Saflık kavramını sorgulayan roman

BÜRKEM CEVHER

Çağdaş Amerikan Edebiyatı’nın en sevilen yazarlarından biri olan Jonathan Franzen’ın son yayınlanan romanı ‘Saflık’ yine okuru zorlayan, aynı zamanda çok da keyif veren bir roman olmuş. İsminin anlamı da ‘saflık’ olan Purity ve onun babasını arayışının etrafında kurgulanmış roman. Ancak kitabı, II. Dünya Savaşı sonrası Doğu Almanya’daki sosyalizmin eleştirisi ışığında internete eleştirel bir bakış olarak da okumak mümkün, ailesinin parasını ‘kanlı para’ olarak nitelendirip tüm mirası reddederek dar gelirli bir yaşam süren eksantrik bir kadının hikayesi olarak da. 

Tüm bu hikâyelerle birlikte, gerek ‘saflık’ kavramını sorgulaması, gerek karakterlerin ayrıntılı analizi ile Franzen yine okurlarını mest edecek bir romana imza atmış. Her karakteri ailesinden başlayarak anlatan yazar, çocukların kişiliklerinin aileleri nedeniyle ve ailelerine rağmen nasıl şekillenebildiğini, ailenin kişinin hayatındaki yıkıcı etkisini de mercek altına alarak incelemiş. 

Romanın en büyük başarısı girift ilişkiler, büyük sırlar, işlenen bir cinayetin ağır yükü ve intikam  duygusunun kişiyi nasıl uçlara itebileceğini, hiçbir şekilde özdeşleşemeyeceğimiz, sempatik olmak bir yana yer yer okurun sinirlerini bozacak kadar dengesiz tipler üzerinden anlatarak yine de okurun ilgisini her an kitap üzerinde olmasını sağlaması.  

Purity/Pip 

Kitabın ilk bölümünde, Pip adını kullanan Purity’nin Oakland’daki yaşamına tanıklık ederiz. Pip ismi hemen Charles Dickens’i akla getirebilir ki bu oldukça haklı bir anımsama olur çünkü kitabın çeşitli yerlerinde Dickens etkisi çok bariz şekilde görülür. Pip üniversite okuyabilmek için oldukça yüklü bir kredi kullanmıştır; mevcut mesleğinden kazandığı para ile bu kredi borcunu ödemesi de hiç mümkün görünmemektedir. 

Pip’in annesi ile oldukça garip bir ilişkisi vardır. Annesi tüm geçmişini gizlemiş, kızını babasız büyütmüştür ve Pip’e babası hakkında hiçbir şey söylememekte de kararlıdır. Pip annesi ile gergin bir ilişkisi olmasına karşın onu her gün arar, kendisinin annesinin hayatının merkezinde yer aldığının bilincindedir ama aynı zamanda bu durum Pip’in elini kolunu daha da bağlamaktadır.  

Pip’in kaldığı işgal evinde konaklayan Anagret, Pip’i internet hackeri Andreas Wolf’un Günışığı Projesinde staj yapması için ikna eder. Hacker olma veya bilgi sızdırma ile hiçbir ilgisi olmasa da Pip babasını bulabilme umuduyla Bolivya’daki projede staj yapmaya gider. 

Daha sonra Andreas’ın Doğu Almanya’daki çocukluğuna döneriz. Annesinin çok sevdiği küçük Andreas büyüdükçe ne kadar şanslı olduğunu, ne yaparsa yapsın mutlaka ceza almadan kurtulacağını anlar, her seferinde sınırlarını biraz daha zorlar. Sonunda sosyalizm ile dalga geçen bir şiir yazdığında hapse girmekten babası sayesinde kurtulsa da bir kilisenin bodrumunda yaşamaya başlar. Ailesi onunla herhangi bir iletişim kurmak istemez, annesi onu terk etmiştir artık. 

