Ankara’da sıcak ortam

Türkiye’de yaşayan Ermeni, Rum, Musevi, Süryani, Bulgar ve Keldani toplumlarının yöneticileri, hükümet temsilcileriyle Ankara’da bir araya geldi. Önceleri sorunlarına çözüm bulmak amacıyla başkente çekinerek giden azınlık toplumlarının temsilcileri, bu kez devlet ve hükümetin yetkin isimleriyle sıcak bir ortamda bir araya geldiler. Başta Bülent Arınç olmak üzere hükümet yetkililerinin geçmişe yönelik özeleştirileri dikkat çekti.

SARKİS GÜREH
sgureh@agos.com.tr

Türkiye’de varlığını sürdürmekte olan Ermeni, Rum, Musevi, Süryani, Bulgar ve Keldani toplumlarının yöneticileri, 7 Ağustos’ta Ankara’daydı. Önceleri sorunlarına çözüm bulmak amacıyla başkente çekinerek giden azınlık toplumlarının temsilcileri, bu kez devlet ve hükümetin yetkin isimleriyle bir araya geldiler. Azınlık temsilcileri, gayrimüslim toplumların yaşamlarını yakından ilgilendiren kararların alındığı Vakıflar Meclisi’nde ilk kez söz söyleme imkânı buldular. Ardından, Gölbaşı’ndaki Kronos Otel’de, Başbakan Yardımcısı ve Vakıflardan Sorumlu Devlet Bakanı Bülent Arınç, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, Vakıflar Genel Müdürü Adnan Ertem, Başbakanlık Başdanışmanı İbrahim Kalın ve çeşitli bakanlıkların üst düzey bürokratları katıldığı bir iftar yemeği düzenlendi.

Süreç tersine döndü

Vakıflar Meclisi’nin toplantı salonunda, Vakıflar Genel Müdürü Adnan Ertem, Vakıflar Meclisi üyeleri ve cemaat vakıfları temsilcileri bir araya geldi. Toplantının açış konuşmasını yapan Cemaat Vakıfları Temsilcisi Laki Vingas, azınlık toplumlarının, son yıllarda yapılan düzenlemeler sayesinde geleceğe umutla baktığını söyledi. Vingas şöyle konuştu: “Cemaatler olarak uzun bir süredir azaltılarak, bazı değerlerimizden mahrum bırakılarak yaşamak zorunda kaldık. Son yılların siyasi iradesiyle bugün tam ters yönde gelişmeler oluyor. Eskiden sahibi olduğumuz mülkleri iade alıyoruz ve onların üzerinde bir gelecek tayin etmek için çalışıyoruz.”

Tuvalet yapamıyorduk, gökdelen dikiyoruz

Ardından kürsüye gelen Karagözyan Vakfı Başkanı Dikran Gülmezgil, AK Parti hükümetinin önceki hükümetlerden farkını, vakıf yöneticisi olarak yaşadığı bir olay üzerinden anlattı: “10 yıl önce Karagözyan Vakfı’na ait bir pazar yeri üzerine, halkın ihtiyacını karşılamak için ufak bir tuvalet yaptık. Bu nedenle, beni ve 12 kişilik yönetim kurulumu azlettiler. Şunu anlatmak istiyorum: Dün arsamız üzerine basit bir müştemilat yapamazken, bugün gökdelen yapıyoruz. Geldiğimiz noktada AK Parti hükümeti, kaybettiğimiz değerleri bize geri verme yolu arıyor, yasa hazırlıyor ve mağduriyetimizi gidermek istiyor.”

Başbakan Erdoğan ile Dolmabahçe Sarayı’nda yaptıkları görüşmeyi anlatan Gülmezgil, “Erdoğan sorunlarımızı biliyordu ve bize bunların nasıl çözüleceğini de söyledi. Bugün gerçekten de sorunlarımızı söylediği gibi çözüm yollarını hayata geçirdi.”

Davet

Gölbaşı Kronos Otel’in lüks salonunda yapılan iftar yemeği, ezan okunmasıyla başladı. Hep birlikte yenen yemeğin ardından konuşmalara geçildi. İlk konuşmayı yapan Vingas, davetin Ankara’da yapılmasının önemini vurguladı ve yeni anayasadan beklentilerini aktardı. Demokrasinin cemaatlerin toplumsal yaşamında da gerekli olduğunu ifade eden Vingas, “Demokratik kurallara, cemaat örf ve geleneklerine, seçmen iradesine karşı duran yönetim anlayışlarının da disipline edilmesinin zamanı gelmiştir” dedi.

Vingas, yapılan iyileştirmelerin gayrimüslim bireylerin özgüvenlerini de artırdığını söyledi: “İnsanlarımız kendilerini yükselen değer olarak görmekte, gerek sosyal hayatta, gerek ekonomik faaliyetlerde kendilerine olan güvenleri artmaktadır. Toplumlarımız adına inanıyorum ki yakın bir gelecekte diğer eksiklikler de giderilecek, tüm taşlar yerine oturacaktır.”

Bedros Şirinoğlu ise, davette yaptığı konuşmada, hükümete duyduğu güveni vurguladı: “Sayın Bülent Arınç, 19 Temmuz 2010’da hastanemize yaptığınız ziyarette, hastanemizin karşısındaki arsamızla ilgili dosyayı size arz etmiştim. Dosyayı hemen incelediniz ve dediniz ki, ‘Ben bir hukukçuyum, burada yanlış bir karar var, sizin bu davayı kazanmanız lazımdı.’ Evet, doğruydu. 2008 yılında Vakıflar Kanunu Meclis’ten geçtikten sonra muhalif bir milletvekilimiz ‘Agop’un malına sahip mi çıkacağız?’ demişti. Bizi kırmıştı. AK Parti hükümeti iktidarlarıyla birlikte, başta Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan Beyefendi olmak üzere bu ülkenin evlatları olan Agop’ların mallarına sahip çıktınız ve bir ay önce incelediğiniz dosya ile ilgili arsamızı bize iade ettiniz. Kalan sorunların çözümünde aynı iyi niyeti ve hassasiyeti göstereceğinizden hiçbir şüphemiz yoktur.”

