OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Ermeni toplumunda idari reform

Türkiye Ermeni toplumunun köklü bir yeniden yapılandırma geçirmesi gerektiğini hep söylüyoruz. Bu tür bir reformda bana göre bağlı kalınması gereken bazı temel prensiplere değinmek istiyorum. Şüphesiz, söyleyeceklerimin hepsi tartışmaya açıktır, yanlış veya eksik tarafları olabilir. Zaten maksat, bunları tartışmaya açmaktır. 

Kanımca, değişmesi gereken temel durumlardan biri, Ermeni vakıflarında yöneticiliğin gönüllülük esasına göre yapılmasıdır. Yöneticilik, o kişilerin geçimlerini sağladıkları işleri olmalı. Piyasadaki ortalama yönetici maaşı civarında maaş almaları gerekir. Bunun karşılığında da tüm mesailerini yöneticisi oldukları vakfa ve ona bağlı kurumlara (okul, hastane, kilise, mezarlık, gayrimenkul vs.) vermeliler. Gönüllülükten profesyonelliğe geçiş için üç gerekçe ileri sürülebilir. Birincisi, gönüllülük esasına göre yapılan bir iş, adı üstünde, insanın gönlüne bağlı; dolayısıyla uzun vadeli performansı istikrarsız olabilir. Gönüldür bu, bugün çalışmak ister, yarın istemez. İnsan, gönüllü yaptığı işte disiplin gösteremeyebilir. Üstelik, gönüllü yapılan işte hesap sorabilirlik ve hesap verebilirlik daha zordur. Gönüllünün üstüne çok gider, canını çok sıkarsanız “Gel sen yap” der, istifa edip gider. Seçildikleri günden bu yana vakıf yönetim kurullarına disiplinli olarak katılan, gerçekten iş yapan, istifa eden kaç yönetici var, bakmak lazım. Şu anda her ne kadar, seçimler senelerdir yapılamadığı için anormal bir durum olsa da, normal zamanlarda da disiplin açısından bir fark var mıydı? Kaldı ki, ‘seçilmiş gönüllü’ lafı aslında bir oksimoron. Gönüllüyse seçmek anlamsız, çünkü gönüllülük kimsenin yapmaya pek de yanaşmayacağı işler için beklenir. Yok, seçmeyi gerektirecek kadar çok gönüllü varsa, o nasıl gönüllülük?

Profesyonelliğe geçişin ikinci gerekçesi olarak şu söylenebilir: Yöneticilik, gönüllülük esasına göre yapılınca, aslında o iş için daha uygun ama geçinmek için başka iş yapmak zorunda olan vasıflı kimseler yönetim kurullarından uzak tutulmuş veya uzak durmuş oluyor. Ayrıca, yöneticilik, özellikle imkânları geniş vakıflarda, belli bir zümreyle sınırlı kalmış oluyor ki bu da antidemokratik, dolayısıyla sağlıksız bir yapı ortaya çıkarıyor.

Gönüllük esasının üçüncü sakıncası, yöneticiler hakkında, haksız ve asılsız da olsa olumsuz bir imaj yaratmasıdır. Şöyle ki, kafalarda “Yöneticilerin yöneticilikten çıkarı nedir?” sorusu uyanıyor. İnsanlar, gene özellikle büyük vakıflarda, yönetim kurulu üyelerinin bu işi gerçekten gönüllü oldukları için yaptıklarına inanmıyor. “Bu işten ‘örtülü’ bir kazançları var ki, yapıyorlar” diye düşünüyorlar. Yöneticilerin belki yüzde doksanı hiç öyle işlere tevessül etmiyor ama üzerlerinde sadece kanaate dayalı, genel bir şaibe bulutu oluşuyor. Halbuki, yöneticilik profesyonel olursa kazançları da şeffaf olur ve spekülasyon üretmek şimdiki kadar kolay olmaz. Maaşlı yönetici yolsuzluk yapamaz mı? Yapabilir ama profesyonel yöneticilikle birlikte vakıf yöneticilerinin üzerindeki genel şaibe ortadan kalkar. Öte yandan, sadece bununla yetinilemez tabii. Yöneticiler profesyonel de olsa düzenli mali denetim her ciddi kurumda olduğu gibi şarttır. Vakıflar, Ermeni toplumunun dışından, Ermeni toplumuyla herhangi bir kişisel veya kurumsal bağı olmayan, bağımsız mali denetim firmaları tarafından periyodik olarak denetlenmeli, raporları herkese açık olmalıdır.

Buraya kadar söylediklerime karşı akla gelecek mantıklı bir itiraz şu olabilir: Bazı vakıflar o kadar küçülmüştür ki onlar için böyle bir yapı hem gereksizdir, hem de kaynakları itibariyle profesyonel yöneticiliği yürütemezler, kaldıramazlar. Bu haklı itirazı tamamen ortadan kaldırmasa da, önce şunu söyleyelim ki, sözünü ettiğimiz sistemde yöneticiler tam zamanlı mesailerini vakfın idaresine ayıracaklarından, yönetim kurulu üye sayısı düşürülebilir, dolayısıyla maaş yükü görece azalır. Kaldı ki, gerektiğinde dışarıdan profesyonel yardım da alabilir, dışarıya iş de verebilirler. Fakat, dediğimiz gibi bu, tek başına yukarıdaki itirazı geçersiz kılmaya yetmez, çünkü bugün öyle vakıflarımız var ki onlar için iki profesyonel yönetici dahi gereksiz olabilir. Bunun bir çözümü, vakıfları fiziki yakınlık ve belki başka olası kriterler temelinde gruplamak ve ortak yönetim kurulu seçmek olabilir. Vakıf seçimlerinde oy verecek belli sayıda seçmeni, kilisesini düzenli yürütecek kadar cemaati kalmamış veya halihazırda çalışan bir okulu veya uhdesi altında yüklüce gayrimenkulü bulunmayan vakıflarla iş yükü daha fazla vakıflar birer-ikişer gruplanabilir ve ortak yönetim kurulu olur. Burada sözü edilen, bir vakfın kapanması veya lağvedilmesi değildir. Örneğin, kalabalık bir semtin vakfı ile küçük bir vakıf gruplanabilir ve yönetime adaylığını koyanlar bu iki (veya duruma göre üç) vakıf için aday olduklarını bilirler. Aynı şekilde, oy verenler, bu iki vakfa yönetim kurulu seçtiklerini bilerek oy verirler. (Tabii, bunun için vakıf seçimlerinin, öteden beri söylediğimiz gibi il bazında ya da en azında bölgeler bazında yapılması gerekir.) Böylece, seçmeni çok az kalmış, küçük bir semt vakfında, alavere dalavereyle yönetimi ele geçirip, yönetici sıfatı altında üçkâğıtçılık yapan kişilerin de önüne geçilmiş olur.

Bu konuya haftaya devam edelim.