Savaşın ardında kalanların romanı

ESRA KARADOĞAN

Savaşın bizi teğet geçtiğini düşünerek yaşamak pek kolay. Öyle olup olmadığı tartışılır ve aksi rahatlıkla ispat edilebilir ama bir de görmezden gelinen savaşın merkezinde yaşayanlar, yaşananlar var. İşte Ahmed Saadavi’nin kaleminden çıkan, ‘Frankenstein Bağdat’ta oturduğunuz koltuğu sarsacak, sizi büyülü gerçekçiliğinin sınırlarından içeri alıp, gerçekleri yüzünüze vuracak çarpıcı bir roman.

İlk patlama

‘Çok gizli’ ve hâliyle ilginç bir raporla başlıyor roman. Sonraki sayfalarda yer alan bir patlama romanın gidişatını belirliyor. Tayeran Meydanı’nda gerçekleşen, artık Bağdat için kaçınılmaz olan savaşın kuvvetli ön sarsıntılarından biri bu patlama. İlk değil, romanın gidişatının gösterdiği üzere; son da değil. Patlamadan kıl payı kurtulanlar olduğu gibi, kurtulamayanlar da var. Bunlardan biri, biraz daha farklı.

“Küçük bir rüya, büyük bir rüyada var olan boşluğu dolduruyordu. Rüya iplikleri, yeniden Hasib’in ruhuyla beraber gezinecek bir hayal beden oluşturmak için ilmek ilmek birbirine geçiyordu. Hasib’in ruhu, hâlâ başlarının üzerine gezinip duruyor, bedeninin bulunamayan kısımlarını arıyordu. Berzah âleminin olağan bir sakini olması için tekrar geri dönmesi gereken bedeni neredeydi?

Kiminin rüyası kâbusa dönüşmüştü. İpleri birbirine girmiş, kördüğüm olmuş hayali bir iplik yumağı taşıyor ve eliyle onu uzaklaştırmaya çabalıyordu. Ailenin, dostların, yakınların ve komşuların akıllarına bir daha gelmeyecek kadar uzağa…”

Cesetin yaptığı

Şunu söylemeliyim ki bu kitapta Mary Shelley’in yazmış olduğu Frankenstein’a yoğun göndermelerle örülmüş bir kurgu yok, bu beklentiyle kitabı alanlar biraz şaşırabilir ama yapısal anlamda benzeyen bir ceset var. Ahmed Saadavi, Dr. Frankenstein’e bilinçsiz bir şekilde öykünüp, oradan buradan toplanan, parça parça cesetlerle yeni bir ceset meydana getiren eskiciyi; fakat daha çok bu cesedi konu ediniyor. Bir ceset ne yapabilir? Açıkçası bir anda kendine bir ruh bulan, Bağdat’ta dolaşan ve intikam peşinde bir ceset pek çok şey yapabilir. 

Başlarda kendi bedeninin intikamı için dolaşan bu ruh, çok kısa bir sürede artık bedeninin her bir parçası için bir savaş veriyor. Kurşun işlemeyen, yok edilemeyeceği düşünülen bir bedenin, parça parça dökülmesi ve yeni bedenler için hem yeni masumların hem yeni katillerin peşine düşmesi açıkçası çelişkili bir durum gibi gözükse de yaptıkları bazılarına göre adaleti sağlamak. 

İsmi Nedir?’

Yazar, sadece ‘İsmi Nedir?’ diye anılan bu cesedi değil, daha pek çok karakteri de derinlemesine anlatmış. İstemeye istemeye savaşa giden oğlu Danyal’ın yolunu aradan geçen yıllara rağmen, sebatla gözleyen yaşlı İlişva’nın, eskici Hadi’nin, kariyerinde hızla yükselen editör Mahmud’un, Ebu Enmar’ın, Hasib’in ve daha pek çok insanın gerçekçi anlatımıyla, savaşın farklı insanlar üzerindeki yıkıcı etkisini görmek sarsıcı. Bu durumda bile kendine bir hayat inşa edenler ya da yaşam savaşına kaçarak, başka bir ülkede devam etmeye çalışanlar olduğu gibi; bunu reddedip ülkesini bırakmayanlar, bırakmadıkları halde yaşamaya keskin bir şekilde ara verenler de var. İnsanlar yaşadıkları toprakları, ölülerin bedenini bıraktıkları gibi bırakabilecekler mi? Frankenstein Bağdat’ta bir yandan savaşı, savaşın acı yüzünü, bir yandan da adalet, masumiyet gibi kavramları sorgulayan katmanlı bir roman.

“Beni bir suçluya, bir seri katile dönüştürdüler. Beni suçlarının cezasını vermek için peşine düştüğüm kimselerle aynı kefeye koydular. Bu, büyük bir haksızlık. Oysa ahlaki ve insani yükümlülük; aç gözlülük, iktidar çılgınlığı ve kana susamışlık yüzünden tamamen harap olmuş şu dünyada adaletin yerine gelmesi için benim başarımdan yana durmak, benimle aynı safta yer almak gerekir.”

Yüzleşme 

Yukarıdaki sorumuza geri dönecek olursak; bir ceset ne yapabilir? Bir ceset, roman boyunca önce bir kahraman olup, sonra bir katile dönüşebilir, size insanların ve kendinizin masumiyetini sorgulatabilir, sizi savaşın gerçekleriyle, kalanlarla ve ölenlerle yüzleştirebilir. Ahmed Saadavi ilk sayfalardan itibaren, büyülü bir gerçeklikle Bağdat’ın patlamalarla birer birer yok olan sokaklarından sesleniyor.

Frankenstein Bağdat’ta

Ahmet Saadavi

Çeviri: Süleyman Şahin

TİMAŞ

320 sayfa.