‘Ermeniliğim üzerinden siyaset yapılmasına göz yummayacağım’

Türkiye’nin önde gelen kontrbasistleri arasında yer alan Arda Ardaşes Agoşyan, İstanbul Devlet Konservatuarı’ndaki görevinden istifa etti. Agoşyan, istifasını, kişisel sosyal medya hesabından yaptığı bir açıklamayla duyurdu. Açıklamasında, “Bundan böyle tüm enerjimi sadece müziğimi yapmaya ve öğrenci yetiştirmeye ayırmak, insanlığımın ve sanatımın kıymet gördüğü ortamlarda yeşermek istiyorum. Sadece Türkiye’de yaşadığım için, birilerinin Ermeni kimliğim üzerinden siyaset yapabilmesine, kendi kendine kurguladığı üstünlüğü benim üzerimden yaşamasına daha fazla göz yummayacağım” diyen Agoşyan, bir süre önce Amsterdam’a taşınmıştı. Sanatçıyla istifa süreci üzerine konuştuk.

15 yıldır görev yaptığınız İstanbul Devlet Konservatuarı’ndan neden istifa ettiniz?

Her şeyden önce, birazdan söyleyeceklerimi, üzerimde emeği geçen hocalarımı ve dostlarımı tenzih ederek söyleyeceğim. Özellikle bazı hocalarımın, eğitim hayatım boyunca bana eğitim vermemeleri için baskı gördüklerini, eğitim hayatımdan sonra üzülerek öğrendim. Kararımı tek bir olay sonucunda değil, uzun yılların yorgunluğu üzerine verdim. Konservatuvardaki öğrencilik yıllarımdan profesyonel hayatıma kadar Ermeni kimliğim sürekli karşıma bir problem olarak çıkarıldı. Burs aldığım kişilerin Ermeni olduğumu öğrenince bursumu kesmesinden tutun da, öğretim üyeliği sınavından önce sınava girmemem için telefonlara sarılan ‘önemli’ kişilere, çay bahçesinde otururken yanıma gelip, Türkiye’nin gerçek sahiplerinin, vücut ve kafatası tipleri dolayısıyla kendileri olduğunu iddia eden ‘profesör’lerden, Türk bestecileri gecesinde yer almamı uygun görmeyen arkadaşlarıma/profesörlere kadar pek çok olayla karşılaştım. Sayılarını ve ‘kahraman’larını unuttuğum nice olaydan sonra, geçen yıl, uzun süredir hocalık yaptığım üniversitemden, Ermeniliğim nedeniyle kadro alamayacağımı öğrenince, bu kararın aslında bana bu topraklara daha fazla hizmet ettirtmeme kararı olduğunu, artık benim de bir şeyleri iyiye doğru götüremeyeceğimi anladım. Ermeni meslektaşlarımdan da iç acıtan benzeri hikâyeler dinleyebilirsiniz.

Ermeni olduğunuz için kadroya almadıklarını söylediniz, bu durum size nasıl iletildi?

Kadro verme konusunda söz sahibi olan birinin, bir imza vesilesiyle odasındayken, bu kişi kadro konusunu açtı ve Ermeni olduğum için okulun bana bu kadroyu vermeyeceğini söyledi. Bu kişi, bana, az önce de belirttiğim, kafatası yapısı nedeniyle Türkiye’nin gerçek sahiplerinin kendileri olduğunu öne süren kişi.

Yaptığınız açıklamada, Türkiye’de hem işlerinizin, hem de insanlığınızın kıymet görmediğini belirtiyorsunuz. Böyle düşünmenizin nedeni nedir?

Bu topraklara çok hizmet verdik ve elimizden gelenin fazlasını yaptık. Buna çevremizdeki insanlar da destek ve şahit oldular. Müzik sektöründe besteci/icracı/eğitimci olarak hizmet vermek, hizmet verecek ve alacak tarafların bu alışverişe gönüllü olmasıyla başlar. Çalışmaların meyvesinin seyirciyle paylaşılması son basamak gibi görünse de, aslında devridaim sağlanır. Marifetimizin iltifata tabi tutulmadığı (sadece Klasik Müzik ortamı değil, Ermeni cemaati için de aynı şeyler geçerli), görmezden gelindiği, anlaşılmadığı ve hatta anlaşılmaya çalışmaktan korkulduğu, engellendiği ve dahası kötülendiği, bazı noktaların ‘geleneksel’ bırakılmak istendiği bir ortamda savaşımızı verdik, müziğimizi sunduk, öğrencilerimizi izin verildiği ölçüde yetiştirdik ve bitti. Paylaşmak, insanlığımızın gereğiydi.

