OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Nasıl Kürt partisi olunur?

Milletvekili adayları belli olduktan sonra “HDP bir Kürt partisi midir?” sorusu bir kere daha gündeme geldi. Ben de bunun üzerinde durmak istiyorum ama önce, bu yazıya yöneltilebilecek bir eleştiriyi ben kendim söyleyeyim. Aşağıda okuyacaklarınızı, HDP örgütünü, parti içi aktörlerin karşılıklı konumunu, farklı illerde örgütle taban arasındaki etkileşim ve ilişkiyi yeterince bilmeyen biri olarak yazıyorum. Bu bilgi eksikliği, şüphe yok ki bir dezavantaj ama öte yandan, biraz safça da olsa ilkeler bazında konuşabilmeyi, ‘dışarıdan’ konuşan biri olarak ‘idealleri’ hatırlatabilmeyi de daha mümkün kılıyor. Başka bir deyişle, aşağıda okuyacaklarınız biraz da benim HDP’den ne anladığımdır. 

HDP’ye kimi Kürt partisi olduğu için kızıyor, kimi de olmadığı için. Öte yandan, belki birileri yazmıştır da benim gözümden kaçmıştır ama daha “Kürt partisi ne demektir?” sorusu üzerinde duran birini görmedim. Sahi, ne demek Kürt partisi?

Üyelerinin, yöneticilerinin, oy verenlerinin sadece Kürtlerden oluştuğu bir parti mi? Sadece Kürtlerin çoğunlukta olduğu bölgelerde var olan bir parti mi? Eğer murad edilen buysa, pek iyi bir fikir veya hedef gibi durmuyor. HDP’nin o anlamda Kürt partisi olmaması iyi bir şey. Yok eğer, kastedilen Kürtlerin sesi olmak, geçmişten bugüne onlara yapılan haksızlıkları, eziyetleri anlatmak, taleplerini dile getirmek, haklarını savunmaksa, HDP’den daha Kürt bir parti göremiyorum, ki bu anlamda Kürt partisi olması da iyi bir şey.

Kürt partisi olmak, Kürtler için istediğini başkası için istememekse, Kürt olmayanları hakir görmekse, onlardan oy almak gibi bir derdi olmamaksa, bu ülkenin bir Kürt MHP’sine ihtiyacı yoktur derim. Kendileri daha iyi bilir ama bence Kürtlerin de yoktur. (Bu cümlelerden HDP’yi MHP’yle kıyasladığımı, aralarında bir simetri kurduğum sonucunu çıkaranlar varsa, lütfen baştan tekrar okumayı denesinler.)

Kürt partisi olmak, iş cinayetlerinde öldürülen işçilere bigâne kalmaksa, can ve mal güvenliği, onuru her daim tehdit altında olagelmiş, ‘herkesin ötekisi’ Ermeni, Rum, Süryani ve Yahudilerin dertlerine Kürt olmadıkları için ilgi göstermemekse, canlı ve cansız çevreyi gündemine sokmamaksa, hem devlet hem toplum tarafından büyük bir ikiyüzlülük ve zorbalıkla ezilen LBGTİ bireylere sırtını dönmekse, KHK’larla hayatı kaydırılmış herkese, “şucu bucu” demeden sahip çıkmamaksa, evet, görünen o ki HDP bir Kürt partisi değildir, o anlamda iyi ki de değildir. Herkesin şimdiye kadar yok saydığı Afro-Türklerin dertlerini Meclis’e taşımak için bir Afro-Türk’ü aday göstermek gibi hareketler, HDP’yi Kürt partisi olmaktan çıkarıyorsa, bu tanımda, bu anlayışta bir yanlışlık var demektir.

HDP’nin Kürt tabanı, benim kanaatim odur ki, kuşaklardır süregelen var olma ve kimlik mücadelesinin bir sonucu olarak demokrasi bilinci ve olgunluğu, siyasi analiz kabiliyeti ve sezgisi en gelişmiş tabandır. Kendi yaşadıklarının, devletin karakteriyle, zihniyetiyle, yönettiği kitleye bakışıyla, iş yapma biçimiyle ilgili olduğunu çözmüştür, görmüştür. O zihniyetin ezdiği, mağdur ettiği diğer kesimlerle yoldaşlık etmenin, onlarla eklemlenmenin kendi davasını zayıflatmayacağını, bilakis güçlendireceğini idrak etmiştir. Dolayısıyla, HDP’nin aday listelerinde devletin ve geniş toplumun haksızlığa uğrattığı, zulmettiği kesimleri temsil edecek adaylara yer vermesi doğru bir iştir. Bu, Kürtlerin dertlerini anlatmayı, temsil etmeyi sekteye uğratmaz, yani o anlamda HDP Kürt partisi de olmaktan uzaklaştırmaz.

HDP’nin gerek halihazırdaki, gerek müstakbel yöneticileri ve milletvekilleri, Kürtlerin sorunlarına ve Kürt sorununa ilgisiz kalırsa, Kürtlerin temsilinde ve haklarının aranmasında yetersiz kaldığı düşünülürse, bu meselelerde yanlış bir perspektif ortaya koyarsa, şüphesiz ki eleştirilir. Fakat, bu eleştirinin ekseni Kürt partisi olmak-olmamak değil, insan hakları, demokrasi, adalet gibi kavramlardır. Buralarda yetersiz kalanlar da, “Kürt partisi olamadınız” diyerek değil, “Oy aldıklarınızı temsil edemediniz, haklarını arayamadınız, gözetemediniz” diyerek eleştirilir. HDP’nin halihazırda böyle bir zafiyet içinde olduğunu düşününler tabii ki eleştirilerini söyleyeceklerdir. Fakat, devlet tarafından neredeyse kişi kişi sürek avına tabi tutulmuş, tabanının bir kısmı dağıtılmış, siyasi faaliyetleri baskı altında, binlerce üyesi ve yöneticisi hapiste olan bir siyasi parti hakkaniyet ve insaf sınırları içinde kalarak nasıl eleştirilir, onu da pek bilemiyorum.

Parti içi dengeler her partide önemlidir ama HDP gibi kurumsal bileşenleri olan partilerde çok daha önemli ve hassas olması beklenir. Başta da dediğim gibi, bu konudaki bilgi eksikliğimden dolayı kelimelerimi seçerek kullanmaya çalışıyorum. HDP, ‘Kürt ana babadan doğanların’ son sözü söylediği bir parti olmak anlamında Kürt partisi midir bilmiyorum, ama bu da doğru bir ilke değil. Öte yandan, diğer bileşenlerin de, Kürt siyasi hareketinin onlarca yıllık mücadelesi olmasaydı HDP’nin de olmayacağı gerçeğini kabul ve takdir edip, ona göre bir siyasi olgunluk göstermeleri gerekir kanımca.