NAZAR BÜYÜM

Nazar Büyüm

DÖNÜP BAKTIĞIMDA 

Was ist der Mensch

1964-65 Aralık Mart arasında 3 ay Bonn’da yaşadım. Bazı geceler aç uyuyarak, dokuz gün hamallık edip otuz gün idare edecek para kazanarak…
Kitap bol. Okuyup yazacak zaman bol, arkadaş bol. Bütün Bergman filmlerini 3 mark ödeyerek seyrettiğim, Nazım’ın Şu 1941 Yılında adıyla İtalyanca-Türkçe basılan kitabını bulduğum günler.

Bir kitap daha buldum, Was ist der Mensch. İnsan nedir. Veya, insan olmak ne demektir. Siyah-beyaz bir fotoğraf kitabı. Olmayan parama kıyıp aldım. Kapağında Alberto Giacometti’nin bütün yeryüzü ırmaklarıyla şerham şerham yarılmış yüzü, portresi. İçinde bizim Ara Güler’in Kırkpınar çayırında yağa belenmiş iri gövdeleriyle kapışan iki pehlivan. Böyle fotoğraflar.

Bir fotoğraf daha var. 

Sapsarı saçları, bembeyaz elleri yanaklarıyla taş bebek güzelliğinde bir kız çocuğu. 4-5 yaşlarında. Elini uzatmış, parmağıyla aynı yaşlarda siyahi bir erkek çocuğun yanağını elliyor. Bakalım yüzündeki bu kapkara boya çıkacak mı, diye.

İnsan nedir? İnsan olmak ne demektir?

Ben evrime inanırım. Ama bazen kuşkuya düştüğüm oluyor. Açıklayayım.

Evrim kuramı insanı primatlardan gelişerek oluşan bir canlı sayıyor. Milyon yıl öncesine gidiyor, ne zaman alet kullanmaya başlamış, ne zaman avcı/toplayıcı olmaktan tarıma, yetiştirmeye başlamış, taş devri insanı, tunç devri insanı, ateşi, tekerleği ne zaman bulmuş, anlatıp duruyor. Dikilip yürümeye başladığı birkaç milyon yıl önceki haline homo erectus diyor, bizim bugünkü halimize homo sapiens sapiens. Yani, insanı, soyumuzu, bu gezegenin yerlisi sayıyor.

İşte burada aklım karışıyor. İnsan madem doğma büyüme bu doğanın yaratığı, nasıl böyle nobran, umursamaz, çapulcu, yok edici olabilmiş?

Yaradılış inancına dönüyorum. (Orada da aklım karışıyor ya…)

Yaradılış, Adem’le Nisa’nın (Havva) Yaratıcı tarafından yaratıldığını söylüyor. 
Tanrı onları yaratmış, üreyin, çoğalın da demiş, ama Nisa Tanrı’nın bir başka yaratığı olan yılan tarafından kandırılınca, Nisa da Adem’e yasak elmayı yedirince, Tanrı söz dinlemediler, gözleri açıldı diye bu ikisini cennetten kovmuş.

Kovuldukları yer Cennet olduğuna yaşadığımız yer de cennet olmadığına ve insanoğlu bu dünyada yaşadığına göre, demek ki burası, Adem’le Havva’nın kovulduğu, sürgüne gönderildiği yer. Bu da insanın neden doğaya aykırı olduğunu, doğayı nasıl gaddarca mahvettiğini açıklıyor, çünkü , “buralı” değil, sürgün. Demek ki, dünyaya dünya dışından gelme tek mahluk insandır. Yaşadığımız yerkürede tek yabancı, yad, el, insanoğludur. Güzel.

Şimdi bu ‘insan’a bakalım.

Dünyaya elleri yumuk ve çıplak gelir. Hırsının sonu yoktur. Kendinden, kendiliğinden bir şey üretmez, doğadan çalar, doğayı sömürür. Petrolünü, madenini, suyunu, havasını, ormanını, yemişini, balığını, kuşunu, hayvanını yer bitirir. Bugünü talan, yarını yok eder. Çıplak bedenini örtmek için incir yaprağı değil, dolap dolusu giyecek kullanır. Bunların tümü de doğa veriminden üretilmiştir. Yiyeceği kadar pişirmez, pişirdiği kadarını yiyemez. Bu da yetmez, başka insanları sömürür. Üstüne hayatını inşa ettiği inanç, kurnazlık, çıkarcılık, tamah ve insafsızlıktır.  Hak-adalet bilmemektir. Kurban doğrar, şölen kurar, insan öldürür. Sonrasında elleri açık ve boş, çıplak olarak göçer gider.