Cemaatimiz için durum daha da içler acısı. Müzikle alakalı ‘ne, nerede, ne zaman, nasıl, neden, kim’ bilgisini dahi doğru değerlendirecek durumumuz yokken, hâlâ profesyonel-amatör ayrımını tartışıp kimin kimden iyi olduğunu ‘tartıyoruz’. Azıcık bilgiyle göz boyamanın izinden giden bir ekiple Gomidas’ın günlüğünde şikâyet ettiği konular aynen bugün de devam ediyor/ettiriliyorsa biz ‘bu eli de kaybettik’ demektir.

Hollanda’ya taşındınız. Orada nelerle meşgulsünüz?

Hollanda, sanat konusunda dünyanın en ileri ülkelerinden biri. Şu an Amsterdam Konservatuarı’nda Barok Müzik üzerine yüksek lisansımın ikinci ve son senesindeyim, aynı zamanda Paris’te özel olarak besteci Alexander Raskatov ile bestecilik çalışmalarımı sürdürüyorum. Bir opera yazdım, 2020 yılında sahnelenecek. Batı Ermenicesi ile yazacağım bir diğer opera üzerine çalışmalara başladık. Bazı konservatuvarlarla hocalık için görüşmeler yapıyorum. Bir prodüksiyon şirketi kurdum. Dikran Çuhacıyan’la ilgili bir projemiz var. Yenilikçi düşüncelere açık olan, çok iyi müzisyenlerle irtibat kurma ve konser verme şansımız oldu. Eşim Natali Boğosyan ise, Christa Ludwig’le yapılacak bir ustalık sınıfına davet aldı. Birlikte çeşitli konseptlerle konserler ve resitaller hazırlıyoruz. Gomidas’la ilgili de bazı projelerimiz var. Gayemiz, gerçekleştireceğimiz projelerle sesimizi burada da duyurmak, müziğimizi paylaşmak.

‘Mutlu olduğumuz ve mutlu ettiğimiz topraklardayız’

Akademisyen ve opera sanatçısı Natali Boğosyan da, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatları Bölüm Başkanlığı görevinden ve 20 yılı aşkın süredir yürüttüğü devlet memurluğundan istifa ettiğini açıkladı. Açıklamasında, “Verdiğim kararların sadece bu coğrafyaya özgü anlamlarla yüklü etnik kimliğime bağlanmayacağı, öğrencilere daha iyi hizmet verebilmek adına yapmayı arzuladığım projelerin toptan reddedilmeyeceği, meslektaşlarımla fikir ve sanat birliği yapabileceğim, kıymetimin bilineceği ortamlarda bulunmak istiyorum” ifadelerini kullanan Boğosyan’a istifa sürecini sorduk.

Görevinizden neden ayrıldınız?

Biz akademisyenler, ağacın verimliliğini meyvesiyle tanımlarız. Bilgilerimizi gelecek nesillere aktarmak ve alanımızda üretim yapmak ise mesleğimizin fiilî kısmıdır. İstifamın temelinde bu iki fiili gerçekleştirecek ortamın bana sağlanmama garantisinin verilmiş olması yatıyor. Kurucusu olduğum ve halen bölüm başkanlığını sürdürdüğüm Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nün kısır bir bölüme dönüşmesine ve atıl kalmasına üzüntüyle şahit oldum. Ders veremediğim ve alanımda yurtiçi veya yurtdışında serbestçe çalışma yapmama izin verilmeyen bir ortamda çalışmaya daha fazla devam edemeyeceğime karar verdim. Altı yıllık bir geçmişi olan ve Türkiye’nin en saygın üniversitelerinden birine bağlı olan bölümün ders verebilir hale gelmesi için tek başıma, yalnızlaştırılarak bir mücadele verdim ancak başarılı olamadım. Bu süreçte bize destek olan, diğer bölümlerden akademisyen dostlarıma teşekkürü bir borç bilirim.

Yaptığınız açıklamada, “el birliğiyle yalnızlaştırıldığınızı” söylediniz. Bunu biraz açar mısınız?

