Soru kitapçığı tadında öyküler

KADRİYE AYDIN

Nereden baksak hayatım boyunca yüzlerce soru kitapçığını çözmüşümdür. Ayıptır söylemesi bu sınavların bir kısmından Türkiye derecesi alarak çıksam da bu sınavların insanı hayata hazırlamadığının en güzel örneği olarak kendimi gösterebilirim. Bir nevi sınav akıllısı ama hayat aptalı olarak bir şekilde devam ediyorum işte yaşamaya. 

Alışkanlık işte Alejandro Zambra’nın yazdığı ve Çiğdem Öztürk’ün çevirisi ile Notos Kitap Yayınevi’nden çıkan ‘Soru Kitapçığı’nı alır almaz hemen cevap anahtarına soruların yanıtlarını işaretlemeye başlayıverdim. Ne de olsa her soru kitapçığı alt edilmesi gereken bir meydan okumadır Milli Eğitim’in  tedrisatından geçmiş beyinlerde. Dokuzuncu soruya geldiğimde aklım başıma geldi; bu kitap yanıtlanmak için değil, düşünmek, yorumlamak ve okumak için vardı. 

Tuzak sorular

Zambra “Akademik Yeterlilik Sınavı’na girmek için önümüzde yıllar vardı ama öğretmenlerin büyük kısmı ta o zamandan bizi çoktan seçmeli sorulara alıştırmaya çalışıyordu. Yazmaya gerek yoktu, fikir belirtmeye gerek yoktu, herhangi bir şey, kendine ait bir fikir geliştirmeye hiç gerek yoktu: Sadece oyunu oynamak ve tuzağı tahmin etmek yetiyordu,” diyor. 

Benzer eğitim sisteminin Türkiye’de de olması yüzünden, Felsefe Bölümü’ndeki asistanlığım boyunca birinci sınıf öğrencilerine önce felsefe ödevi yazmayı öğretmek zorunda kaldık diğer asistan arkadaşlarımla birlikte. Bölüme gelen öğrencilerin çok büyük çoğunluğu Boğaziçi Üniversitesi’ni kazanacak kadar iyi ve akıllı öğrenciler de olsalar neredeyse ilk yıllarını düşünmeyi, fikir beyan etmeyi ve bir fikrin nasıl savunulacağını öğrenmeye harcıyorlardı ne yazık ki. Bu süre içinde bir kısmı pes etmiş oluyordu, en acısı da çok yetenekli ve zeki pek çok genç adam ve kadının kendini yetersiz hissederek depresyonun kucağına atlamalarıydı. 

‘Soru Kitapçığı’nın son bölümü olan ‘Okuduğunu Anlama’ kısmının ilk metninde din öğretmeni Segovia’nın Akademik Yeterlilik Sınavı’na hazırlanan öğrencilerine söylediği üzere, “Sınavınız iyi geçecek, gayet iyi geçecek, endişelenmeyin: Sizi eğitmediler, size idman yaptırdılar.” Evet, Türkiye’de de öğrenciler defalarca aynı tür soruları çözerek bir nevi idman yapıyorlar, o soruların çözüm yöntemlerini ezberliyorlar ama mantığını asla kavrayamıyorlar. Sonra iş ispata geldiğinde ispatın ne olduğunu bile bilemiyorlar. Yazmaları gereken ödevlerde metinleri referanslardan birebir aktarıp da referans göstermediklerinde neden F (başarısız notu) aldıklarını, bunun neden kopya olduğunu bile anlamaz hale geliyorlar. 

Özgür beyinlerin soru soran, araştıran, gerektiğinde öğretmenleriyle fikir çatışmasında bulunan öğrencilerden çıkacağı elbette biliniyor sistemin başındakiler tarafından, ama bu kesinlikle istenmiyor. İşte Zambra ‘Soru Kitapçığı’nda temelde bu sisteme karşı çıkıyor. 

Doksan soruda doksan değişik öykü okuyoruz neredeyse. Ne ki her soruda aynı zamanda yakın geçmişin acı tatlı olaylarına da tanıklık ediyoruz. Bazı soruların yanıtlarında bütün şıkların aynı olduğunu görüyoruz, bazılarında sorunun yanıtından çok seçeneklerin her biri üzerinde düşünmek gerekiyor. Bazen her yanıt başka bir öyküye pencere açıyor. Bazen de, Umberto Eco’nun kulakları çınlasın, aşırı-yorum açmazına giriyoruz. Ama o açmaz bu kitapta pek çok pencereyi açıyor, çünkü Zambra bizi yorum, aşırı-yorum ve belki de meta-yorum üzerine düşünmeye de davet ediyor. 

Örneğin ‘İlgisiz Terimi Bulma’ bölümünde yer alan yedinci soruda ana kelime: CUNTA iken, sizce ilgisiz terim şu şıklardan hangisi olabilir: A) ordu, B) ku-de-ta, C) evren, D) postal, E) acil demokrasi? Hemen ilk akla gelen E şıkkı da olsa asıl ihtiyaç da acil demokrasi değil mi? Bu soruyu okuduktan hemen sonra hem Şili hem Türkiye’nin darbeler tarihine giriş yapılabilir ya da açıp Bulutsuzluk Özlemi’nin şarkısı da dinlenebilir. Buyurun aşırı-yorum sularında yüzmeye.

Kitapta ‘Anlam Bütünlüğünü Bozan Cümle’ bölümünde yer alan şu soruda ise anlam bütünlüğünü bozan cümleyi bulmak bir yana kadın olma, hasta olma, vücut bütünlüğü, yaşlılık üzerine bir süre düşünmeden, bu altı cümlede yer alan trajediyi hissetmeden kitapta ilerlemek mümkün mü?

(1) Altmış beş yaşında meme kanseri olduğu tespit edildi.

(2) Bir göğsünü almaları gerekti.

(3) Kısa süre sonra Alzheimer başladı.

(4) Çocuklarını, torunlarını, kimseyi tanımıyordu.

(5) Beni bile tanımıyordu.

(6) Fakat bir göğsünün eksik olduğunu asla unutmadı.

Alejandro Zambra her yazdığı kitapla beni daha da etkiliyor. İyi bir yazarın soru kitapçığı bile hazırlayarak okurlarına birbirinden güzel ve etkileyici hikayeler anlatabileceğini, bunu yaparken de ‘Edebiyat nasıl yorumlanır?’ sorusunu okuruna sordurabileceğini görüyoruz. Kitap kapağından ayraç tasarımına gerek çevirisi, gerek özenli basımı ile Zambra bizi yine mutlu ediyor, şaşırtıyor, düşündürüyor. Kitap bittiğinde yazarından yayınevine, çevirmeninden editörüne kitabın yayınlanmasında emeği geçen tüm emekçilere şapka çıkarıyoruz. 

Soru Kitapçığı

Alejandro Zambra

Çeviri: Çiğdem Öztürk

Notos Kitap

151 sayfa.