Şizofreninin gölgesinde

ESRA KARADOĞAN

Şizofreni gibi bir hastalığın etkisinde bile üretmeye devam edebilmiş sıra dışı bir yazar, Unica Zürn. ‘Yasemin Adam’ yazarın ikinci kitabı olsa da Türkçe ’ye çevrilen ilk kitabı, her ne kadar otobiyografik öğeler içerse de bir kurgu. Anlatının hem biçeminden hem de içeriğinden dolayı çarpıcı bir kurgu.

Şüphe eşliğinde

Başlarda yazarın şizofreni gerçeğiyle okuru sert bir şekilde yüzleştiren bir yapısı var ‘Yasemin Adam’ın. Her ne kadar Kansu Kanber’in çevirinin altından kalktığını düşünsem de özellikle anagramlar okura bir şey ifade etmeyebilir. Yazarın şizofreninin etkisiyle gördüğü halüsinasyonları ve dolayısıyla kurguyu da takip etmekte zorlanabilirsiniz. Ama ilerledikçe bu durumu kabulleniyorsunuz ve yazarın anlatımı da daha derli toplu hale geliyor, hatta bir süre sonra anlatı gayet sağlıklı bir insanın diğer hastalara dair bölük pörçük gözlemlerine dönüşüyor. Yine de tıpkı bir şizofreni hastası gibi; ‘Ne kadarı gerçek, ne kadarı hayal ürünü ya da tüm bunlar hayal ürünü mü?’ şüphesiyle okumaya devam ediyorsunuz. 

“Evde kimse olmadığında karşısındaki pencereden arkadaşlarının seslerini duyuyor. Öyle sevinçli ki sanki festival hazırlıkları başlamış ve kendisi bu hazırlıkları görmemeliymiş gibi, sanki onu şaşırtmak istiyorlarmış gibi. Geceleri yatağa yatarken artık elbiselerini çıkartmıyor. Penceresinin hemen yanında duvara dayalı uzun bir merdiven var. Bunun anlamı ne? Bu romantik yöntem; gece orda birinin belirerek onu kaçırması ve bekleyiş dolu bunca zamandan sonra gerçekten onun için belirlenmiş olan hayata başlayacağı yere götürmesi için mi? Çünkü şimdiye kadar yaşadıklarının olayın tamamı olduğu düşüncesine katlanamıyor. Bu çok acınası olurdu.”

‘Yasemin Adam’ kitabın merkezinde yer alsa da, onun kim olduğunu öğrenmek için Hilmi Tezgör’ün önsözünden yararlanmak gerekiyor. Kitapta ‘Yasemin Adam’ ismini hiç öğrenemediğimiz, neredeyse görünmez bir karakter. Zürn ilk defa 1960’ın başlarında şizofrenik belirtiler göstermeye başlıyor. ‘Yasemin Adam’ ise 1957 yılında tanıştığı ve çocukluğunda ideal koca olarak tanımladığı ressam, şair Henri Michaux aslında.  Michaux’la tanışması ona ‘Yasemin Adam’ı yazdırmaya başlasa da kitabı 1965’te tamamlıyor. Zaman zaman iyileşme belirtileri göstermesine rağmen bir daha asla kendini toparlayamıyor. Sonu ise üzücü bir şekilde intihar oluyor.

‘Yasemin Adam’ her ne kadar roman olarak kabul edilse de, gerçeklik taşıyan anlatımı ve yazarın yaşamıyla, hastalığıyla gösterdiği paralellik dolayısıyla benim roman havasında okuyamadığım bir kitap oldu. İnsanın aklının kontrolünü türlü türlü şekillerde kaybetmesi ve belki de bir daha hiçbir zaman eskisi gibi olamama ihtimali hem ürkütüyor hem de iç burkuyor. ‘Yasemin Adam’da Zürn sadece kendi hastalığına değil, kadınların yattığı akıl hastanesindeki tüm hastalara yakından bakmayı başarmış. Arkadaşından kötü bir güç yayıldığını düşünüp, kendini öldürmek isteyen genç kız, oldukça esprili bir iğneyle konuşan yaşlı kadın, dikiş makinesinin içinde minik insanların yaşadığını düşünen aynı zamanda kocası onu terk ettiği için bebeğiyle beraber camdan atlayan genç kandı, yıkama zorunluluğu olan başka bir kadın. Tüm bunları okurken bir yandan Zürn’ün diline hayranlık duyup bir yandan da tıpkı yazar gibi neden diye sorguluyor insan, tüm bu insanları bu noktaya getiren ne?

“Hayır! Bu son krizde, yeni bir umutsuzlukla ödemesine değecek hiçbir şey yoktu neredeyse. Uyuma, yemek yeme, çalışma becerisinden yoksun şekilde kendini otel odasına kapatıyor. ‘Kendimi hapishanede gibi hissediyorum.’

Böyle demişti bir keresinde bir psikiyatra ve şu cevabı almıştı:

‘Siz kendi kendinizin hapishanesisiniz.’”

Şizofreni gibi zor bir hastalığın kurguda yer alması akıllara ‘Akıl Oyunları’ ve ‘Shutter Island’ gibi filmleri getirse de aralarındaki farklara rağmen Sylvia Plath’ın yazdıklarını da düşündürüyor;  en belirgini Plath’ın günce yazması, Zürn’ün yazdıkları ise kurgu. Fakat Yasemin Adam karakterlerin net çizgilerle belirlenmediği, tasvirlerin olmadığı parça parça bir anlatı, onu etkileyici kılan Zürn’ün anlatımdaki kuvveti ve akıl hastanesindeki hayatlar. Farklı hastanelerde yatan Zürn’ün, farklı karakterlere dair anlatılarının yazarın gördüklerine, gerçeklerine dayandığını bilmek fazlasıyla üzücü. Yazarın anlatımını düşününce ister istemez eğer Zürn şizofreni olmasaydı ve daha uzun yaşasaydı, neler yazardı diye düşündürüyor.

Yasemin Adam

Unica Zürn

Çeviri: Kansu Kanber

Dedalus Yayınları

120 sayfa.