OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Siyaset değil sosyoloji

Alaturka başkanlık sisteminin tam manasıyla yürürlüğe gireceği dönemi başlatan seçimleri geride bıraktık. Eminim sonuçları üzerine çok yorum okudunuz, dinlediniz; daha da okur, dinlersiniz. Söylenenleri mümkün mertebe tekrarlamamaya çalışarak, biraz da hasbıhal ederek ben de bir iki noktaya değinmek istiyorum. 

Doğrusunu söylemek gerekirse, cumhurbaşkanlığı seçiminden pek de umutlu değildim zaten. Erdoğan’ın birinci turda değilse, ikinci turda her halükârda seçilme ihtimalinin yüksek olduğunu düşünüyordum. Beni daha ziyade ilgilendiren milletvekili dağılımıydı, çünkü orada bir umut görüyordum. Evet, bu yeni sistemde meclisin etkisi azaltıldı ama, daha evvel de söylediğimiz gibi, cumhurbaşkanı ile meclis çoğunluğunun farklı partilerden olması durumunda pekâlâ bir denge-fren mekanizması olarak işleyebilir, dolayısıyla önemlidir. Bu açıdan bakınca, HDP’nin barajı aşarak meclise girmesi önemli ve olumlu ama ancak buruk bir sevinç yaratıyor, çünkü, her ne kadar AKP çoğunluğu sağlayamadıysa da bunun için gerekli milletvekili sayısı, sanırım sadece altı. Muhtemelen, milletvekili transferiyle bu açığı kapamayı deneyeceklerdir. Başarabilirler. Başaramadıkları takdirde de MHP ve İYİP’in desteğini almaya çalışacaklardır ki o işbirliklerinden de demokrasi ve özgürlükler yararına bir iş çıkmasını beklemek boş iyimserlik olur. Bu meclis dağılımı, yakın amaç olarak OHAL’in, KHK rejiminin, haksız işten atılmaların, sopa olarak kullanılan davaların vs. sonlandırılması, uzak amaç olarak da demokrasinin geliştirilmesi için çalışacak bir çoğunluğa sahip değil gibi görünüyor.  

O veya şu parti bir yana, meclisin genel dağılımına baktığımızda, yeni bir durum olmamakla birlikte, milliyetçi, muhafazakâr, kendinden farklı kimliklere ve yaşam biçimlerine karşı saldırgan, zenofobik, militarist bir profil görüyoruz. HDP’nin ve bir kısım CHP’linin varlığı bu durumu değiştirmeye yetmiyor. Fakat, bunda şaşıracak bir şey olmamalı, çünkü toplumun kendisinde bu özellikler ve düşünceler ağır basarken farklı bir meclis veya siyasi ‘elit’ oluşmasını beklemek zor. Bu toplum, “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur”, “Bir Türk dünyaya bedeldir”, “Herkes bize karşı” söylemleriyle yetiştirilmiş, ırkçılık ve nefret söylemini rutinleştirmiş, kendine benzemeyeni komşu olarak dahi görmek istemeyen, laik olanıyla, dindarıyla bağnaz bir toplum. Seçimlerde yaşanan hayal kırıklıklarının bir sebebi de çözümün sadece siyasetten ve onun kurumlarından beklenmesinden kaynaklanıyor. Halbuki Türkiye kitlesinin ciddi sosyal, kültürel ve ideolojik sorunları, çarpıklıkları var ve bunlar, dağılımı ve yüzdeleri farklı olmakla birlikte, o veya bu parti tabanıyla da sınırlı değil. Kurumsal siyaset bunları aşamıyor ki bu da anlaşılır. Bu noktada bize lazım olan daha fazla sosyoloji. Öte yandan, bu sorunların bugünden yarına bir çözümü de yok maalesef.

HDP’nin barajı geçmesi, demokrasi ve Türkiye siyaseti açısından daha hakkaniyetli, temsiliyet açısından daha sağlıklı bir tablo ortaya çıkmasını sağladı. Öyle görünüyor ki, CHP seçmeninden HDP’ye, HDP seçmeninden de Muharrem İnce’ye oy gitti. Bazı İslamcı yazarların, bunun için CHP seçmenini suçlayan Twitter gönderilerini gördüm. HDP’ye oy vermiş olan CHP seçmenleri bence müsterih olmalılar. Çok doğru bir iş yaptılar. Bir kere, % 10 barajı adaletsiz, haksız, demokrasiyle bağdaşmayan bir uygulama. Üstelik, yapılan seçim ittifaklarından sonra sadece HDP’yi, dolayısıyla Kürt seçmenin büyük kısmını dışarıda bırakmak için kullanılan bir araç haline geldi. Bir yarışta koşuculardan sadece birinin sırtına yük verip yarışa sokmak ne kadar adilse, bu da o kadar adil. Dolayısıyla, barajın aşılması için yardımcı olmak, o haksızlığın ortadan kaldırılmasına, ahlaki bir doğruya yardımcı olmak demektir. Bakmayın siz o İslamcı yazarların ikiyüzlülüğüne. Devletin yürütme, yasama, yargı aygıtları onların siyasi görüşünü, yaşam tercihlerini karar mekanizmalarının ve temsil organlarının dışında bırakmak için, 367 gibi ayak oyunları yapınca, dindarları oradan buradan ayıklayınca bu kötü oluyordu, feryat ediyorlardı (ki yapılanlar doğru değildi). Şimdi, aynı devlet aygıtı, onların beğenmediği fikir ve yaşayışları, aynı mekanizma ve organlardan benzer ayak oyunlarıyla, haksızlıklarla, ittifaklarla uzak tutmaya çalışınca bunda bir sorun olmuyor. İnsan hangi siyasi görüşten olursa olsun, önce ilkesel tutarlılığı olacak. Kaldı ki, HDP % 9.9’la baraj altında kalsaydı, bunun AKP ve Erdoğan’dan başka kimseye faydası olmayacaktı.