Holmes yalnız ve emekli değil

EBRU KARŞIN

Kendinizi bir an şöyle bir sahnenin içinde düşünün; Dolmuştasınız yanınızda, koltuğun ucuna ilişmiş genç bir kadın oturuyor. Temiz giyimli, arada çantasının sapıyla oynuyor. Sizin aklınızdan geçen:

- Telefonuma öyle kaptırmışım ki, dolmuşta başkaları olduğunun bile farkında değilim. 

- Hay Allah, çok yayılmışım, kadını sıkıştırmışım, biraz toparlanayım da rahat otursun.

- Her trafik ışığında saatine bakıyor, kırmızı ışık yandığı sürece çantasının sapıyla oynuyor. Kıyafeti buruşmasın ve camdan gelen rüzgâr saçını bozmasın diye koltuğun ucuna ilişmiş, demek ki iş görüşmesine gidiyor.

Bu yorumlardan sonuncusunu yaparken kendinizi yakaladıysanız, siz bir polisiyesever, hatta bir Sherlock Holmes hayranı olabilirsiniz. O halde sizi Sherlock Holmes’un genç ortağı Mary Russell’la tanıştıralım.

Amerikalı yazar Laurie R. King’in yirmiden fazla kitabının kahramanı Mary Russell, aynı zamanda anlatıcımız. Polisiye dünyasının bu yeni kahramanı, göndereni bilinmeyen bir kargo paketinden (üzerindeki etiketlerden epey gezdiği anlaşılan) eski tip metal bir valizden çıkan kimi özenli kimi özensiz, hatta zor okunan el yazmalarının çözülmesiyle hayat bulmuş.

Serinin henüz üç kitabı; ‘Arıcının Çırağı’, ‘Kadınlar Alayı’ ve ‘Meryem’in Mektubu’ Müge Atalay Bayyurt tarafından Türkçeye çevrildi. 

Mary Russell

Mary Russell, 15 yaşında, trafik kazasında ailesini kaybetmiş, reşit olana kadar pek de anlaşamadığı teyzesiyle birlikte Sussex’te yaşamak zorunda olan bir genç kız. Amerikalı baba ve Yahudi annesinden epey büyük bir servetin varisi. Uzun boylu, biraz sarsak, aykırı Mary Russell, 1915 yılında üstünde babasının kıyafetleri kırlarda kitap okuyarak dolaşırken emekli (olduğunu iddia eden) dedektif, yeni arıcı Sherlock Holmes’le tanışır. Bu tanışma zihinlerinin benzer işlediğini keşfeden Holmes ve Russell’ın yaklaşık dört yıl süren eğitim ve daha da uzun sürecek dostluklarının, yol arkadaşlıklarının başlangıcıdır. 

Serinin ilk kitabı ‘Arıcının Çırağı’, Russell ve Holmes’un tanışması, emektar Bayan Hudson’ın da desteğiyle kişisel eğitimi, Oxford Üniversitesi’nde teoloji ve kimya okumaya başlaması ve ilk ortak işlerinin, Russell’ın çıraklığının hikâyesi. Birlikte yürüttükleri ilk dava Amerikalı bir senatörün küçük kızının kaçırılması olayıdır. Bu buzdağının görünen kısmıdır. Yıllar önce ölen, Holmes’un zekâsına her zaman saygı duyduğu düşmanı, Moriarty’ye kadar uzanan bu dava ikilinin uzun bir süre ortadan kaybolmalarını gerektirecektir. Bu zorunlu kayboluş dönemini Filistin/Yafa’da geçirirler. Dönüşte hayat kaldığı yerden devam etmez, herkes için yeni sürprizler vardır.

‘Kadınlar Alayı’, ikilinin usta - çırak ilişkisinden eşit ortaklığa geçiş döneminin hikâye edildiği serinin ikinci kitabı. Russell, Oxford Üniversitesi teoloji mezunu ve yakında reşit olup büyük bir mirasın idaresini eline alacak genç bir kadındır artık. Tesadüfen tanıştığı çoğu kendisi gibi eğitimli ve zengin kadınların farklı bir bakış açısıyla teoloji ve kadın hakları çalışmaları yaptıkları Yeni Tapınak çevresine katılır/çekilir. Ancak burada yaşananlar gerçek mi yoksa başka şeylerin üstünü kapatmak için kullanılan bir illüzyon mudur? Ve Russel-Holmes ortaklığı başka bir şeye mi dönüşmektedir?

Üçüncü kitap ‘Meryem’in Mektubu’. Zorunlu Filistin seyahatleri sırasında tanıştıkları amatör arkeolog Dorothy Ruskin, Russel ve Holmes’u Sussex’te  ziyarete gelir. Ruskin’in iki de hediyesi vardır; İtalyan işi ahşap bir kutu ve bir el yazması. El yazması papirüs, Yunanca ve bir kısmı da Aramice Mecdelli Meryem’in kız kardeşine yazdığı bir mektuptur. Bu mektup iyi bir kopya değilse, içeriği Hıristiyanlık için büyük tartışmalara yol açabilecek detaylara sahiptir. 

Serinin kahramanları Russel ve Holmes elbette. Ama Dr. John Watson ya da Russell’ın John Amcası, emektar, anaç Bayan Hudson ve fiziksel özellikleri kardeşinin tam zıttı da olsa zihni kardeşi gibi çalışan Mycroft kahramanlarımızın yanında, hikâyelerinde yine. Holmes’un canından bezdirdiği ama birçok davayı birlikte çözdükleri Scotland Yard Başmüfettişi Lestrade emekli olmuş, yerine oğul Lestrade gelmiştir. Dolayısıyla Laurie R. King’in kaleminden okuduğumuz bu polisiye seri, klasik Sherlock Holmes hayranlarını memnun edebilir ve yeni okurlar da kazandırabilir. 

Ancak serilerde, özellikle çevirilerde, süreklilik önemli. Örneğin, bir hikâyede bir karakterin oğlu varken diğerinde aynı karakterin kızı olmamalı. Hele polisiye okuru bunu zekâsına hakaret olarak görebilir. Metinde geçen yabancı kelimelerin ya da döneme ait bir terimin sadece italik yazılması küçük bir bilgi notu olmazsa ve metnin akışı da açıklayıcı değilse okurun dikkatini dağıtabiliyor. Umarım serinin devamında yayına hazırlayanlar bu küçük önerileri de dikkati alır.

Arıcının Çırağı 

Laurie R. King

Çeviri: Müge Atalay Bayyurt

Portakal Kitap

362 sayfa.


Kadınlar Alayı

Laurie R. King

Çeviri: Müge Atalay Bayyurt

Portakal Kitap

296 sayfa. 

Meryem’in Mektubu 

Laurie R. King

Çeviri: Müge Atalay Bayyurt

Portakal Kitap

299 sayfa.