Benim iki mesleğim var. Biri akademisyenlik, diğeri ise opera ve konser şarkıcılığı. İlkinden başlayayım anlatmaya: Bölümün açıldığı günlerde, işe her şeyin güzel olacağı inancıyla başladım. Prof. Dr. Akşit Göktürk’ün kızı, babasının kitaplarını bağışlama nezaketinde bulununca üniversitemize bir Akşit Göktürk Kütüphanesi kurmaya çalıştım ve ilk hayal kırıklığımı orada yaşadım. Sonrasında olaylar birbirini takip etti. İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunu olan bizlere, başlangıç seviyesinde İngilizce dersi verdirmeye kadar geldi olaylar. Neyse ki çok kısa sürdü, şimdilik. Kendimi istenmeyen bir bölümü kurmuş, istenmeyen bir kişi olarak buldum bir anda; oysa istediğim tek şey bilgimi paylaşmak ve büyütmekti. Neyse, kısmet Türkiye’ye değilmiş anlaşılan. Şu anda Amsterdam Üniversitesi’nde araştırmacı olarak çağdaş opera ve edebiyat üzerine incelemeler yapıyorum.

Şan mesleğime gelince... Uzun zamandır müziği meslek edinmek üzerine ciddi çalışmalarda bulunuyorum. Önemli hocalardan dersler aldığım gibi, seçkin konserlerde solistlik yapmak üzere davetler alıyorum. Eşim Ardaşes Agoşyan’la İstanbul’da çok sayıda Klasik Müzik konseri verdik, çok güzel işleri başarıyla tamamladık. Kurduğumuz Barok topluluğuyla geniş sayılabilecek bir kitleye Barok müziği tanıttık. Ancak, “Elinize ne geçti?” diye soracak olursanız, cevabı çok kısa: Hiç. Hatta yüklü banka borçları diye de artırabiliriz... Göz boyamayı meslek edinmiş kişileri yanınıza almadığınızda onlar da ‘güçlerini’ sizi kötülemeye veya görmezden gelmeye kullanıyor. Böyle kısır bir pazarda almış olduğunuz limitli tepkiler elbette moral bozukluğu yarattığı gibi, motivasyonunuzu da düşürüyor. Oysa biz alkışlarla varız, paylaşımla varız. Şimdi farklı bir ülkede, farklı bir ortamda müziğimizi yapmaya devam ediyoruz. Bir de Ermeni cemaati içinde tecrübelerim oldu ki onlar işin en üzücü kısmı. Maalesef sanat konusunda çok gerideyiz ve geride kalmak için ısrar ediyoruz, çünkü sanatta geride kalmamak içim emek gerekiyor. O emek de para kazandırmadığına göre müziğe gereksiz bir meslek olarak bakılıyor. “Bari eşeği boyayıp satalım” durumu var. Maalesef arz-talep çok olduğu için artık fareyi de boyayıp satabiliyorsunuz. Bu noktada paylaşım bitmiştir. Keza, insanlık da...

Mesleklerinizi icra ettiğiniz süre boyunca Ermeni kimliğinizden ötürü bir ayrımcılığa uğradınız mı?

Malumunuz, Türkiye’de doğan her Ermeni, siyasi bazı yüklerle doğar. Ben de o yükten payımı aldım. Seçim gerektiren konularda zaman zaman ikinci planda bırakıldım, yönetimlerden ve ‘üst düzey yetkililer’den Ermeni vurgusu gördüm. Bazı kararları verirken Ermeni kimliğimi ön plana alıp almadığım sorgulandı. Hatta sorgulanmaktan öte, direkt bu kanıya varıldı. Ben de onlara bu soruyu sorarlarken ‘Türk’ kimliklerini ön plana alarak mı bunu sorduklarını sorduğumda şaşkınlıklarından cevap bile veremediler. Sonuç olarak evet, ayrımcılığa uğradım ancak mücadelemi de verdim. Hocalarımı soracak olursanız, o konuda çok şanslıyım, birlikte başka bir Türkiye yaşadık. Öylesine entelektüel ve uluslararası vizyona sahip insanların beni her zaman desteklemekten başka bir şey yapmaları beklenemezdi zaten.

Önümüzdeki süreç için planlarınız neler?

Şu anda Amsterdam Üniversitesi’nde araştırmacıyım. Ayrıca konser ve resital hazırlıkları içindeyim. Birkaç ay önce Paris’te Şostakoviç merkezinde, Şostakoviç’in eşi tarafından davet edildiğim bir resitale çıktım. Bir resital teklifi daha geldi kendisinden. Paris’te, Elizabeth Schwartzkopf’un manevi kızı ve asistanı olan ünlü şan hocası Elena Vassilieva ile şan çalışmalarımı sürdürüyorum. Ayrıca Ardaşes’le opera ve konserler düzenlemek ilgili sürpriz projelerimiz olacak. Sonuç olarak, paylaştığımız için mutlu olduğumuz ve mutlu ettiğimiz topraklardayız.




Yazar Hakkında

1990 İstanbul doğumlu. Kültür sanat, müzik, insan hakları ve güncel politika haberleri yapıyor.