Doğançay duvarları anlatıyor

Ünlü ressam Burhan Doğançay’ın son 50 yılda yaptığı çalışmaların bir dökümü niteliğindeki ‘Kent Duvarlarının Yarım Yüzyılı’ sergisi İstanbul Modern’de devam ediyor. Sergi, Doğançay’ın 14 ayrı dönemini ve dünyanın farklı koleksiyonlarında yer alan çalışmalarını kapsıyor.

‘Duvarlar bir toplumun aynasıdır’

ZEYNEP EKİM ELBAŞI
zeynepekim@agos.com.tr

Dünyaca ünlü ressam Burhan Doğançay’ın son 50 yıl içinde yaptığı çalışmaların bir dökümü niteliğindeki ‘Kent Duvarlarının Yarım Yüzyılı’ sergisi İstanbul Modern’de devam ediyor. 1960’lı yılların başından beri dünyanın çeşitli kentlerinde duvarların izini süren ressamın bu sergisi Türkiye’de şu ana dek düzenlenmiş en geniş kapsamlı retrospektif sergilerinden biri olma niteliğini taşıyor. Küratörlüğünü Levent Çalıkoğlu’nun yaptığı ‘Kent Duvarlarının Yarım Yüzyılı’, Doğançay’ın 14 ayrı dönemini ve dünyanın farklı koleksiyonlarında yer alan çalışmalarını kapsıyor.

Burhan Doğançay’la, İstanbul Modern’de, Türkiye’nin sanat ortamı, Doğançay Müzesi ve yeni sergisi üzerine konuştuk.

•          Kent duvarları, işlerinizde çok sık kullandığınız bir tema. Neden duvarları tercih ediyorsunuz?

Benim duvarlardan ilham almam 1960’larda Amerika’ya gidişimle başladı. İnsanoğlunun olduğu her yerde duvar vardır. İlk insanlarda sadece mağara duvarları vardı. İlk resim 30 bin sene evvel mağaraların duvarlarına yapıldı. İlk yazı hiyeroglif de duvarlara yazıldı. Her şey duvarlarla başladı yani... Duvarlar bir toplumun aynasıdır; duvarlara bakarak o toplumun sosyal, ekonomik, politik düzenini anlayabilirsiniz. Mesela şimdi Bağdat Caddesi’nde ya da Şanzelize’de duvarlar bomboş, tertemiz, ama Dolapdere’ye veya Paris’te Clignancourt’a gittiğinizde, oradaki duvarlarda her türlü yazıyı ve yıkımı görüyorsunuz. Duvarlar evvela güneş, rüzgâr, yağmur gibi unsurların etkisinde kalmış sonra da insanoğlu gelmiş, oraya hislerini, fikirlerini yazmış, grafitiler yapmış. İnsanoğlu defterden çok duvarlara yazı yazmıştır. Duvarlarda dünyanın en güzel soyut tablolarını görebilirsiniz.


Milliyetçilik kötü şey

Ben Boşnak’ım. Babam sapsarı saçlı, masmavi gözlü biriydi; dünyanın en yakışıklı adamıydı. Annem Selanikli. Selanik’in yüzde 98’i Yahudi’ymiş o zamanlar. Milliyetçilik kötü bir şey. Bu yaşıma geldim, daha beş nesil öncesini sayana rastlamadım. Üç nesilden sonra ya Rum, ya Ermeni geliyor. Kürt meselesi diyorlar... Adam oraya bin sene evvel gelmiş, sen nereden gelmişsin, ne zaman gelmişsin... Aşağılık duygusuyla her şeye veriştiriyorsun.

 

•          ‘Kent Duvarlarının Yarım Yüzyılı’, bugüne kadar açtığınız en kapsamlı sergi. Bu serginin sizin için önemi nedir?

Bir ressamın kafasındaki en büyük şey bir gün önemli bir müzede bir retrospektif sergisinin olmasıdır. Bu da benim yıllardır kafamda olan bir şeydi. Benim için çok önemli ama Türkiye sanatı açısından da önemli.

•          Türkiye’nin bugünkü sanat ortamını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’nin çok ve planlı çalışması lazım. Herkesten çok çalışmamız lazım. Unutmayın ki biz Rönesans’ı yaşamadık. Aradaki beş asırlık farkı kapatmak çok zor. Diğer alanlardaki açıkları kapatabilirsiniz, mesela iki tane genç aya gider, ama felsefe, tarih, müzik, resim gibi alanlardaki açığı kapatmak asırlar alacak bir şey. Özel sektör, kamu sektörü ve devlet hep beraber, çok ciddi çalışmalı ve bu işe para sarf etmeliyiz.

•          Sanat üretiminde gözle görülür bir yükseliş de var...

Tabii, muazzam bir artış var. Sıfırı iki yapmak çok kolaydır ama 100’ü 200 yapmak kolay iş değildir. Türkiye’de sinemada, tiyatroda, edebiyatta yükseliş var, yazarlarımız Nobel’i kazanıyor, Orhan Pamuk’umuz, Yaşar Kemal’imiz var, filmcilerimiz ödüller alıyor... Fakat bunları beynelmilel sahaya taşımazsak olmaz. Dünya liginde oynamamız lazım. Bunun için de herkesten fazla çalışmamız şart. Mesela içinde bulunduğumuz ve iftihar ettiğimiz müze yedi-sekiz sene önce açıldı. Doğançay Müzesi de bu müzeden dört hafta evvel açıldı. Düşünün, başka memleketlerde modern sanat müzeleri iki asır evvel açılmış. Dikkat ederseniz, onlar hep Rönesans’ı yaşamış memleketler. 1962 yılında galeri yoktu, Resimler Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nin lobisinde sergilenirdi.


