YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Çorlu, Beştepe, yeni sistem, yeni kabine..

Gazeteciler sayfalarca KHK arasında neyin değiştiğini bulmaya çalışırken yeni kabine de 9 Temmuz Pazartesi akşamı açıklandı. Her ismi okunan podyuma çıkıyor ve alkış aldıktan sonra Erdoğan’ın yanında beklemeye başlıyordu. Yeni sistem podyum merkezliydi.

9 Temmuz’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yemin töreni için binlerce kişi Ankara Beştepe’de toplanırken Tekirdağ Çorlu’daki tren kazasında (ki buna kaza demek çok zor) hayatını kaybeden 24 kişinin ailesi “Yağmur yağdı ondan böyle oldu” dışında makul bir açıklama bekliyordu devletten. Gelmedi. İki makinist sorguya alındı o kadar. Yıllardır kaza olmayan bölgede yağmur yağdığı için böylesi bir kaza olduğu açıklaması kimseye inandırıcı gelmezken sivil toplum kuruluşları ve uzmanlar bir menfezin üzerinden demiryolu geçirilmesinin ve kontrolörlerin işine son verilmesinin cinayete davetiye çıkarmaktan başka bir anlam taşımadığını söylemekteydiler. Yeni sistem bu  eleştirileri duymadı bile. Allahtan rahmet dilediler ve işlerine baktılar. 
9 Temmuz’da yeni sistemin yani kendi verdikleri isimle “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin ilan edilmesi için her şey hazırdı. Dost ve ahbap ülkelerden devlet başkanları çağrılmıştı. Tabii ki aralarında Darfur katliamından sorumlu tutulan Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir de vardı. O olmazsa olmazdı.
Beştepe’de dualar okundu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan yemin etti. Aynı saatlerde peşpeşe yeni Kanun Hükmünde Kararnameler yayınlanıyor, akla gelebilecek her kurum Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağlanıyordu. Mesela gazetelere yansıdığına göre milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına ait işlemleri Cumhurbaşkanlığı yapacaktı. Genelkurmay, MİT, Diyanet, Varlık Fonu, MGK, Milli Saraylar, DDK gibi 11 kuruluş da Cumhurbaşkanı’ha bağlanmıştı. Yine basına yansıyan haberlere göre bazı üst düzey yöneticiler ile vali, büyükelçi, rektörlerin görev süresi cumhurbaşkanı ile bitecekti. Merkez Bankası Başkanı Cumhurbaşkanı tarafından atanacak ve görev süresi 4 yıla inecekti. Bakan yardımcıları Anayasa Mahkemesi üyesi seçilebilecek, ayrıca Cumhurbaşkanlığı yardımcılığı ve bakan yardımcılığı görevini yürütenler Danıştay üyesi olabilecekti. Profesör olmayanlara rektörlük yolu açılıyor, valiler sadece cumhurbaşkanına karşı sorumlu oluyorlardı. Keza Cumhurbaşkanı kamu görevlisini hiçbir şart aramadan vali olarak atayabiliyordu. Son olarak şunu da hatırlatalım sarı basın kartı dediğimiz Basın Yasası’na tabi kartların dağıtımı da artık Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi’ne devrediliyordu. 
Gazeteciler sayfalarca KHK arasında neyin değiştiğini bulmaya çalışırken yeni kabine de 9 Temmuz Pazartesi akşamı açıklandı. “Parlamento dışından” bakan sayısının kaç olacağı ve bunların kim olacağı tahmin edilmeye çalışılırken Cumhurbaşkanı Erdoğan 1 saatlik gecikmeyle kameralar karşısına çıktı ve kabinesini okumaya başladı. Her ismi okunan podyuma çıkıyor ve alkış aldıktan sonra Erdoğan’ın yanında beklemeye başlıyordu. Yeni sistem podyum merkezliydi.
Devlet aklı açısından niye tam olarak yeni bir döneme girmediğimizi  ise İçişleri Bakanlığı tercihi pek güzel kanıtlıyordu. Seçim öncesi ve sonrası CHP ve HDP’yi olur olmaz tehdit eden bakan yerini korumaktaydı. Belli ki Dışişleri Bakanlığı için de macera aranmamış Çavuşoğlu isminde tekrar karar kılınmıştı. Ancak Milli Savunma Bakanlığı tercihi ilginçti. Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar. Neden böyle bir tercih yapılmıştı acaba? Başarılı bulunduğu için mi yoksa 15 Temmuz da aralarında olmak üzere başarısız bulunduğu için mi? Ama eğer öyle olsa emekli edilirdi. O da yapılmadı . Çok şey mi biliyordu? Ya da başarılı ise niye Milli Savunma Bakanlığı? Anlaşılamadı. Belki de yıllar sonra anlaşılabilecek. 
Gelelim diğer bakanlıklara. Kütür ve Turizm Bakanlığı’na bir tur operatörü getirildi. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na TOKİ ve  Emlak GYO’dan bir yönetici. Tekrar edeyim biri “Kültür” ve Turizm Bakanlığı, biri de “Çevre” ve Şehircilik  Bakanlığı. Bitmedi. Tarım ve Orman Bakanlığı’na uluslararası bir gıda şirketinde uzun süre yöneticilik yapmış bir isim getirildi. Sağlık Bakanı ise özel bir hastanenin kurucusu idi.  Hazine ve Maliye Bakanlığı ise eski Enerji Bakanı ve Erdoğan’ın damadı olan Berat Albayrak’a teslim edilmişti. Mehmet Şimşek’in yerini korumasını uman yurtdışı piyasalar belli ki bu kararla hayal kırıklığına uğramışlardı.
Yeni sistem doğrusu bende 80’lerin (demokrasiyi önemsemeyen, devlet merkezli baskıcı bir kapitalizmle kalkınmaya çalışan) Güney Koresi ile  Abdülhamit rejimi karışımı bir sistem gibi göründü. İşadamlarını ve şirketleri yönetime katan bu sistem bir yandan da 2018’e göre bir tür padişahlık rejimi oluşturuyor ve her konuya tek bir kişinin karar vereceği bir işleyiş kuruyordu. 
Her şeye tek bir kişinin karar verdiği, denge ve denetleme mekanizmalarının olmadığı rejimler çoktan terkedildi. Biz ise yeniden oralara dönüyoruz. 80 milyonluk bir ülkeyi böyle bir sistemle yönetmek mümkün değil, siyasi açıdan yanlışlığı bir yana akla da ters. 
Daha da ilginç olan ise muhalefetin suskunluğu, hareketsizliği. Muhalefet derken de elbette CHP’yi düşünmek durumundayız, HDP üzerindeki baskılar hala sürüyor zira, İYİ Parti ise iktidara pozitif mesajlar gönderiyor. 
Ama CHP apayrı bir dosya. Yerimiz kalmadı onu da haftaya konuşalım madem.