Bostancı’da bindiğim taksinin şoförünü bir çam yarması, bir ızbandut, sıkışık trafikte taksi onun arabasını sıkıştırdı diye, hırsla, hınçla gelip 60’ındaki şoförü yumrukladı. tekmeledi. Aklın alamayacağı bir kinle! Taksinin farlarını kırdı. Bağırıp çağırmam elbette kar etmedi. İndim, taksi ilerledi, kırmızı ışıkta durdu. Bu kahraman koştu, vurmaya devam etti. Bir kin! Akıl almaz!  Bu vahşi, saldırgan hayvanın arkadaşları koşup onu ayırmak istediler. Ne mümkün!

Dahası! Taksi kırmızı ışığı geçip kaçıp gidince, bu homo erectus, “Def olun gidin, PKKlı piçler, Doğulular, gelip doldurdunuz burayı! Siktirin gidin!” diye gürledi. Konuşmasından anlamıştım, şoför ya Çorumlu ya Yozgatlıydı. Ama ne gam! Doğulu kim? Sen kimsin? Burası neresi? Sen kimi, nereden kovuyorsun?

Böyle eşi görülmemiş bir düşmanlığı kim, nasıl yarattı? İnsan bu mudur? Tüm o gözü dönmüş kini hiddetiyle o saldırgan insan mıdır? Kürdü, Aleviyi, Ermeniyi, bugün kendinden olmayan herkesi düşman bilen, ağaç dibine gömdüklerini çıkartmakla tehdit eden, HÖH’ü, PÖH’ü kurarak katliama hazırlanan bunlar, insan mıdır?Cumhurbaşkanının “Zor evde tutuyorum,” dediği milyonlar bunlar, bu ‘insan’lar mıdır?

O gece uyumadım. Uyuyamadım. Bir polis müdürü, bir baş savcı olmadığıma ömrümde ilk kez hayıflandım. Sonra baktım, o yetmez, size itiraf ediyorum, cebimde bıçak-tabanca olmadığına şükrettim.

O gece ben uyuyamadım. Ya o adam? O şoför? 60’ında bir adam! O ne oldu? O gece? Evinde? Çoluk çocuğu arasında? Aklıma 60 yıl önce Develi’deki Agop Ağa geldi, pazaryerinde bir zibidinin tokatladığı…

Demek ki bir insanlar var, bir de insansı hayvanlar.

Hanımlar beyler! O şoföre yapılan bize de yapılmıştır. Birilerine olan bize de oluyor. Sur’da olan, Cizre’de olan, Nusaybin’de olan bize de oluyor. Uludere’de, Soma’da olan bize de oluyor. Sadece henüz fırsat doğmamış, vesile olmamış, bize sıra gelmemiştir.. Bu dehşet ortamını yaratanlar, sürdürenler, buna çare olabilir mi? Buna biz son vereceğiz. Dünyanın belki de en korkulu ülkesinde yaşıyoruz. Allah aşkına buna son verelim. Önümüzde bir seçim var. Hile hurdanın ayyuka çıkacağı söylenen bir seçim. Gelin her oyunu boşa çıkartalım. 7 parti bir oldular, kendi düzenlerini sürdürmek için “istikrar” yaftalı bir pakt kurdular. Bu günden, bu halimizden memnun muyuz ki sürmesini isteyelim!.. 

Çevrenize bakın. Çevrenizdeki insanlara bakın. Bunca yıllık AKP iktidarından sonra çevrenizde kim, kaç kişi, eskisinden daha mutlu? Kim yarına güvenle bakabiliyor? Borçlu olmayan var mı? Kim aşından işinden emin? Ailenizde, çevrenizde gelecek korkusu, yarın kaygısı taşımayan var mı?

Bunlar bizi tuzağa düşürdüler; borç tuzağına, korku tuzağına. 

Gelin bu oyunu bozalım. Gelin umutlu bir gelecek kurmaya çabalayalım. 

Bu oyunu bozmanın tek çaresi, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) mecliste olmasıdır. Bilelim ki, HDP dışında kime oy verirsek verelim, AKP’nin hanesine yazılacaktır.
……..
Meşhur bir Kahraman var, meclis başkanı. Hidayete ermiş. Aklı başına gelmiş.
24 Haziran’dan belli ki korkmuş, ürkmüş. Hadi birbirimize helallik verelim, demiş.

Belli ki, “Müslüman. İyi Müslüman” başlıklı yazımı okumuş. 

Bak, işe yarıyorum.