Aynı ceviz ağacının altında

ÖZLEM ERTAN

Evlerin de aynı insanlar gibi anıları vardır. İçlerinde yaşayan insanların acılarını, özlemlerini, umutlarını, kaygılarını, sevdalarını, seslerini, sözlerini kucaklar ve hafızalarında saklarlar. Pencere pervazlarında, görmüş geçirmiş kapılarda, bahçelerdeki ağaç dallarında geçmiş zamanların gölgeleri barınır. Çünkü evler onun dört duvarı içinde nefes alıp vermiş, yaşamış insanlarla birlikte vardır. Kim bilir belki de bundandır terk edilen, boş kalan evlerin bir müddet sonra yaşlılıktan iki büklüm olmuş dertli bir kadın gibi çökmesi ve cılız sesiyle ölümün soğuk nefesini davet etmesi. 

Evlerle insanlar arasındaki ilişki tek taraflı değil. İnsanlar da doğup büyüdükleri, yaşadıkları mekânlara gönüllerinden bağlı. Anılar biriktirdikleri mekânlardan ayrı kaldıklarında yüreklerine hasret düşer. Nereye giderlerse gitsinler hep evlerini ararlar. Hiçbir yere sığamazlar. Hatırlamanın acısıyla sarsılırlar. 

Solmaz Kâmuran’ın yeni romanı ‘Ceviz Ağacı’nı okurken insanla mekân arasındaki bu kopmaz bağ üzerinde düşünme fırsatım oldu. Farklı zamanlarda aynı evde yaşamış, yıkıcı sarsıntılar geçirmiş üç ailenin öyküsünü anlatan ‘Ceviz Ağacı’nı evle sakinleri arasındaki ilişkiden ayrı düşünmek imkânsız.

Toprağından sökülenler  

Romana adını veren ceviz ağacı, Edirne’deki bir evin bahçesinde kollarını göğe açmış duruyor. Kökleriyle sımsıkı tutunduğu toprağından sökülmediği için insanlardan daha şanslı belki de. O ceviz ağacı ki Edirne Ermenilerinden Arto Usta’nın üç aileyi kucaklayacak güzel bir ev inşa etmesinden önce de oradaydı. Temeller kazılırken, taşlar yan yana ve üst üste konurken… Ev bittiğinde onun bahçesindeydi artık ve etrafında Arto Usta ile ailesi vardı. Çocukların seslerini duydu, Ermenice sözler rüzgâra karışıp dallarına kondu. Yıllar hızla geçip gitti. Yeni çocuklar doğdu, bazıları ise evlenip ayrıldı bahçesinde ceviz ağacı olan o evden. 

1915 senesi gelip çattığında ev ile aile koparıldılar birbirlerinden. Arto Usta, tüm Anadolu Ermenileri gibi, karısı ve çocuklarıyla birlikte Suriye çöllerine sürülmeden önce, bir gün geri dönmek umuduyla Yahudi komşusu Beto’ya emanet etti evi. Beto ile ailesi bir yıl boyunca bekledi, ama gidenlerden ne ses ne de seda vardı. Onlar da yıllarca yaşadı o evde. Ta ki Yahudilerin Edirne’yi terk etmesine neden olan Trakya Olayları’na kadar… Edirne’den İstanbul’a kaçarken, acılardan geçmiş, evlerini ve eşyalarını geride bırakıp Edirne’ye gelmiş Balkan göçmeni bir Türk aileye yok pahasına sattılar evi. 

Ancak tüm bunlar evin hikâyesinin küçük bir kısmı. Tabii bir de evden ayrılıp da sağ kalanların başka kentlerde, ülkelerde yaşadıkları var. 

‘Ceviz Ağacı’ rahmetli Çetin Altan’ın, bir evin, içinde yaşayanların sevgisi, kültürü ve birlikteliğiyle anlam kazanacağını anlattığı Ev başlıklı makalesiyle başlıyor. Çünkü ‘Ceviz Ağacı’nın önemli karakterlerinden, Balkan göçmeni Saliha Hanım gazetede bu makaleyi okuyor. Saliha Hanım, bahçesinde envaiçeşit ağaç, çiçek bulunan evin son sahibesi. Çocuklarını evlendirmiş, eşini ise yıllar önce kaybetmiş. Edirne’deki büyük, yılların ağırlığını taşıyan evde tek başına yaşıyor, ama kendini oyalamayı iyi biliyor. Ceviz ağacının altındaki sandalyeye oturup kitap ve gazete okumayı çok seviyor örneğin. 

Derken bir gün evin ilk sahibi Arto Usta’nın torunu Garo, geçmişinin izini sürmek için Fransa’dan Türkiye’ye geliyor ve Saliha Hanım’ı ziyaret ediyor. Roman, insancıl bir kişiliği olan tarih öğretmeni Garo’nun Edirne ve İstanbul’da aile geçmişinin ve evin tarihinin peşinde koşarken yaşadıklarını merkeze alıyor. Tabii ki bu arada 1915’teki Ermeni kırımı, Trakya Olayları ve Balkan göçleriyle geçmişe de götürüyor okuyucuyu. Garo’nun Edirne ve İstanbul’a geldiği günler, 1970’lerin ikinci yarısına, Türkiye’de öğrenci olaylarının, baskının en yoğun olduğu zamana tekabül ediyor. Romanda, bu zor günlerin de izleri görülüyor. Bir de aşk var ‘Ceviz Ağacı’nda. Üstelik de geçmişte kalmış, ölümle kesintiye uğramış bir aşk değil, geleceğe uzanan bir aşk. 

Kapak görseli, aynı zamanda Solmaz Kâmuran’ın yakın dostu olan ressam Nevin Hirik’e ait olan ‘Ceviz Ağacı’, Türkiye tarihinin karanlık noktalarına edebiyatın eliyle tutulan bir ayna. Hepsi de yüreklere dokunan yan hikâyelerle de desteklenen romanın dili su gibi akıyor ve okuru hemen kendine çekiyor. Bunun yanında mekân ve atmosfer tasvirleri de son derece ayrıntılı. Öyle ki evler, mahalleler, kentler gözünüzün önünde canlanıyor. 

Edebiyat okurlarının, hepsi de yabancı dillere çevrilen ‘Kirâze’, ‘Kösem Sultan’, ‘Macar’ gibi tarihî romanlarıyla ve aralarında ‘Safiye Sultan’ serisi ile ‘Middlesex’in de olduğu önemli çevirileriyle tanıdığı Solmaz Kâmuran’ın yeni romanı ‘Ceviz Ağacı’, yakın tarihe odaklandığı için de okurları etkileyecek. Çünkü ‘Ceviz Ağacı’nın hikâyesi hepimizin hikâyesi. O kadar yakın ve o kadar etkileyici… 

Ceviz Ağacı

Solmaz Kâmuran

İnkılâp Yayınevi

252 sayfa.