Yaşlanınca anlaşılan bazı şeyler...

BANU YILDIRIM GENÇ


İnsanın gençken ne kadar iyimser olduğunu ve hayattaki zorluklar hakkında hiçbir fikrinin olmadığını düşünüyorum bir süredir. Arkadaşlarımla beraber kırklı yaşlara adım attığımızdan beri binbir türlü sorunla karşılaşmaya başladık. Bunlardan en önemlisi tabii ki artık yaşlı kategorisine girmeye başlayan anne-babalarımızın birer birer hastalıklarla boğuşmaya başlaması diyebilirim. Son bir iki yıldır anne-babalarımızı kaybettiğimiz yaşlara geldiğimizi düşünüyorum hep, kötü haberler aldıkça... 

Walker’ın ne olduğu, koltuk değneğinin ve bastonun çeşitleri, yetişkin alt bezleri, asansörsüz evlere çıkılamayacağı... bunların hepsi benim için bir iki senelik bilgi. Böyle anlatınca iç karartıyor farkındayım çünkü çocuklar kadar yaşlılara da değer verilmeyen, çocuklar gibi yaşlıların da evlere tıkıldığı, söz haklarının bulunmadığı, sosyal yardım ya da kültürel faaliyet gibi olanakların olmadığı bir ülkede yaşıyoruz. 

Hendrik Groen’un yazdığı ‘83 ¼ Yaşındaki Hendrik Groen’un Gizli Güncesi’, huzurevinde kalan bir ihtiyarın bir yılını anlatmaya karar vermesiyle oluşmuş bir roman. Bu arada yazarın adı takma, kim olduğu merak ediliyormuş, kendi adıma yazarın yaşlıları çok iyi tanıyan biri olduğunu söyleyebilirim. 

‘Tımarhane’de yaşam

Hendrik Groen, tam adıyla Hendrikus Gerardus Groen, günlüğünden öğrendiğimiz kadarıyla 5 Eylül 1929 doğumlu bir Hollandalı. Cana yakın, kibar ve yardımsever kişiliğiyle tanınıyor. Romanda çok kısacık bahsedilse de boğularak ölen küçük bir kızı ve kızlarının ölümünden sonra gitgide akıl sağlığını kaybetmiş bir karısı var. Karısı evlerini yaktığından beri kendisi bir huzurevinde karısı ise ‘tımarhanede’ yaşıyor. Bu günlüğe başlamasının sebebi yaşlılardan nefret etmesi ve onların gerçek yüzlerini göstermek istemesi. 

İlk başta tam bir şikâyet fırtınası biçiminde başlayan günlük sonraları huzurevine yeni gelen Eefje ve yeni yeni samimi oldukları Ria ve Antoine sayesinde hem neşeleniyor hem de ölüm fikrinden çok daha uzaklara yelken açıyor. Hendrik’in fikriyle kurulan Biz Henüz Ölmedik Kulübü’yle altı ihtiyar günübirlik turlarla neler neler yapmıyorlar? Golf oynamaktan tutun Uzakdoğu yemeği pişirmeye, tekne gezisine gitmeye kadar pek çok unutulmayacak aktivite... Ve tüm bu turlarda biri tekerlekli sandalyede, biri Alzheimer başlangıcındaki yaşlılara sunulan özel hizmetleri de unutmamak lazım... Tekerlekli sandalyeyle sokağa çıkmanın mümkün olmadığı bir memlekette yaşadığımız için bizim biraz hayal kurmamız gerekiyor.

Bu geziler ve mutlu anlar dışında Hendrik’in günlükte anlattığı huzurevi günleri ise yaşlılığı biz okurlara gerçek yüzüyle gösteren asıl sayfalar. Doğrusu Hendrik’in oldukça aklı başında bir yaşlı olduğunu söyleyebiliriz, kraliyetten nefret eden bir cumhuriyetçi, muhafazakâr veya ırkçı değil, dünyada olup bitene karşı büyük bir merak duyuyor. “Hollanda bir apartheid toplumudur; beyazlar beyazlarla, Türkler Türklerle, yoksullar yoksullarla, beyinsizler beyinsizlerle birlikte yaşarlar.” diye açıkladığı topluma bir ekleme daha yapıyor sonra “Yaşlılar ise yaşlılarla.” Ve bu yaşlıların günler boyu en önemli gündemi akvaryumda ölen balıklar olabiliyor. “Burada herkes akvaryumda bulunan kurabiye hakkında bir görüşe sahip. Ancak Suriye’deki savaş hakkında fikirlerini sorduğunuzda size sanki izafiyet teorisini anlatmalarını istemişsiniz gibi bakıyorlar. Sırtüstü yüzen birkaç balık uzak bir ülkede havaya uçurulan bir otobüs dolusu kadın ve erkekten çok daha kötü.” Kısacası kahramanımız Hendrik Groen hem duyarlı, hem de akıllı bir yaşlı birey. 

Anlattığı bir yılda güzel geçen günlerden başka kalbinin 83 buçuk yaşında heyecanla atmasını sağlayan Eefje’nin ani felci, en yakın arkadaşı Evert’in habire ampute edilen uzuvları, vasiyet edilen ötenazi isteğini bir türlü gerçekleştirememeleri ve bir de kendisinin artık kullanmaya mecbur kaldığı alt bezi var. Hiçbir şey güllük gülistanlık değil ama Hendrik’in 21 Mart tarihli günlüğüne “Başardım! Baharı yine gördüm!” yazması, hızlı bir biçimde bunayıp çocuklaşan Grietje’nin “Biraz şansın yardımıyla gelecek yıl tekrar Aziz Nikolaos’a inanacağım!” diye sevinmesi hem güldürüyor hem de gençken kıymetini bilmediklerimizi düşündürüp duygulandırıyor. 

Hendrik istediği kadar söylensin Hollanda’da devletin desteğiyle alınabilen engelli scooter’ları, elektrikli bisikletler ve hatta yaşlılar için üretilmiş Canta marka arabalar varmış, hepsini romandan öğrendim. Tüm bu olanaklar yaşlanan anne-babalarımızı da düşününce kitabı okurken sık sık iç geçirmeme sebep oldu.

Kitabın ikincisi de yayımlanmış, umuyorum bir an önce ikinci günlüğü de okuyabiliriz. Bir diğer umudum da ikinci kitabın birinciden daha iyi bir çeviri, editörlük ve tashihle yayımlanması.

83 ¼ Yaşındaki Hendrik Groen’un Gizli Güncesi 

Hendrik Groen

Çeviri: Erhan Gürer

Can Yayınları 

371 sayfa.