Çoksesli kocaman bir senfoni

EBRU KARŞIN

Gaye Boralıoğlu’yla yeni tanışan okurlar için kısa bir bilgilendirmeyle başlayalım. İlk kitabı 11 dizi-hikâye ‘Hepsi Hikâye’ (öykü) 2001, Manuel Çıtak fotoğraflarındaki hayatların sırlarını kurguladığı ‘Meçhul’ (roman) 2004, rengarenk Güldane ve Halil’in hikâyesi ‘Aksak Ritim’ (roman) 2009, 13 kadın öyküsü ‘Mübarek Kadınlar’ (öykü) 2014 yıllarında yayımlandı. ‘Mübarek Kadınlar’ kitabındaki ‘Mi Hatice’ öyküsü kısa film olarak çekildi ve çeşitli ödüller aldı.

Gaye Boralıoğlu’nun son romanı ‘Dünyadan Aşağı’, pek de matah bir adam olmayan, duyarsız, biraz zavallı, hevesle bir işe başlayan ama sonunu getiremeyen Hilmi Aydın’ın hikâyesi. Hilmi Aydın’la Haliç kıyısında alnında bir kurşun yarasıyla tanışıyoruz. Bu korku ve bilinmezlik anında gördüğü bir düş, içine cehennem korkusunu salıyor ve başlıyor bize hikâyesini anlatmaya. Ancak hikâyeyi yalnızca Hilmi Aydın anlatmıyor, onun saptırdığı ya da görmek istediği gibi gördüğü olayların aslını yazar, okurlara anlatıyor. Romanın içinde bir kitap daha var, ‘Sırlar’. Balat’ta özel ve özenli İstanbul yemekleri yapan, Kapelika Lokantası’nın kurucusu, baba Selim Aydın’ın kitabı ‘Sırlar’.

Hesaplaşma 

Babasıyla ölümle bile bitmeyen bir hesaplaşması var Hilmi Aydın’ın. Önce dibe çektiği sonra bir hevesle, aslında biraz da hâlâ ölmüş babasına kendini ispat etme hırsıyla, zirveye çıkarmaya çalıştığı Kapelika mesela. Ana karakterin erkek olması, hikâyenin baba oğul çatışması odaklı olması sizi yanıltmasın. Bu salt bir erkek hikâyesi değil, insan hikâyesi. Gaye Boralıoğlu’nun dilini, karakterini incelikle işlediği, neredeyse ete kemiğe bürünmüş Hilmi Aydın’ın hepimizin hayatında kadın ya da erkek bir benzeri var. Başarısızlıklarını tembelliğine değil babasının tavrına , duyarsızlığını eski eşine, lokantanın pisliğini garsonlara kısaca her sorumsuzluğunu başkalarına yıkarak sıvışan bir adam Hilmi Aydın. 

Hilmi Aydın, eşi Nihan’ı aldatır, sevgilisi Mine’de evinde / eşinde yıllardır alıştığı konforu bulamaz ve  lokantayı batırmak üzeredir. Kayınbiraderi Ali Cemal tarafından vurulur. Ali Cemal, Nihan’ın kardeşi, genç ödüllü şair, Hilmi Aydın’ın hikâyesini sonlandırıken başlatan Ali Cemal.

O bilinçsizlik anında bir düş görür. Düşünde cehenneme gidiyordur Hilmi Aydın. Nasıl, neden cehenneme gitsin, sadece bir düş mü bu bir işaret mi, ne?

“…Şüphe fena bir şeydir. Virüs gibi fark ettirmeden vücuda girer ve yalnız insanın ruhunu değil, kalbini, aklını, bakışlarını, duruşunu, gecesini, gündüzünü, rüyalarını, hülyalarını, işini, gücünü, bugününü, yarınını, her şeyini etkiler. Bazen kayboluyor gibi olur ama sonra beklenmedik bir zamanda tekrar ortaya çıkar ve yeniden insanın benliğini en can alıcı noktasından yakalar. Bir anda hayatınızdaki her şeyi, işinizi gücünüzü, çoluk çocuğunuzu, hobilerinizi, fobilerinizi unutur, yalnızca o şüphenin peşine düşersiniz…”

Hayatını değiştirmek, iyi bir insan olmak, lokantayı babasının günlerindeki özel yer haline getirmek, aslında tüm bunlarla yeniden Nihan’ın gözüne girebilmek, eski konforuna kavuşabilmek için ister. Ama her işi mış gibidir Hilmi Aydın’ın. Günü kurtarmak, yalanına önce kendi inanmak ister.

Hevesle Kapelika’yı ayağa kaldırmaya çalışır, babasını da tanıyan Fazıl Hoca’dan icazet ve kolaylık duası ister, ama eve gelene kadar unutur. Balat gibi mahalle kültürünü koruyabilmiş bir yerde olabilecek bir tesadüfle ‘Sırlar’ kitabına ulaşır, babasının adını anmadan tariflerini kullanır. Her tarife bir şey ekleyip çıkararak kendine mâl eder. Babasının vasiyetini yerine getirmek ister, her işi garson Metin’e yaptırır. Hem cehennemden korkar hem kendince yaptığı hesaplar, kıyaslamalarla cehennemlik olmadığına inanır. Sahi kaç yalan bir cehennem eder?

‘Sırlar’, Selim Aydın’ın mutfakta geçen 52 yılı, özel tarifleri, Kapelika’nın son mönüsü ve bazı anıların satıraralarıdır. Tuffâhiyye (elma dolması) tarifinin incelikleri de oğlunun yaşattığı hayal kırıklıkları da aynı zarif İstanbul beyefendisi diliyle yazılmış, incinmiş ama incitmemiştir. Hilmi Aydın ne kadar hoyratsa Selim Aydın o kadar naiftir.

Sibel Oral’la T24 sitesi için yaptığı 15 Mart 2018 tarihli söyleşisinde “İddiam bir senfoni yazmaktı. Bir türkü değil ya da bir pop şarkısı hiç değil. Çoksesli kocaman bir senfoni, kemanlar olsun, vurmalılar olsun, arada bir trompet solo işitelim, sonra diğer üflemeliler girsin... Böyle bir büyük orkestra”  diye anlatmış romanındaki çoksesliliğin kurgusunu Gaye Boralıoğlu. Herkesin tanıdık bir ses bulabileceği, belki kendi üstüne alınmayacağı ama hayatın içinde, gerçeğinde olan sesler var ‘Dünyadan Aşağı’da. 

Dünyadan Aşağı

Gaye Boralıoğlu

İletişim Yayınları

275 sayfa.