Arınç: Değiştim

Davetin onur konuğu olan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, hiçbir siyasi kaygı, oy kaybı endişesi taşımadan azınlıkların uğradığı hak kayıplarını telafi etmek amacıyla çalışmalar yürüttüklerini anlattı. Arınç, geçen 10 yılda yapılan iyileştirmelerin, başta ana muhalefet partisi olmak üzere, ulusalcı ve milliyetçi çevrelerce eleştirildiğini, buna rağmen geri adım atmadıklarını söyledi. Arınç, bakan olması ve vakıfların kendisine bağlanmasının ardından azınlıklar hakkındaki görüşlerinin değiştiğini belirtti: “Başbakan yardımcılığı göreviyle vakıfların bana bağlanmasıyla farklı bir dünyaya girdim. Doğrusu, geçmişteki siyasi çizgim itibarıyla meseleye bu kadar sıcak bakmadığımı ifade etmeliyim ama bu dünyaya girince sizlerin samimiyetinizi, dostluğunuzu, inançlarınıza bağlılığınızı ve haklarınıza sahip çıkma konusundaki gayretlerinizi gördükçe sizlerle çalışmaya karar verdim.”

Anadolu’da inançların birlikte yaşadığının ve birlikte bir kaderin paylaşıldığının altını çizen Arınç, 1915 Ermeni katliamları ile ilgili olarak şunları söyledi: “1915’i birileri başka türlü gösterebilir ama doğrusu şudur: O trajedi bizim trajedimizdi. İçinde Türkler ve Ermeniler vardı. Zor günleri bir daha yaşamamayı diliyoruz.”

Lütuf değil hak

Toplantıda son konuşmayı yapan Vakıflar Genel Müdürü Adnan Ertem, yeni düzenlemelerle neleri amaçladıklarını anlattı ve bazı eleştirilere yanıt verdi.

Ertem, konuşmasının başında vakıf yöneticilerinin daha talepkâr olmasını istedi: “Toplumlar kendilerini geleceğe taşımak istiyorsa dinini, dilini ve aidiyeti yaşatamak için mücadele etmeli. Aynı zamanda, her cemaat üyesi Türkiye’nin asli unsuru olduğu için idare olarak bizler de gerekenleri yapmak zorundayız. Bunun için siz talep etmek zorundasınız, toplumun idarecileri olanlar gözetmek zorunda...”

Ertem, vakıf temsilcilerinin yapılanlar için şükran duymaması gerektiğini ifade etti: “Ama size yasalarla verilenler, verilmesi düşünülenler, hiçbiri lütuf değil. Hepsi sizden zamanında alınmış olan haklar. Bunun için şükretmek, teşekkür etmek doğru değil. Ama mağduriyet o kadar büyük ki, size ait olanların verilmesi size teşekkür etme ihtiyacı hissettiriyor. Bu aslında bir paradoks.”

Ertem, cemaat vakıfları dosyaları üzerine uzun mesai harcadıklarını belirterek sürdürdüğü konuşmasında, hakkaniyetli davranmak ve yeni mağduriyetler yaratmamak istediklerini kaydetti: “Cemaat vakıflarının dosyalarını incelerken, ‘Bu mülkü iade ettiğimizde ayrı bir hukuksuzluğa neden olur muyuz?’ diye düşünüyoruz. ‘Aynı şekilde vermezsek veya reddedersek hukuksuzluk yapar mıyız?’ endişesi taşıyoruz. Hakkaniyetli davranmaya çalışıyoruz. Mesela kamulaştırma ve trampa yoluyla cemaat vakıflarının elinden çıkan mülklerin KHK kapsamı dışında kalması eleştirildi. Özel hukuk gereği düzenleme böyledir, aksi halde başkası için hukuksuzluk ortaya çıkar.”

Tarihin kara lekeleri

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, etkinlikteki konuşmasında Türkiye’de demokrasinin geliştiğini ve bu çerçevede ötekileştirmeyi kabul edemeyeceklerini söyledi. Cumhuriyet tarihi süresince azınlıklara yapılan haksızlıkları anımsatan Çelik, yapılan iyileştirmelerin insanlık anlayışının gereği olduğunu söyledi: “Geçmişte çok hatalar yapıldı, bu topraklarda çok acılar çekildi. Demokratik devlet, geçmişini sorgulayabilen, geçmişiyle hesaplaşmasını bilen devlettir. 1930’lu yıllarda Musevi dostlarımızın Trakya’dan göçe zorlanması bu ülkenin ayıbıdır. 1942 yılında çıkarılan Varlık Vergisi Kanunu yüz karasıdır. 6-7 Eylül olaylarının topyekûn gayrimüslimlere karşı bir harekete dönüşerek onların canlarına ve mallarına kastedilmesi, tarihimize geçmiş bir kara lekedir. Bunları görmek zorundayız. Bunlar aşıldı, aşılıyor. Cemaat vakıfları üzerinde hak edilmeyen tasarruflarda bulunulması, bir hukuk ayıbımızdır. Bunların hepsi ortadan kaldırılmaya ve telafi edilmeye çalışılıyor. Biz bunları, insanlık bunu gerektirdiği için yapıyoruz.”