İlk İstanbul broşürü

Paris’e gittiğimde hayatımda ilk defa metro gördüm, ilk defa renkli broşür gördüm. Danimarka’da tezimi yazdıktan sonra buraya bir çanta broşür getirmiştim. Türkiye’deki ilk İstanbul broşürünü ve afişlerini 1958 senesinde Brüksel’e giderken yapmıştım.

 

•          Uzun yıllar yurtdışında yaşadınız. Türkiye’deki sanat ortamı dışardan bakıldığında nasıl görünüyor?

Türkiye’ye dışarıdan baktığınız zaman bütün her şeyimiz güneş, kum, deniz gibi gözüküyor ama bunlar üç ay geçerli değerler. Bir de Londra’ya, Paris’e, New York’a bakın... Paris’e her yıl 50 milyondan fazla turist gidiyor. Deniz yok, kum yok, güneş yok, ama kültür turizmi diye bir şey var. Türkiye bunun farkına yeni yeni varıyor.

Türkiye’de sanatın öneminin farkına yeni varılıyor. Hâlâ, kitap okumanın, resim yapmanın lüks olduğunu düşünüyorlar. Halbuki bu bir milletin hayatı demektir. Sanata önem vermeyen milletlerin tarihte yeri yoktur. II. Dünya Savaşı’ndan sonra kültürel Soğuk Savaş başladı. 1950’li yıllarda Paris’te talebeydim. Bir tek Paris ayakta kalmış savaştan sonra, sanat faaliyetleri orada oluyordu. Bir memleket sanatta ve kültürde kuvvetli değilse, hangi alanda ne kadar kuvvetli olursa olsun, bir anlamı kalmıyor. İşte bu yüzden Amerika “Ben kültür-sanatta da bir numara olacağım. Bu alanda da bir numara olmazsam diğerlerinin hiçbir önemi yok, çökerim” dedi. Ve işte o zamanlar, Amerika’nın Dışişleri Bakanı “Bir memleketin dış politikasının sağ kolu sanattır” dedi. O zaman başlayan kültürel Soğuk Savaş bugün de devam ediyor.


En büyük sorun bilmediğini bilmemek

Tarihe baktığınız zaman hiçbir şey yapmamış olduğumuzu görüyorsunuz. En büyük sorunumuz bu. Mesela Turgut Reis’te bahçıvan çağırıyorum, “Ne yaparsın?” diye soruyorum. “Her şeyi yaparım” diyor. “Kardeşim, o zaman sen hiçbir şey yapamazsın” diyorum. İki iskemleye birden oturamazsın. En büyük sorun bilmediğini bilmemek. Tabii, bunun da dayandığı şey kültür.

•          Türkiye’de ilk kişisel müzeyi açtınız. Bunun önemi nedir sizin için?

Bugün batı memleketlerinde neredeyse her kasabada iki resim müzesi var. Biz devlerle mücadele ediyoruz bu kültür savaşında. Yalnız büyük şehirlerde değil, bütün Anadolu’da açılması lazım böyle müzelerin. Ben resim alıp biriktirmedim, dolayısıyla koleksiyonum yok. Benim resimlerim kendi yaptıklarım ya da rahmetli babamın yaptıkları. O yüzden ancak bir tane kişisel müze açabilirim, başka bir müze açamam.

•          Çok üretken bir sanatçısınız. Sizce, yıllar sonra sizden nasıl söz edilecek?

ABD’de benim stüdyoma gelen koleksiyoncular resimlerimden önce hakkımda yazılmış kitaplara bakarlar. Orada kıymetini başka türlü ölçüyorlar sanatın. Okuldayken babamla açtığım bazı sergilerde birçok ressam “Bu çocuk dünya çapında bir ressam olacak” diyordu. O zaman buna gülerlerdi. İleride benim için söylenecek şey “Türkiye kültürünü ve sanatını yaymak için bütün ömrünü verdi” olur.

•          Ülkenin sanatta ilerleyememesinin sebebi nedir sizce?

Bizde muazzam bir kıskançlık var. Birinin başarısı diğerini üzüyor. Önce bunu halletmemiz lazım. Bu genlerimize işlemiş, milli hastalık olmuş... Birbirimizi sevmediğimiz, birimizin başarısı en yakınlarını üzdüğü müddetçe hiçbir şey olamayız. Sivrilmiş bir insanı aşağı çekmek için var gücümüzle çalışıyoruz. Diğer memleketler ise, başarılı olanı yukarıya çıkarmak için var güçleriyle çalışıyorlar.

Bu, her yerdeki Türkler için böyle. Etrafınıza, tarihe bakın, hep aynı şey. Bunun muhakkak değişmesi lazım. Fakat insanı değiştirmek çok zor. Birbirimizi sevmeyi öğrenelim. Birimizin başarısı diğerinin başarısını üzmesin. Bir de, boşu boşuna gururlanmayalım.

•          Kamran İnce, sergide yer alan ‘Mavi Senfoni’ adlı eserinizden ilhamla, bu sergi kapsamında bir beste yaptı. Bu size ne hissettirdi?

Böyle bir çalışma Türkiye’de ilk defa görülüyor. En son Fransız Bacon’ın ‘Papazlar’ tablosu üzerine İngiltere’de bir beste yapılmıştı. Bunu İstanbul Modern’in ve Yıldız Holding’in düşünmesi ve besteyi Kamran İnce’nin yapması, hem Türkiye hem de benim için çok güzel bir şey. Zaten bu sergi birçok bakımdan bir ilk. Ve böyle bir sergi bir daha olur mu bilmiyorum, ama umarım olur.

 

 

 

 

 

 

 

Kategoriler

Kültür Sanat Sergi