OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Meclis Başkanı’nın Patrikhane ziyareti

İşimin, daha doğrusu araştırmalarımın gereği olarak sık sık eski gazete okurum. Eski dediysem, yanlış anlamayın, öyle geçen ayın falan değil, yüz küsur yıllık gazeteler... Bu işin zevkli bir tarafı da var, zamanda yolculuk gibi. Hele bugün ‘üçüncü sayfa’ haberi olarak nitelenen yüz yıllık haberleri okumak bazen çok ilginç olabiliyor. Öte yandan, Türkiye siyaseti ve tarihi söz konusu olduğunda, o biteviye aynılık, o kısır döngü, o bir arpa boyu yol gidememe hali insanı daraltıyor. Konuşulan sorunların ve çözülememe nedenlerinin aynılığını, bugünün çarpık, baskıcı, hiyerarşik düşünme biçimlerini yüz yıl evvel neredeyse aynen görmek insanda bir çaresizlik, kahvehanelerdeki “Bu memleketten adam olmaz” hissiyatını uyandırıyor. Evet, pek ‘bilimsel’ bir yaklaşım veya tespit değil ama insanın haletiruhiyesi de bilimsel olmak zorunda değil. 
Bu baptan olmak üzere, 9 Mart 1910 tarihli Jamanak gazetesindeki bir haberden bahsetmek istiyorum. Bu tarihten bir gün evvel, zamanın meclis başkanı Ahmet Rıza Bey, Ermeni Patriği Yeğişe Turyan’ı makamında ziyaret ediyor. İki haftada yaklaşık 20 bin Ermeni’nin katledildiği Adana Katliamı’nın üzerinden hemen hemen bir sene geçmiş. Söz, Adana yetimlerine geliyor ve Patrik Turyan, tahsis edileceği söylenen 100 bin liranın binlerce yetim için çok yetersiz olduğunu söylüyor. Ahmet Rıza da bu miktarın yetersiz olduğunu kabul ediyor ama Anadolu’da babaları ve kocaları savaşlarda ölen çok sayıda Türk yetim ve dul olduğunu söyleyip, Turyan’a “Keşke bunlarla ilgili de talepte bulunsanız” diyor. Bu kinayeli cevapla aklınca Turyan’a laf çarpıyor. O ise, kendisinin sadece temsil etmekle yükümlü olduğu kitle için talepte bulunabileceğini, başkaları için talepte bulunmasının yetkisini aşması demek olacağını söyleyerek aslında güzel bir cevap veriyor. 
Ahmet Rıza’nın söylediğinin iler tutar yanı yok. Kıyaslanamayacak iki şeyi birbirine karşıtmış gibi konumlandırıyor. Bahsettiği kişileri devlet almış, kendi eliyle savaşa göndermiş, onlar da ya cephede çarpışırken ya da kötü fiziksel şartlar, salgın hastalıklar yüzünden ölmüşler. Diğer yanda, Adana’da Ermeniler, aynı devletin egemenlik sınırları içinde, evlerinde, köylerinde katledilmişler. Bunları terazinin iki kefesine koymak, karşılaştırmak ne kadar anlamlı ve insaflı? O insanları Ermeni Patriği mi savaşa gönderdi ve ölümlerine sebep oldu ki onlar adına talepte bulunsun? 
Malum, Ermeni Soykırımı tartışması açıldığında da sıkça ortaya atılan, argüman diyemeyeceğim ama, laflardan bir tanesi, o zamanlar sadece Ermenilerin acı çekmediği, Birinci Dünya Savaşı sırasında Ermeni’den çok daha fazla sayıda Müslüman öldüğü veya öldürüldüğüdür. Savaşlarda öldürülenlerle, vatandaşı olduğu devletin organizasyonu veya göz yummasıyla öldürülenler terazinin iki kefesine konur ve sayılar üzerinden karşılaştırılır. İşte, Ahmet Rıza da aynısını yapmış. Daha soykırım gerçeklememişken dahi, Turyan’la olan diyaloğunda bugüne kadar değişmemiş olan devletçi-Türkçü bakış açısını yansıtmış. Söylemlerin ayak izlerini geriye doğru takip edebilmek için ilginç bir veri. Demek ki, söylem de tohum gibi, verimli bir toprağa ekersen, düzenli sularsan, uygun iklimde çok uzun yaşayabiliyor.  
not: Ermeni Patrikhanesi bünyesinde bazı kurulların, kolların kurulmaya çalışıldığı haberlerini fısıltı gazetesi yoluyla duyuyoruz. Daha evvel ‘Danışmanlar Kurulu’ adı altında bir grup insan toplanırken de söylediğimiz gibi, bütün bu kurullar, danışmanlar vs. Patrikhane’nin düzgün ve sağlıklı işlemesi için gerekli ve faydalı girişimler olabilir fakat normal bir patrikhanede, meşru bir patriğin varlığında... Bugün normal patrikhane yoktur. Patrikhane şu an işgal altındadır; Aram Ateşyan makamı işgal etmiştir, işgalcidir. Dolayısıyla, onun varlığında kurulacak bu kurulların gayrimeşru olduğunu, bu kurullarda yer alacakların da, Ateşyan’ın makamdaki gayrimeşruluğunu örtmeye yarayacak örtüler ve işgalin işbirlikçisi olacaklarını hatırlatmak boynumuzun borcudur. Not düşelim ki, unutulmasın.