Andreas bir yandan sorunlu gençlere rehberlik hizmeti verirken, diğer yandan da bu gençler arasındaki güzel kızlarla seks yapmaktan geri kalmaz. Roman bu noktada rahatsız edici bir boyut kazanır. Franzen, Andreas karakteri üzerinden mutlak kötülük veya iyilik olmadığına işaret eder; ancak Andreas ne zaman sempatimizi kazanacak gibi olsa, aslında buna layık olmadığını hemen ispatlar. Sorunlu gençlere yardım ettiği için ıslah olduğunu düşünürken bir anda aslında tacizci bir alçak olduğu gerçeğini yüzümüze haykırır. Tam ondan nefret edecekken kendi başını da derde sokma pahasına başka bir kızın tacizcisini öldürebilir. Aynı şekilde, yönettiği Günışığı Projesi ile devletlerin kirli sırlarını ifşa ederken, aslında pek çok insanın da dijital ortamda dijital olarak fişlenmesine katkıda bulunur. Kendisini Julian Assange ile karşılaştıranlara ise ateş püskürür, Assange cinsel sapkınlıklara kapılmıştır oysa kendisi sadece “şeffaflığa” hizmet etmektedir.

Pip Günışığı Projesindeki stajyerliğini tamamlayınca bir internet gazetesinde çalışmaya başlar. Gazetenin sahibi Tom ve sevgilisi Leila Pip’e kol kanat gererler, bir nevi Pip’in her zaman ihtiyaç duyduğu ebeveynleri olurlar. Tom’un ilk karısı Anabel ile fırtınalı bir ilişkisi olmuş ve Anabel Tom’un daha sonraki bütün tercihlerini yönlendirmeye devam etmiştir. Anabel her daim mazlum olduğunu iddia etse de Tom üzerinde büyük bir tahakküm kurmuştur. Evlilikleri bittikten ve Tom’un Anabel’le irtibatı kesildikten onca yıl sonra bile Tom Anabel’in ahlak standartlarına uymaya ve hatıralarındaki Anabel’i memnun etmeye çalışmaktadır. 

İkilemler üzerine

Pip, Tom, Andreas, Anabel ve Tom’un sevgilisi Leila arasındaki bağlantılar ortaya çıktıkça romanın çok katmanlı yapısı da çözülmeye ve Pip etrafında toplanmaya başlar. Romanda doğru ve yanlış, suçlu ve suçsuz, iyi ve kötü arasındaki ayrım bulanıklaşır ve saflık dediğimiz kavramın insanlık içinde katıksız bir yerinin olamayacağı açığa çıkar. 

Amerikalı yazarların pek çoğunda olduğu gibi Franzen de entelektüel birikimini sergilemekten geri kalmaz roman boyunca. Franzen, Andreas’ın gözünden Sosyalist Doğu Almanya’nın yurttaşları için bir hapishane yarattığı savıyla argümanını kurar, internetin totaliter bir mecra olup Doğu Almanya ile paralel olduğunu savunur. Saul Bellow sık sık anılır ve Dickens etkisi tüm romana hakimdir. Roman boyunca pek çok yazara gerek gerçek isimleri gerek takma isimlerle atıfta bulunulur. Okur için bunları yakalamak oldukça büyük keyif de olsa bir yerlerde bir şeyleri kaçırdığı duygusu da okurun yakasını bırakmaz. 

İkilikler ve ikilemler sık sık karşımıza çıkar roman boyunca. Romanda, ismiyle müsemma saflık timsali olarak yer alan Pip/Purity bile ne istediğini bilemediği için büyük zararlar verebilir karşısındakine. Bilerek incitmese de cehennem yolları iyilik taşları ile kaplıdır. İyi bir şey yapmak isterken sisteme alet olabilir insan. ‘Saflık’ çok iyi kotarılmış bir roman. Gerek anne/evlat ilişkisinin yıkıcılığı, gerek Amerikan Edebiyatının çok sevdiği bir tema olan ‘aile kurumunun çöküşü’ olsun, gerekse sosyalizm/internet bağlantısı olsun pek çok politik ve felsefi sorunun okurun aklını kurcalamasını sağlıyor yazar. Diğer yandan böylesine antipatik karakterlerin böylesine iyi kurgulanması ile roman okuru içine alabiliyor. 


Saflık

Jonathan Franzen

Çeviri: Emrah Serdan

Sel Yayıncılık

632 sayfa.