BASKIN ORAN

Baskın Oran

İÇLİ DIŞLI

G. Depardieu üşütmüş olabilir mi?

Fransa’da vergiler yüksek olduğu için Rus vatandaşlığına geçen ünlü aktör G. Depardieu şimdi de Türk vatandaşı olacağını ve CB Erdoğan’la görüşeceğini açıkladı

Erdoğan görüşebilir. Evladına mezar isteyen Cumartesi Anneleri’ne zaman bulamadı ama ünlü işadamı E. Musk’a randevu vermişti, ona da verebilir. Böylesi ünlü birinin özgürlükler ülkesi Fransa’dan kaçıp bize iltica etmesi, Tek Adam rejimini acımasızca eleştirenlere anlamlı bir cevap olacaktır.

Fakat ciddiye gelirsek, Depardieu’nün resmen üşüttüğü kanısındayım. Çünkü gençler başta olmak üzere insanlarımızın akın akın dışarı çıkıp gittiği , çıkamayanların ise çileden çıktığı Türkiye’ye gelmek istiyor.

Kendisine bikaç haber başlığıyla anlatırsak, nasıl bir Türkiye’ye?  

***

Elalemin ülkesine ajan yollayıp adam paketlediği gazetelerde iddia edilen ve bunların içinden Reyhanlı katliamı dosyasında “MİT’e çalışan eleman” diye geçen birini  Esad aleyhine tanıklık ettiren bir Türkiye. İki devlet bankasının internetten yarım saatliğine ucuz döviz satıp hemen kapatmasına kadar türlü haberlerin medyada dolaştığı bir Türkiye.

Hayvan ithallerinde veteriner kontrolünü 28 Nisan 2018’de kaldırıp Ağustos sonundaki ilk şarbon olayına kapıyı açan, ama gazeteci N. Ilıcak’a casusluktan müebbet isteyen bir Türkiye. Gazete kağıdı fiyatlarının Resmî Gazete’yi bile kapattıracak denli fırlamasına kılı kıpırdamayan “insan”ların tuvalet kağıdı pahalanınca ayılıvermeleri gibi fevkalade dışkısal vaziyetlere sahne olan bir Türkiye.

Dövizle kiraları protesto etmek için yalancıktan kepenk indiren AVM erbabının PKK’lıları çağrıştırmakla suçlandığı bir Türkiye . CB Erdoğan’ın, başına geçtiği ve damadını da muavin yaptığı Varlık Fonu torbasına şimdi bi de İşbank’ı sokmaya giriştiği bir Türkiye.

Artık bırakmak lazım çünkü ne söylesen 1 eksik kalacak. Depardieu serinlemek için işte böyle bir gayya kuyusuna dalmak istiyor.

Yalnız, aman, son cümleyi yazarken aklıma geldi:

Vergi kaçkını Depardieu, borçların durmadan “yapılandırıldığı” ve silindiği bir ülkeye kafayı üşüttüğünden değil, tam tersine, ziyadesiyle akıllı olduğundan kapağı atıyor olmasın?

***

Böyle sudan işleri bırakalım, gelelim “havadan” işlere. Önce, 3. havalimanı işçilerinin hali.

Polisin gece kapılarını tekmeyle kırıp çıkarttığı, inşaatçı firmanın da kendi otobüsleriyle karakola naklederek “hain ve terörist” ilan ettiği  bu insanların talepleri atla deve değil. Asgari ücretin üstündeki ücretler elden verilmesin, gayriinsani barınma ve çalışma koşulları artık biraz düzelsin, ölmeyelim, bunları talep eden yüzlercemiz gözaltına alınmasın, alınanlar tutuklanmasın, alınırken biber gazı sıkılmasın diyorlar.

Ama “Ölseniz de buranın 29 Ekim’e yetişmesi lazım” denmiş bi kere  ve bizde laf ağızdan çıktı mı bitmiştir. Çalışma Bakanlığı ölü sayısını 27 olarak açıklıyor ama, saha mühendisleri ile İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi kaynaklı iddialar binlerce yaralı olduğunu, en az 37 işçinin öldüğünü, bunların ailelerine sus payı dağıtıldığını iddia ediyor. Acele ettirmek yüzünden şantiyede bugüne kadar ölenlerin sayısını 400 ila 1.000 arası bildiren kaynaklar var .

Bu sayılarda istediğiniz oranda iskonto yapın, ürpertiyor insanı.

***

Ürpertme deyince, bu konuda bazı “gazeteci”ler öne çıkıyor. Havuz ekibi Habertürk’ten F. Altaylı “4 yıl 3 aydır gıkını çıkarmadan çalışan işçiler, açılışa 5 hafta kala ayaklandılar. Hayırdır inşallah!"  diyor. Yine Havuz ekibi Sabah’tan E. Ardıç “Yatakhanede tahtakurusu varmış; bizim okulda da vardı!” diye yazıyor. Bu sözler, bu “gazeteci”lerin, aldıkları maaşları hak ettiklerini gösteriyor da, AkSaray’ın Yüzme Havuzu Yeni Akit’ten yazan Mehtap Yılmaz bi başka: “Bu itler, bitlendik falan diyorsa üzerlerine biber gazı sıkıp, içlerindeki şeytanı çıkartacaksın!” .

Aanlayacağını tahmin ettiğim terimle söyleyeyim, bu müstekreh (tiksinti verici; kerh kökündendir) olma dozunu bu ölçüde kullanabilmek başlı başına marifet.  

