Kaşivagi de, hoşlanmadığım bir tabir olsa da, kusurlu; onun kusuru ise yumru ayakları dolayısıyla topallık. Tsurukava’nın aksine kalbi zalimlikle dolu olan ve topallığını yapmak istedikleri için ustalıkla kullanan Kaşivagi, karakterimizin dünyasında farklı bir kapı aralıyor. Kaşivagi onun güzelliğe, doğruluğa dair bakış açısını daha da yamultuyor ve pek tabii tapınağa ve keşişliğe de; Mizoguçi keşişlerin ve hatta baş keşişin de ruhundaki karaltıları, aslında sıradan bir insanda da olabilecek onlarca kusuru fark ediyor. Yazar Yukio Mişima bir yandan Mizoguçi’nin geçmişine gidip yaşadıklarını ve onun ve ailesinin travmalarını çarpıcı bir şekilde gözler önüne sererken bir yandan da sürekli olarak kendini tanımaya çalışan bir gencin kendini bulamayışının ve saplantılarının sonucunda gitmek üzere olduğu yıkımı sergiliyor. 

Okurken bazen karakterle kavga edersiniz bazen yazarla. Mişima’nın ustalığı bana ‘Altın Köşk Tapınağı’nı çok sevdirirken karakteri için aynısını söyleyemeyeceğim; Mizoguçi’nin büyümeye çalışırken tüm o yaptıkları karşısında sessiz bir öfke duymaktan kendimi alamadım. Her ne kadar Mizoguçi’nin n kekeme olduğu düşünülse de Yukio Mişima böyle bir karakterin ruhuna derinlemesine inip, tüm o dalgalanmaları çok net, etkileyici bir şekilde yansıtmış. Özellikle Japon Edebiyatı’na ilgi duyuyorsanız, okumayı kesinlikle ihmal etmemeniz gereken, insanın üzerinde etkisi uzun süren, heybetli bir eser ‘Altın Köşk Tapınağı’.  Ali Volkan Erdemir’in özenli çevirisinin de bunda katkısı büyük. 

Altın Köşk Tapınağı 

Yukio Mişima 

Çeviri:
Ali Volkan Erdemir

Can Yayınları