***

Marifet ama, şükür, işte tam da burada doğuyor şerden hayır. Özellikle, İslamcılığı temsil etmesiyle maruf Yeni Akit’te yazılanlar, hakkını isteyen işçi konusunda yandaşların ve İslamcıların ne düşündüğünü net biçimde gösteriyor.

Bunları aralarında konuşacak olan Müslümanların, İslamcılar hakkında oturup bir daha düşünmemesi mümkün değil. Hiç şüpheniz olmasın ki, “Erdoğan’ın g…’nün kılıyım” türünden iğrençlikler sergileyen yandaş “hanım” zihniyeti artık hak ettiği yere konmaya başlanacak.  

***

Hava derken, uçak meselesiyle bitirelim çünkü Depardieu’nün müstakbel vatanını epey iyi resmediyor.

Bu uçak, Eylül 2014  ve Aralık 2016’da  satın aldırdıklarından sonra CB Erdoğan’ın üçüncü şahsi “makam” uçağı olmakta. Fiyatı 500 milyon dolar.

Olayın şüyu bulması üzerine önce Havuz ekibinden YeniŞafak atılıp, “Katar’dan Jumbo Hediye” diye önlemeye çalışıyor konuyu  ama CB Erdoğan daha harbi konuşuyor:

Katar bu uçağı satıyordu, hatta rakam bildiğim kadarıyla 500 civarındaydı [500 ne?]. O esnada biz de ilgilendik [ne ilgisi bu?]. Katar Emiri, bundan haberdar olunca 'Ben Türkiye'den para almam; bunu Türkiye'ye hediye ediyorum, hibe ediyorum' dedi”.

Sayın Emir iki cihanda aziz olsun da; yüzölçümü Yozgat’tan küçük ve nüfusu İzmir’in yarısı bir Arap emirliğinden böylesi bir “hediye” kabul etmenin onursal vaziyetleri bir yana, onca Kasımpaşa kaldırımı çiğnemiş bir Erdoğan’ın, “Beleş peynir ancak fare kapanında olur”  veya en azından “Bayram değil seyran değil eniştem beni niye öptü” deyişlerini duymamış olması mümkün mü?

***

Ardından da: “O uçak benim şahsımın değil, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nindir” diyor. Zurnanın zırt dediği yer tam da burası işte! Üçüncü makam uçağını da bütçeden, yani vatandaşın vergileriyle satın aldırtıyor.

Sözünü ettikleri uçak şu anda boyanıyor. İnşallah her şey bittikten sonra bir seyahati de onunla yaparız” diyecek kadar da benimsemiş daha binmeden.  

En üzücüsü de, “Uçaktan rahatsız olanlar mahkeme mahkeme sürünecek” diyor. Sanırım CB Erdoğan bu konuda kontrolü elden biraz kaçırdı.

***

İşin ayrıntısına girsen, daha kötü: Bir İsviçre şirketinin sitesinde satışa çıkarılan bu uçak için pilot arama ilanını THY 7 ay önceden, Şubat’ta vermiş. Aynı sitede “satılmıştır” diye ilan çıkmış. Bütün bunları ve daha ne ayrıntıları CHP Milletvekili Gamze Taşçıer’in her şeyi “Bilal’e anlatır gibi” anlatan videosundan izleyiniz

***

Bu “hediye” olayı dillere düşeceğe benzer; Rabbim düşürmesin. Ama düştü bile. Arkadaşım Mustafa Tiğrek, bir haber sitesine gönderdiği yazısında türlü şeytanlıklar yapmakta:

“Kızınız Zafer’in kolunda çok pahalı bir saat gördüğünüzde, işin tatsız tarafı bütün akraba-yı taallukat da görüp kaş kaldırmaya başladığında, siz de kızınıza bu nereden geldi diye sorduğunuzda, şöyle bişeyler dese:

“Hani şu yalıda oturan genç var ya, o yenisini alacakmış, satıyordu, o esnada ben de ilgilendim, ben komşumdan para almam, hediye ediyorum, hibe ediyorum, dedi.”

“Ayrıca, bu saat benim şahsımın değil tüm ailemizindir. Yarın sabah saat kaç oldu derseniz buna bakıp söyleyeceğim.”  

“Bu durumda siz nefessiz kalıp, ‘Kızım, para verip aldıysan, biz kirayı ödeyemezken sen parayı nereden buldun. Hibe olarak aldıysan daha da ayıp’ dediğinizde, kızınız cevap olarak ‘Hepinizi mahkeme mahkeme süründürürüm’ dese?”

“Veya, ‘Ben bunu harçlıklarımdan biriktirdiğim paramla aldım. İşte makbuzu!’’ diye bir peçete sallasa size... olur mu?”

***

Gerek havaalanı işçileri ve gerekse bu uçak meselesi İslamcıların Müslümanlıktan ne anladıklarını gösterdi. Yani, tekrar ediyorum, şerden muazzam bir hayır çıktı.  

­Yalnız, şimdi bunları dedim ya, birden ürperdim: İslamcıların işi bu hale getirmeleri üzerine Türkiye’yi bir fırsatlar ülkesi olarak belleyip, Hıristiyanlığı yaymak için geliyor olmasın Depardieu? Hani, Kürtleri Hıristiyan yapmak için geldiydi ya Rahip Brunson, öyle bişey?

Çok dikkatli olmalıyız. Her taraftan kuşatılmış vaziyetteyiz. Dış mihraklar bu sefer de Depardieu’yü kullanmak istiyor olabilirler.